Ne zamandan beri bu denli empati yoksunu oldu insanlık?
Üç maymunu oynayanların kendilerini birkaç saniyeliğine Baz’ın,
Helbest’in ve daha nicesinin annesinin, babasının, kardeşlerinin,
akraba ve arkadaşlarının yerine koyması çok mu zor?
Kanıt mı istiyordunuz, alın size kanıt, dedi HPG, ANF üzerinden yayınlanan görüntülerle. Kısa süre içinde iki HPG’linin kimyasal silaha maruz bırakıldığı görüntüler milyonlarca insana ulaştı. Duymayan, görmeyen kaldı mı bilinmez. Duymadım, görmedim diyen varsa rezilce üç maymunu oynamaya devam edebilir. Onlar için kendi bireyci yaşamları dışında görülebilecek, duyulabilecek bir şey yok zaten. Hani bazı anlar vardır. Yaşarken bile ömrünüzün sonuna kadar hatırlayacağınızı bilirsiniz. İşte 18 Ekim 2022 tarihi de daima hatırlanacak, hafızalardan silinmeyecek, asla unutulmayacak!
18 Ekim sabahı annem yüreğindeki yük ve gözlerindeki yaşla sımsıkı sarıldı bana. Kız kardeşim çaresizlik içinde ağlayarak kimyasal silahlarla katledilenler için ne hissettiğimi sordu. Boğazımda bir yumru vardı, nefes alamıyordum. Bir şeyler söylemek istesem de tutuldu dilim, konuşamadım, sustum. Suskunluğum suçluluğumdandı. Tek kelime kurmadan anlaşılmak istiyordum. Gün boyu şairin şu dizeleri zihnimde dönenip durdu: “Canı cehenneme rahat uyuyanın / Kapısını örtenin, perdesini çekenin / Yüreği yalnız kendisiyle dolu olanın / Duvarları ancak çarpınca görenin /Canı cehenneme başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenin…/”
Baz gibi nefesim kesiliyordu sanki, kendimi canhıraş sersem sepelek dışarı attım. O gün karşılaştığım herkeste büyük bir öfke ve tarifi imkansız bir acı vardı. Kimse kimsenin gözlerinin içine bak(a)mıyor, hal hatırını soramıyordu. Uzun süren sessizliğin ardından bir arkadaşım kırık ve titrek bir sesle “İzledin mi?” diye sordu? Bakışlarımı kaçırıp dudaklarımı ısırınca izlediğimi anladı. O görüntüler tekrar tekrar canlanırken gözlerimde, zihnimde ve yüreğimde giderek büyüyen bu taze yaranın yükü altında ezilircesine kendi sessizliğime gömüldüm.
Avazım çıktığınca susuyordum, susuyordu etrafımdakiler. Bu suskunluğun iki nedeni vardı. Birinci neden kimyasal silah kullanarak insanlığa suç işleyenlere duyulan dizginlenemez öfke, ikinci ise bu saldırıları durdurmak için bir şey yap(a)mamış olmanın bizlerde yarattığı suçluluk duygusu. Bu duygu ezdikçe eziyordu bizi. Hava kurşun gibi ağırlaşıyordu, izlediğimiz o görüntülerin asıl sorumlusunun bu tehlikeyi anlayamayan, farkında olmayan bizlerin olduğunu kabullenişimizle.
Sahi niye bu denli suçlu hissediyorduk kendimizi? Neden bu denli kan ağlıyordu içimiz ve titriyordu ellerimiz? Çünkü daha önce defalarca duyduğumuz, okuduğumuz kimyasal silah saldırısının nasıl bir etki yarattığını saniye saniye izledik. Bundandı suçlu hissetmemiz ve esasta o titreyen eller, o sarsılan beden ve dağılan sinir sistemi Baz’ın değil bizimdi.
Şubat 2021’den bu yana yüzlerce defa insanlık düşmanı kimyasal silahlar kullanıldı. Bu korkunç silaha maruz bırakılanlar avaz avaz yedi çeşit kimyasal silahın kullanıldığını haykırıp duyarlılık çağrısı yaptı. Bu çağrıyı hepimiz duyduk, okuduk, izledik ama hiçbirimiz bir şey yapmadı. Suçluluğumuza neden olan suskunluğumuz bundan işte.
Kırk yıldır devam eden savaş boyunca bundan daha ağır şeylerle karşılaştı Kürtler ama ilk defa herkesin gözüne sokarcasına acısını paylaşmak zorunda kaldı. Yayınlanan görüntülerle bize o tünelde ölümle cebelleşen sizsiniz denildi. Çok değil, on üç yıl önce evlatlarını Habur Sınır Kapısı’ndan çiçeklerle karşılamıştı milyonlarca insan ama şimdi kimyasal silaha maruz bırakılışını, saniye saniye gözlerini yumuşlarını izliyorlar.
Ne zamandan beri bu denli empati yoksunu oldu insanlık? Üç maymunu oynayanların kendilerini birkaç saniyeliğine Baz’ın, Helbest’in ve daha nicesinin annesinin, babasının, kardeşlerinin, akraba ve arkadaşlarının yerine koyması çok mu zor?
Bu korkunç saldırıda hayatını kaybedenlerin çocukluk arkadaşları, öğretmenleri ne hisseder acaba? Anlamaya çalışıyorum onları. Hissettiklerini hissetmek, yaşanmışlıklarını anlamak… Birlikte saklambaç oynadıkları günleri unutabilirler mi? Ya onları ninniler ile uyutan annelerine ne demeli? Öpmeye kıyamadıkları evlatları şimdi gözleri önünde en vahşi silahlarla acı çeke çeke bir bir öldürülüyor biz suskun kaldıkça.
Kuşkusuz en büyük acı onlarla omuz omuza direnenlerin payına düşüyor. Son nefeslerini verinceye kadar bir anlığına bile ellerini bırakmayan yoldaşlarına… Kimyasal silah denen şu lanet şeyle cebelleşmeden önce birlikte yemek yemiş, tüttürdükleri sigara ve közde demlenmiş çay eşliğinde şarkılar, marşlar söylemişlerdi. Birlikte gülüp hüzünlenmişlerdi. Sıra zorlukları göğüslemeye geldiğinde önce ben demişlerdi birbirlerine. Şimdi ise uzun yıllar boyunca her anı paylaştıkları yoldaşları kimyasal silah saldırılarıyla ağır ağır kayıp gidiyordu ellerinden.
Kürt halkı ve dostları, geçen yıldan beri evlatlarına karşı kimyasal ve zehirli gazlar kullanılırken, gerekeni yapmakla görevli olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) suskunluğunun nedenini biliyor. Kimyasal silah kullanılıyor gerekçesi ile 2003 yılında Irak’a giren uluslararası güçlerin üç maymunu oynamalarının nedenini de… Beşar Esad kimyasal silah kullandı diyerek yaptırım uygulayanların ve İran’ı nükleer silah yapıyor gerekçesi ile ablukaya alanların hangi delikte saklandıklarını da çok iyi biliyor bu halk. Ne yazık ki evlatları son nefeslerini can çekişerek verirken, “Susma sustukça sıra sana gelecek!” ve “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diyenlerin sessizliklerini anlamıyor.
Yaşananları temel gündem haline getirip mücadele etmeyen, kaçak dövüşen, görmezden gelen, geç gören ve esas karşı duruşu kendileri yapması gerekirken bunu yapmayan ve başkalarının açıklamalarına sahip çıkarak açıklarını kapatıp kendilerini görünür kılmaya çalışanlara ve vahşet ayan beyan ortadayken “iddia” diyenlere anlam veremiyor Kürt halkı. Sizce o görüntülerin nedeni bu suskunluk, yaşananları gör(e)meme ve farkında olmama hali değil mi?