39 GDO’lu ürünlerin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin veren iktidar, bu izni 10 yıl süreyle uzattı. Bu uzatma kararıyla birlikte yeni GDO’lu birçok ürüne daha izin verileceği ve GDO’lu tarım hazırlığı yapıldığı ortaya çıkıyor
Yusuf Gürsucu
AKP iktidarının uzun süredir Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) olarak nitelenen tohumlarla tarımsal üretime geçilmesini sağlamak istediğini gösteren birçok emare var. Başta GDO’lu 23 mısır ve 13 soya çeşidi ile üç enzime izin veren iktidar, bu adımlarla halk sağlığını hiçe sayıyor. Tüm itirazlara rağmen endüstriyel boyutta hayvanları köleleştirerek yapılan hayvan üretiminde GDO’lu yemlerin kullanılmasının önünü açan iktidarın hem izin verilen ürün çeşitlerinin arttırılacağına hem de GDO’lu üretime geçilmeye hazırlandığının birçok göstergesi var.
BESD-BİR başvurusu
Tarım ve Orman Bakanlığı, yeni biyogüvenlik kararına göre, BESD-BİR’in “kınkanatlılar” (coleoptera) takımı böceklere karşı dayanıklılık sağlayan “pmi” genini içeren, genetiği değiştirilmiş mısır çeşidi ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılması amacıyla yaptığı başvuruyu kabul etmişti. Alınan son kararla 10 yıl boyunca GDO’lu ürünler, hayvan yemi ya da yem hammaddesi olarak kullanılabilecek. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın GDO’lu ürünlere verilen iznin uzatlmasına tepki gösteren Ziraat Mühendisleri Odası, “Özel sektörün kârını düşünen bir bakış açısı” sözleriyle kararı eleştirdi.
ZMO tepki gösterdi
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Yemde bir lobi var. Bu tür ürünlerle üretimin daha ucuz olduğunu savunuyorlar. Bu lobi sayesinde de GDO’lu ürünlere sürekli izin veriliyor” dedi. Suiçmez, Türkiye’de doğal meralar olduğunu, buralarda yem bitkileri üretilebileceğini, sulu tarım alanlarında da üretimin artırılabileceğini belirterek, “Dışarıya bağımlı politikalar tercih ediliyor. ‘GDO’lu ürünlere doğrudan izin verilmiyor’ denilse de yem kullanmak da doğru bir politika değil. Kendi ülkemizde daha ucuza yem üretebileceğimizi unutmamamız gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.
GDO savunucusu Tarım Bakanı
Patates tüccarı olan Bekir Pakdemirli’nin ardından Tarım ve Orman Bakanlığı’na atanmış olan Prof. Dr. Vahit Kirişçi, GDO’yu savunan bir kişi. Kirişçi, 2004’te bir konferansta GDO’yu savunarak, “AB’de biyoteknoloji yöntemiyle üretilen genetiği değiştirilmiş ürünlerin zararlı olup olmadığını araştıran 81 çalışma sonucunda olumsuz hiçbir kanıt bulunamadı” sözleriyle dikkat çekerken bazı iddialarda da bulunmuştu. Kirişçi, “Var olan tarım alanları artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyecek, üretim artışının yolu teknolojiden geçiyor” diye konuşmuştu.
GDO’cu akademisyen
AKP’li olarak bilinen birçok öğretim görevlisi arasında bir de Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi olan Dr. Alpaslan Alkış, ‘GDO’nun İslam Hukuku Açısından Değerlendirilmesi’ başlıklı bir araştırma yayımlamıştı. GDO’ların dini açıdan haram ve günah teşkil etmeyeceğini ileri sürerek adeta ‘fetva’ veren Alkış, GDO’lar için “caizdir” derken, “GDO’ların insanlık için açık yararları bulunmaktadır” diye belirtmişti.
GDO soframızda
Eski Tarım Bakanı Mehdi Eker’in, bugün sayısı 39’a çıkan GDO’lu hayvan yemleri hakkında “zarar verirse hayvana verir” sözleri halen unutulmadı. Türkiye’de GDO’ların gıdada kullanılması yasak, ancak Bakanlığın yaptığı denetimlerde 112 gıda ürününde GDO tespiti yapılmıştı. Yani hayvan yemi diye ithal edilen GDO, soframıza kadar geliyor. Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selim Çetiner, “Türkiye’nin dört bir köşesinden toplayarak test ettiğimiz 51 yem örneğinin 50 tanesinde GDO içeriği tespit ettik. Kaçınılmaz olarak, çok ufak aile işletmeleri hariç hemen hemen tüm hayvancılık işletmeleri GDO’lardan üretilen yemlerle beslenmektedir” açıklamalarında bulunmuştu.
GDO’lu mısır ve prinç gümrüklerde
2015 yılında Ukrayna’dan Bandırma Limanı’na gelen 2 gemide 6 bin 600 ton GDO’lu mısır yakalanmıştı ve ithal eden iki firmadan biri Bursalıydı. Yine Mersin’de ABD’den ithal edilen 23 bin ton pirincin GDO’lu olduğu ortaya çıkmıştı. Başlatılan soruşturma kapsamında ithal edilen pirinç numunelerine İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) testler yapılmış ve test sonuçlarında, “Pirinçlerin GDO’lu” olduğu açıklanmıştı. İthalatçı firmalar Tiryaki Agro, TAT Bakliyat ve Göze Tarım’dan 7 kişi tutuklanmış ve daha sonra serbest bırakılmışlardı. İTÜ’nün tespit ettiği GDO’lu pirinç ırklarından birisi güve öldüren bir protein içeren tür, diğeri ise ABD’de 750 milyon dolarlık tazminata konu olan ve onaylanmamış bir gen taşıyan pirinç olduğu öğrenilmişti. Bandırma’da Ukrayna’dan gelen GDO’lu mısırın akibeti ise öğrenilemezken, muhtamelen Cargill veya türevlerinin eline ulaşmış olabileceği iddiaları yapılmıştı.
Denetleme kurulu kaldırıldı
Açığa çıkan GDO’lu birkaç ürünün dışında birçok ürünün soframıza kadar taşındığı belirtiliyor. Hükümete yakın olduğu iddia edilen bir şirketin, Kanada’dan 39 bin ton mercimek ithal ederken, firma personellerinden biri mercimeğin GDO’lu olduğu ihbarında bulunmuş ve alınan numunelerden de bunun gerçek olduğu ortaya çıkmıştı. 2022 yılına girdiğimiz ilk günlerde ise Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesindeki denetleme kurulunun kaldırılmış olması GDO’da yeni hazırlıkların yapıldığına işaret ediyordu. Bu kurulun kaldırılmasıyla birlikte, GDO’lu ürünlerin veya zehirli kimyasallarla yüklü ürünlerin denetimsiz olarak Türkiye’ye girmesinin önünde hiçbir engel kalmadı.
Tohum tekelleri
25-30 yıl önce dünyada 7 bin civarında tohum üreticisi vardı ve her birinin piyasadaki payı yüzde 1’den azdı. Bugün çok uluslu on büyük biyokimya şirketleri (Monsanto-Bayer, DuPont/Pioneer, Sygenta, BASF and Dow Agrosciences) tohumluk piyasasının yüzde 50’den fazlasını kontrol ederlerken hibrit ve GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum üretimleri yapıyorlar. Küresel ölçekte GDO’lu tohum sektöründe ise Monsanto, Du Pont/Pioneer, Sygenta ve Dow/Mycogen olmak üzere başlıca dört küresel şirket yer alıyor. Yeşil devrim olarak nitelendirilen hibrit yani kısır tohumlarla şirketlerin bu sektördeki etkisi artırılmış, GDO’lu tohumlarla ise tarımın kontrolü tamamen birkaç şirketin eline bırakılma sürecine geçilmiştir.
Tohumda tekelleşme
Tarımsal biyoteknolojinin en önemli riski bizim gibi dışa bağımlı ülkelerde yerel tarım sistemlerinin zayıflaması ve dışa bağımlılığın daha da artmasıdır. GDO’lu tohum satan şirketler pazarlamalarında tohumla birlikte ilaç, gübreleme ve sulama tekniklerini de paket halinde sunmaktadırlar. Aynı zamanda patent sistemiyle tohum firmalarının ticari hedeflerinin güvence altına alınmasının, yerel gen kaynaklarının çok uluslu firmaların eline geçmesi ve dışa bağımlılığın artması gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle son yıllarda temel gıda bağlamında olan her türden ürünün ithalata bağlanarak üretimlerde düşüşler yaşanırken, bu düşüşü çözmek adına GDO’yu dayatma hazırlıklarının yapıldığı ve bu yolla yine küresel ölçekteki şirketlerin ve yerli işbirlikçilerinin çıkarlarına hizmet edilmektedir. Türkiye’de bütün illerde biyoçeşitlilik tespitleri yapılarak bu bitkilerin küresel gen şirketlerinin hizmetine sunuluyor olması, Türkiye’de AKP iktidarı için tarım politikalarının hangi amacı taşıdığını açıkça ortaya koyan olgulardır.