Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına ilişkin somut belgelere rağmen uluslararası güçler herhangi bir adım atmazken Dersim Katliamı’ndan bugüne kadar Türkiye ‘insanlık suçu’ olarak nitelendirilen bu silahları kullanmaya devam ediyor
Türkiye’nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan’da başlattığı saldırılarda kimyasal silah kullanımı sürüyor. En son yapılan açıklamada Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında kimyasal silah kullanımından kaynaklı hayatını kaybeden HPG ve YJA-Star üyesi 17 ismin kimlik bilgileri açıklandı. Ayrıca kimyasal silaha maruz kalan 2 HPG’linin görüntüleri yayınladı. Kimyasal silaha maruz kalmalarından kaynaklı sinir ve solunum sistemleri felç olan HPG’lilerin yaşamını yitirdikleri belirtildi.
Kamuoyunda büyük tepkilere neden olan kimyasal silahlar, kimya alanında kullanılan zehirli maddelerle yapılan ve tüm canlılar üzerinde öldürücü etkileri bulunan bir silah türü. Katı, sıvı ve gaz şeklinde yüzlerce türde üretilen bu silahlar, tarihte birçok savaşta “düşmanı yok etmek” amacıyla kullanıldı ve toplu katliamlara neden oldu. Vietnam, Japonya, Suriye, Belçika, Tokyo, Halepçe ve birçok yerde kullanılan kimyasal silahlar nedeniyle milyonlarca insan hayatını kaybetti.
Uluslararası sözleşmeler
Kimyasal silahların kullanımı uluslararası sözleşmelere göre yasak ve günümüzde birçok ülke tarafından “insanlık suçu” olarak kabul ediliyor. Ancak sözleşme ve kararlara rağmen kimyasal silah kullanımı hiç sona ermedi. İmzacı ve kararların, kimyasal silahları üreten devletler tarafından alınması bunun temel nedeni olarak gösteriliyor. Kimyasal silahlara karşı ilk adım 1899 Lahey Sözleşmesi ile atıldı. I. Dünya Savaşı’nın ardından ise, 1925 tarihinde Cenevre Protokolü imzalandı. Bu protokol ile savaşta kimyasal maddelerinin kullanılması yasaklandı. Ancak kimyasal silahların kullanımının devam etmesi üzerine 1968 Nükleer Silahsızlanma Anlaşması, 1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonu ve 1987 Füze Teknolojileri Kontrol Rejimi imzalandı.
OPCW’nin rolü
1993 yılında Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC), Birleşmiş Milletler (BM) tarafından imzaya açıldı. 29 Nisan 1997’e kadar imzaya açık kalan sözleşme sonrası Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) kuruldu. 180’ni aşkın ülkenin üyesi olduğu OPCW, senede bir sözleşmeye taraf olan ülkelerin toplandığı konferans için toplanıp, sözleşme gereği ülkelerin faaliyetlerine yönelik bulgu, iddia ve araştırmaları görüşüyor. OPCW, ayrıca “dünyayı kimyasal savaş tehdidinden güvenli hale getirmeyi” amaçlıyor. Ancak OPCW’nin bugüne sorumluklarını ne kadar yerine getirip getirmediği tartışma konusu.
Cumhuriyetin kimyasal tarihi
Tarihte birçok kez kimyasal silah kullanmakla gündeme gelen Türkiye de OPCW’nin üyeleri arasında bulunuyor. Türkiye, ayrıca 1925 tarihli Cenevre Protokolü’nü kabul eden ülkeler arasında. Ancak Türkiye’nin kimyasal silah sicili, imzaladığı sözleşmelere rağmen hayli kabarık. Türkiye, Cenevre Protokolü’nü imzalamasının üzerinden yıllar sonra Almanya’dan tonlarca kimyasal gaz sipariş verdi. Türkiye, on binlerce kişinin toplu katledildiği 1938 Dersim Katliam’ında kimyasal silah kullanarak, imzaladığı sözleşmeleri çiğnedi. Birçok tanık ve belgelere rağmen Dersim’deki katliamlarda kimyasal silah kullanımına dair adım atılmadı. Uluslararası denetleyici kurumlar da Türkiye’ye herhangi bir yaptırımda bulunmadı.
Bêzar, Bılıka, Çukurca…
Dersim Katliamı sonrası da kimyasal silah kullanımı devam etti. Bu seferki “hedef” ise PKK oldu. 17 Mayıs 1994 tarihinde Adıyaman Bêzar dağında 22’si dershane öğrencisi toplam 28 kişi kimyasal silahlarla katledildi. Tanık ve aile anlatımlarının yanı sıra cenazelerin üzerindeki bulgulara rağmen şikayetlerden bir sonuç alınamadı. 1999 yılında Şırnak’ın Bilika köyü yakınların kimyasal gaz sonucu 20 PKK’li hayatını kaybetti. Almanya’da laboratuvarda yapılan incelemenin sonucunda, katliamda kullanılan gazın öldürücü kimyasal gaz olduğu açığa çıktı. 2009 yılında da Hakkari’nin Çukurca ilçesinde 8 PKK’li kimyasal silah kullanımı sonucu yaşamını yitirdi.
Kazan Vadisi
2011 yılına gelindiğinde bir kez daha Çukurca’da kimyasal silah kullanıldı. Kazan Vadisi’nde, 22-24 Ekim 2011 tarihleri arasında yapılan bombardımanda 36 HPG’li yaşamını yitirdi. Olay yerine giden ulusal ve uluslararası heyetler, yanmış ve paramparça cenazelerle karşılaştı. Bulgular ve tespitlerin tümü HPG’lilerin kimyasal silah saldırısı sonucu öldürüldüğü yönündeydi. Buna rağmen buradaki bulgular bağımsız kurullarca ele alınamadı.
Kuzey ve Doğu Suriye
Türkiye ve bağlı paramiliter gruplar, Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine yönelik saldırılar da yasaklanmış silahlar kullandı. Türkiye’nin 2018’de paramiliter gruplarla operasyon düzenlediği Efrin’de bir köyde kimyasal silah kullandığı ve 6 kişinin bu saldırı nedeniyle hayatını kaybettiği belirtildi.
9 Ekim 2019 tarihinde Serêkaniyê’ye yönelik operasyonda da kimyasal silah kullandığına dair görüntüler ortaya çıktı. Özerk Yönetim tarafından duyurulan konu, uluslararası kamuoyunun da gündemine girdi. Serêkaniyê’de Mihemed Hemide isimli 13 yaşındaki çocuğunun bütün vücudunun fosfor bombası nedeniyle yanması tüm dünya basında geniş yer buldu.
Garê, Zap, Avaşîn, Metîna
Kimyasal silah kullanımı en son Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne dönük 2018 yılından sonra başlattığı saldırılarda gündeme geldi. Garê’ye dönük 10-14 Şubat 2021 tarihleri arasında gerçekleşen “rehine kurtarma operasyonu”nda yasaklı silahlar kullanıldığı belirtildi. Konuya dair açıklama yapan HPG, inceleme için bölgede bağımsız heyetlerin inceleme yapmasını istedi.
HPG’nin saldırılara dair açıkladığı 6 aylık bilançoda, 14 Nisan-14 Ekim tarihleri arasındaki Türkiye’nin 2 bin 467 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandığına dikkat çekildi. Taktik nükleer, termobarik ve fosfor bombalarının kullanıldığı aktarılan açıklamada, Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında kimyasal silah kullanımı sonucu Zap’ın Şikefta Birîndara alanında 9, Karker alanında 5 ve Avaşîn’in Werxelê alanında 3 HPG’linin hayatını kaybetti belirtildi.
Türkiye hep yalanladı
Türkiye, bugüne kadar yaşanan kimyasal silahlara dair birçok kez sessiz kalmayı tercih etti. Türkiye, Kazan Vadisi ve Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan saldırıları görüntülere rağmen yalanlamakla yetindi. Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki kimyasal silah iddiaları karşısında ise herhangi bir açıklama yapmadı.
Kimyasal bulgular raporlarda
Genelkurmay Başkanlığı, Kazan Vadisi’ndeki olaydan sonra “Envanterimizde kimyasal silah bulunmuyor” açıklaması yaptı. Ancak 6 Aralık 2004’te yayınlanan “Sunshine Project Ülke İncelemeleri-No. 3 Türkiye’deki Biyolojik ve Biyokimyasal Silahlara ilişkin Araştırmalar Üzerine Bir İnceleme” raporunda bunun doğru olmadığı çok sayıda bilgi ve belge ile ortaya çıktı. Raporda, “Türk Silahlı Kuvvetleri askeri çarpışma durumlarında, göz yaşartıcı gaz gibi sözde ‘ölümcül olmayan’ kimyasal silahlar kullanmıştır ve olasılıkla halen kullanmaktadır. En az bir olayda, silahlı Kürtlere karşı yürütülen ve 20’sinin ölümüne yol açan bir operasyonda göz yaşartıcı gaz el bombaları (grenades) kullanılmıştır. Bu olayda, ‘ayaklanma kontrol ajanlarının savaşta kullanımı’nı açıkça yasaklayan Kimyasal Silah Anlaşması çiğnenmiştir” ifadelerine yer verildi.
DİYARBAKIR-MA