Bağımsız Maden-İş Sendikası’ndan Başaran Aksu, madenlerde yaşanan iş cinayetlerinin önlenebilir olduğunu vurguladı. Aksu, iş güvenliği önlemleri alınmadığı vakit iş durdurulması gerektiğini söyledi
Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı maden ocağında 14 Ekim’de yaşanan grizu patlamasında 41 işçi yaşamını yitirdi. Bağımsız Maden-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, madenlerde yaşanan iş cinayetlerini ve sürdürülen cezasızlık politikalarını Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi. Sendika avukat ve uzmanlarının sahada yaptıkları görüşmelerde patlamanın yaşanması öncesi gaz kokusu olduğunu teyit ettirdiklerini belirten Aksu, patlama öncesindeki vardiyanın da erken boşaltıldığını aktardı.
Sabıkalı müdür!
Patlamaların işçiler tarafından hissedildiğini söyleyen Aksu, “Ölen arkadaşlar eşlerine, ailelerine benzer bir şikâyeti dillendirmişler. Sonuçta o kaza birdenbire gelmez, kendisini hissettirir. Önlenebilir, öngörülebilir bu tarz kazalar cihazla ölçümle, emniyet mühendisliğiyle ve İş Sağlığı Güvenliği (İSG) önlemleri ile giderebilir” diye konuştu. Aksu, Amasra’da bulunan TTK işletmesi genel müdürü Kazım Eroğlu’nun 2013 yılında Kozlu’da yaşanan ve 8 işçinin yaşamını yitirmesine neden olan maden kazası davasında sanık olduğunu ve ceza aldığını da hatırlattı.
‘Sorumlular ödüllendirildi’
Aksu’nun dikkat çektiği Eroğlu sırasıyla Kozlu Lavvuar Şube Müdürlüğü’nde başmühendis, Kozlu İncirharmanı İşletme Müdürü, Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi Müdür Yardımcısı, Fen Tetkik ve Verimlilik Daire Başkanlığı’nda Başuzman, olarak çalıştı. Kozlu’da, 24 Nisan 2017’ye kadar Taşkömürü İşletme Müessesesi Müdürü olarak görev yapan Eroğlu 29 Ocak 2018’de de TTK Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlük görevlerine atandı.
Liyakat yok
Eroğlu’nun iktidarın en tepe isimlerinin ortak imzasıyla aldığı cezanın maaşından ödettirildiğini ve TTK’nin başına getirildiğini belirten Aksu, “Madencilik gibi disiplin, denetim birikim isteyen ve yönetim planlama liyakatinin asla bozulmaması gereken bir yapıyı bilinçli olarak bozmuş, siyasi yakınlarını hak etmedikleri bir yere getirmişler. Dolayısıyla burada madenciliğin hakkını verecek birikime sahip insanlar devre dışı bırakılmış, liyakat düzeni bozulmuş” dedi.
‘Denetimler tiyatral’
Türkiye’deki bütün kurumlarda denetimlerin eksiksiz yapıldığına, raporlarda da kusurlu bir durum olmadığının tespit edildiğine dikkat çeken Aksu, “Denetçiler kurumun; şirketin, patronun bilgisi dahilinde geliyor, görüşüyor ve onlara gösterilen biçimde bir form dolduruyor, akşam da bir yemek yeniyor ve gidiyor. İş yerindeki şartlardan şikayetçi olan, bunu CİMER’e bildirmiş, bütün işçiler bunu bilir. Bizim gibi sendikalar, liyakatin olmadığını, denetimlerin tiyatral biçimde gerçekleştiğini bilir” diye aktardı.
‘Kazaların yaşanmaması şans’
Geçmişte TTK bünyesinde 45 bin madencinin çalıştığını belirten Aksu bugün bu sayının 8 binlerde olduğunu söyledi. Devasa maden ocaklarının 8 bin kişiyle madencilik yapmaya çalıştığını belirtti. “Burada bin 100 civarında personel ve norm kadro ihtiyacı var fakat bu ihtiyaç karşılanmıyor” diyen Aksu, “Devasa bir ocakta, vardiyada 100 – 110 kişinin, raporlu ve izinli durumları olduğunda sayının daha aza düştüğü madencilikte insanlar sık sık hastalanır, kaza olur ve maden yöneticileri bunu bilerek süreci yönetir. Bu durumda madencilik faaliyetinin yürütülmesi mümkün değil. Bu durum sorunsuz faaliyet yürüttüğü söylenen diğer işletmeler için de geçerli. Oralar da benzer personel sayısı, norm kadro eksikliğiyle, aynı liyakatsizlik ve denetimsizlikle işlem gören işletmeler. Dolayısıyla böyle bir olayın yaşanmaması şans” dedi.
Savcıların rolü!
Aksu, 80’lerden bugüne yaşanan toplu iş cinayetlerinin birbirine benzediğini ve hükümetlerin bunun karşısında silsile halinde savcılar atayarak, kamuoyunu teskin etmeye çalıştığını söyledi. Böylelikle olayların üstünün hızlıca kapatıldığını ve bunda savcıların rol aldığının altını çizen Aksu, “Kazaların tartışılır olmamasını sağlamaya yönelik özel bir gayret sarf ediliyor çünkü kamuoyu buna dair gerekli bilgiyi edinirse iktidar sahiplerini mahkûm eder” dedi.
‘Katil kendisini perdeliyor’
Cezasızlık politikasının uygulandığını belirten Aksu, sözlerine şöyle devam etti: “Katil mahkemeyi oyalayarak, kendisini perdeliyor. Dostlarının yardımıyla da ibret verici bir ceza almadan bir sonraki cinayetin hazırlığına başlıyor. Sonuçta da 8 işçinin ölümünden sorumlu olan kişi, kurumu yönetmeye başlıyor. Katilin yükselişini görüyoruz. Soma yargılama sürecinde, doğrudan siyasi bağları olan üç kişi Yargıtay üyeliğine getirildi ve o üç kişinin oylarıyla patron, cezaevinden kurtarıldı. Ölen işçileri yer altından çıkarmayı bir marifet sayıyorlar. Katili nasıl, hangi hızla kurtaracaklarını bunun mücadelesini vererek göreceğiz.”
‘Sendikacı bireysel ikbal peşinde’
Aksu, söz konusu katliamda sendikanın varlığının işçi ölümünü engellemediğini aksine bu süreçte rol oynadığını söyledi. Aksu, Söz konusu kurumların sendikal siyaset gütmediğini, iş güvenliği ve işçi sağlığı konusuna da yeterince eğilmediğini belirtti. Aksu, “Sendikalar; işletme yöneticilerini koruyan, kollayan, o işletmenin ayakta kalması gibi bir kaygıyı işletme yöneticilerinden daha çok duyan, bir yapıya dönüştü. Sendika yönetimleri siyasi aparatlarla, tepeden zorlanarak alınmış. Kuşkusuz bir seçim geleneği var ama iktidar siyasetiyle ilişkili tipler seçiliyor. Bunlar da sendikayı bireysel ikballeri açısından rahat bir yer olarak görüyor ve o konumlardan kurtulmamaya, o konumlara getiren mekanizmalarla sorun yaşamamaya çalışıyor” diye konuştu.
İşçiler iş durdurmalı!
Aksu, kurumlarda bulunan sendikalar ile görüştüklerini ve uyarıda bulunduklarını aktardı. Söz konusu katliamın acı bir ders olduğunu belirten ve grev çağrısında bulunan Aksu, “Esas olan işçilerin birliğidir. Sendikasız yerlerde işçiler birlikler oluşturup işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini izlemeli, risk gördüğü durumlarda üretimi durdurmalı, çalışmamalı, çalışmaya zorlayanlara karşı direnmelidir. Bu meşrudur, haktır. İşten atılırsın ama yaşarsın” dedi.
EMEK SERVİSİ