Kimyasal silah kullanımına dair görüntülerin önemli bir kaynak olduğunu ve derhal araştırılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Ümit Biçer, adli tıp uzmanlarının ölümler üzerinde Minnesota Protokolü’ne uygun bir şekilde inceleme yapması gerektiğini söyledi
Türkiye’nin Zap, Metîna ve Avaşîn’e yönelik saldırılarda kimyasal silah kullanımı sonucunda, son 3 ayda 17 HPG’li ve YJA-Star’lı yaşamını yitirdi. HPG’nin açıkladığı savaş bilançoları, belge ve görüntülere rağmen 6 aydır süren sessizlik, Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) kimyasal silaha maruz kalan HPG’lilerin görüntüleri yayınlamasının ardından bozuldu.
Kimyasal silaha maruz kalan HPG’lilerin görüntülerini inceleyen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu üyesi ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, derhal araştırma yapılması gerektiğini söyledi. Görüntülerin bir değerlendirmenin yapılması ve başlatılması için önemli bir kaynak olduğuna işaret eden Biçer, “Bir Adli Tıp uzmanı, bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak, bu tür bir iddiayla karşı karşıya kaldığımızda, öncelikli olarak bu iddiaların derhal araştırılması ve hakikatin açığa çıkarılması için herkesin elinden gelen çabayı göstermesini öneririz” dedi.
Bütün tarafların sorumluluğu
Bu aşamadan sonra adli tıp uzmanlarının “Hukuk dışı, keyfi ve yargısız infazların hukuki açıdan soruşturulmasına ilişkin model protokol” olan Minnesota Protokolü’ne uygun bir şekilde ölümle ilgili inceleme yapması gerektiğinin altını çizen Biçer, “Toplumun da hakikatin ortaya çıkarılmasında ikna olacağı bir değerlendirilme için burada belirtilen standartlara uygun olarak hareket edilmesini, inceleme ve araştırma süreçlerinde mutlaka bağımsız uzmanların yer alması gerektiğini söyleriz. Bu iddianın derhal açığa kavuşturulması, bütün tarafların sorumluluğudur ” diye belirtti.
Uluslararası mekanizmalar
Araştırmanın mutlaka ilgili yapıların bu sürece onay vermesi ve uluslararası mekanizmalarla birlikte ele alınması gerektiğini vurgulayan Biçer, “Bu durumlarda uluslararası mekanizmalara göre araştırma yapılması için mutlaka ilgili yapıların sürecin içinde yer alması, sürece onay vermesi, bağımsız uzmanların da yer aldığı çalışmaların tüm aşamalarının kamuoyuyla şeffaf olarak paylaşılması gerekmektedir. Herhangi bir heyetin tek başına araştırma yapması, beraberinde bir sürü sorun yaratabilir. Dolayısıyla tarafların sözleşmelerde belirtildiği ilkelere riayet etmesi, standartları sağlamak için çaba göstermesi ve bu yönde hareket etmesi beklenir. Zaten uluslararası sözleşmeler devletlerin sorumluluğunu tanımlayarak, bu yükümlülüğü devletlere yüklüyor. Dolayısıyla tarafların tek başına yaptığı araştırmalar çoğu zaman bu tür iddiaların aydınlatılması için uygun bir yöntem olarak görülmüyor” diye konuştu.
Fincancı’nın hedef alınmasına tepki
Kimyasal silah kullanımına dair açıklamaları nedeniyle hedef gösterilen Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma açılmasına tepki gösteren Biçer, “Şebnem Korur Fincancı dünyaca tanınan bir Adli Tıp uzmanıdır. Bir adli tıp uzmanı olarak yapmış olduğu çalışmalarla, İstanbul Protokolüyle ilgili sorumlulukları nedeniyle de dünyanın saygı duyduğu bir insandır. Şebnem Korur Fincancı’nın bir ATK uzmanı ve insan hakları savunucusu olarak tabi ki bir böyle iddia söz konusu olduğunda, bu iddianın araştırılması gerektiğine dair bir öneride bulunması beklenir, böyle bir öneride bulunması, bilim insanı olarak sorumluluğudur. Dolayısıyla Şebnem Korur Fincancı’nın yaptığı açıklamaya bakıldığında, kendisinin böyle bir iddianın uygun bir şekilde araştırılması gerektiğini, hakikatin ortaya çıkartılmasını, ölüm nedenin ortaya çıkarılması için Minnesota Protokolünü önermesini ve bu araştırmanın bağımsız kişilerin yer aldığı bir heyet ile derhal göreve başlatılmasını önermesinden doğal bir şey olamaz” ifadelerini kullandı.
İnsanlık onuruna aykırı
Biçer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimyasal silah iddiaları insanlığa ve insanlık onuruna aykırı uygulamalar kapsamında olduğu, insanların yanı sıra doğada var olan tüm canlıları da etkilediği, uzun süreli kronik etkilere, zararlara yol açtığı için tüm tarafların somut durumu aydınlatmak, bu tür fiillerin asla yaşanmadığı ve yaşanmayacağı konusunda toplumu ikna etmek için samimi ve sahici bir çaba göstermesi gerekmektedir. Dolayısıyla reaksiyonel bir tavır almak, insan hakları savunucularını, bilim insanlarını hedef almak yerine, kamuoyunu aydınlatmak konusunda herkesin sorumluluk alması, uluslararası sözleşmelere, evrensel insan hakları ilkelerine göre uygun adım atması gerekiyor. Bugün bizim de beklediğimiz budur.”
Esra Solin Dal / İstanbul-MA