PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bir siyaset ustası olduğunu ve seçim gibi dönemsel süreçlere odaklanmadığını ifade eden Selahattin Demirtaş, ‘Öcalan’ın ciddi bir barış ve demokratikleşme gücünün olduğunu rahatlıkla belirtebilirim’ dedi
Edirne F Tipi Cezaevi’nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 29 gazetecinin 29 sorusunu yanıtladı. Her gazetecinin birer soru gönderdiği Demirtaş’ın yanıtları İrfan Aktan imzasıyla Artı Gerçek’te yayınlandı.
Gazetemiz Yeni Yaşam editörlerinden Reyhan Hacıoğlu’nun “6’lı masa denilen Millet ittifakı masasında ısrarla Kürt sorununda bir kaçış söz konusu. Böylesi bir ittifakın programının toplumda bir karşılığı olur mu seçimde. Ve buna rağmen zaman zaman yaptığınız açıklamalar bir olumlama olarak görülüyor. Hatta bir pazarlık yorumlarına kadar dahi gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna Demirtaş, şu yanıtı verdi:
Altılı Masa’daki bazı partiler, Kürt Sorununa dair zaman zaman birkaç cümle kuruyorlar ama Altılı Masa’nın kendisi, kurumsal olarak Kürt Sorununun çözümüne dair henüz tek kelime etmiş değil. Bu son derece ciddi bir eksikliktir ama bu eksikliği giderip gidermemek de kendi bilecekleri bir şeydir. Ben şahsen bu konuda cesur ve gerçekçi olmalarını beklerim. Esas çözüm programı Emek ve Özgürlük İttifakından çıkacaktır. Benim açıklamalarım bir olumlamadan çok teşvik etme ve cesaretlendirme, diyalog kapılarını aralama çabası olarak algılanırsa daha doğru olur ve anlaşılır. Pazarlık sorunuz çok açık değil ama kastettiğiniz benim bir pazarlık içinde olabileceğim yorumuysa bunun net olarak herkesin bilmesini isterim ki, cezaevindeyken hem muhalefet hem de iktidar kanadıyla asla bir “pazarlığım” olmadı, olmayacak. Zaten iktidar kanadıyla doğrudan ya da dolaylı en küçük temasım bile olmadı. Siyasette pazarlık doğaldır, meşrudur ama bunu HDP Genel Merkezi yürütür, ben değil. Bu konuda spekülasyonlara değil bana kulak verilmesini isterim. Ötesi, yanlış ve yanılgılı sonuçlara götürür.
Bazı gazetecilerin soruları ve Demirtaş’ın verdiği cevaplar ise şöyle: “
- Metropoll’ün eylül sonunda açıkladığı ankette HDP’nin yüzde 12-14 bandında olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu oranın daha yukarılara çıkarılabilmesi için nasıl bir söylem, nasıl bir politika geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? – YÜCEL GÖKTÜRK (Express dergisi, birartibir.org)
HDP’nin oy potansiyelinin yüzde 20 – 25 bandında olduğunu biliyoruz. Bu potansiyeli açığa çıkarabilmenin yolu, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın açıkladığı bildirgede yer alan hedeflerin somut bir program, söylem ve eyleme dönüştürülmesinden geçiyor. Adı üstünde, emek politikası çerçevesinde net bir sınıf bakış açısıyla işçiden, çalışandan yana bir ekonomi programı ilan edilebilir. Bu program sade, anlaşılır ve inandırıcı bir sol program olmalı. Demokratik ekonomi anlayışıyla işsizliğin, sömürünün ve yoksulluğun nasıl bitirileceği, geniş kitlelere ikna edici bir dille aktarılabilmelidir. Özgürlükler başlığı altında da ayırımsız herkesin bireysel ve kolektif haklarının nasıl güvence altına alınacağı, madde madde ve yine en sade şekilde ilan edilebilir. Belki bu programı uygulayacak bir gölge kabine de isim isim kamuoyunun huzuruna çıkıp halka güven vermeyi hedefleyebilir. Bunlar benim arkadaşlarıma naçizane önerilerim tabii ki. Daha fazlasını ve doğrusunu kendileri yapacaklardır.
- Siz Ahmet Davutoğlu’nun katılım ve şikayetinin de olduğu bir davadan yargılanıyorsunuz. Davutoğlu’nun şikayetten feragat etmesinin sizin açınızdan ne gibi bir anlamı olacak? Sizce 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili kimler konuşmalı? – CANDAN YILDIZ (T24)
Hukuki açıdan değişen pek fazla bir şey olmaz ama siyasi tutum açısından olumlu bir adım olur. Özgürlükleri savunmak pratikte de tutarlı olmayı gerektirir. 7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 arasında yaşananları birilerinin anlatmasını bekleyerek gerçekleri öğrenemeyeceğiz. Seçimden sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı ve o dönem tüm yönleriyle araştırılıp rapor alarak TBMM ‘ye sunulmalı. Ben de o komisyona beyanda bulunmaya, katkı sunmaya hazırım. O dönemde son derece sinsi, kirli ve karanlık bir operasyonlar silsilesi yaşandı. 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin taşları da o dönemde döşendi. Bunların hepsinin ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bugünkü tek adam rejimini inşa süreci de o dönemin yıkımı üzerinden planlandı. Gerçekler mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesaplaşma ve yüzleşme gerçekleşmeli ki, bu tür kirli oyunlar bir daha sahnelenmesin.
- İran’daki molla rejimine karşı kadınlar haftalardır ayakta. Siz de Mahsa Amini’nin öldürülmesine tepki vermek ve kadınlara destek olmak için saçınızı kestiniz. Kadınların isyanı laikliğin ülkede ve bölgede ne kadar elzem olduğu bir kez daha gösterdi. Eski Eşbaşkan olarak; HDP ile Emek ve Özgürlük İtitfakı’nın programında “laiklik ve anti emperyalizm vurgusu eksik” yönündeki eleştiri ve yorumlara dair ne söylemek istersiniz? – İBRAHİM VARLI (BirGün)
Tüm eleştiriler değerlidir, serinkanlılıkla değerlendirilmelidir. Ancak partilerin veya ittifakların öncelik sıralamasına bakarak önyargılı davranmamak lazım. Tüm ittifakların kendi içinde eksikleri var. Belki solun kendi arasında rekabetinden çok, yoldaşça mücadele dayanışmasını ve birbirlerinin eksiğini tamamlamalarını teşvik etmemiz daha doğru, daha faydalı olur ve tabii ki laiklik de anti emperyalizm de sol açısından ilkesel bir sahiplenmeyi gerektirir. Bu konuda çekingen olmamak lazım. Bununla birlikte kimlik hakları, kolektif haklar, inanç özgürlüğü de solun herkesten çok sahip çıkması gereken başlıklardır. Bunlar bütünlüklü olarak ele alınırsa ve seçimler dahil olmak üzere mücadele alanlarında dayanışma içinde hareket edilirse sol ittifaklar birbirine güç vermiş olur.
- Kimi gelişmelere ilişkin partiniz açıklama yapmadan sizin beyanatlarda bulunmanızın HDP’nin kurumsal kimlik ve temsiliyeti ile kolektif siyaset yapma anlayışına tezat bir durum teşkil ettiği yönünde yorumlar ve eleştiriler yapılıyor zaman zaman. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? – ABDURRAHMAN GÖK (Mezopotamya Ajansı)
Tüm eleştirilere saygı duyuyorum. Kritik yazılarımı, mesajlarımı ve röportajları çoğu zaman, yayımlanmadan önce Genel Merkezimizle yıllardır paylaşıyorum. Tıpkı bu röportajı kendileriyle paylaşıp bilgi verdiğim, görüş ve önerilerini aldığım gibi benzer şeyleri yapmaya özen gösteriyorum. Bu konuda partimizle aramızda bir sorun ya da kopukluk yok.
- Yazdıklarına, çözüm sürecinde söylediklerine, İmralı ziyaretiniz sırasında anlattıklarına dayanarak baktığınızda, sizce üzerindeki tecride son verilse Öcalan’ın şu andaki Türkiye siyaseti okuması nasıl olur? Öcalan’ı en iyi kavradığı söylenen bir siyasetçi olarak, sizce kendisi seçim sürecine nasıl bir strateji önerisinde bulunur? – İRFAN AKTAN (Artı Gerçek)
Şu söyleyeceklerimi sığ bir övgü olarak ele almayın lütfen ama Öcalan bir siyaset ustasıdır ve sadece Türkiye için değil, Orta Doğu’nun temel sorunlarının demokratik çözümü için gerçekten önemli, gerçekçi çözüm önerileri sunmuş biridir. Kendisinin dışarıyla doğrudan teması sağlanabilirse hem toplumsal barışa hem de demokratikleşmeye çok katkısı olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Öcalan, seçim gibi dönemsel süreçlere odaklanmaz diye tahmin ediyorum. Onun radikal demokrasiye dair daha stratejik bir yaklaşımı olacaktır diye düşünüyorum. Ben Öcalan ile defalarca, günlerce yüz yüze görüştüm. İmralı’daki bütün görüşme tutanaklarını da ben yazdım. Dolayısıyla Öcalan’ı iyi tanıdığımı düşünüyorum. Bu deneyimlerime dayanarak da kendisinin ciddi bir barış ve demokratikleşme gücünün olduğunu rahatlıkla belirtebilirim.
- Tutuklu yargılandığınız davada size isnat edilen iddiaların ana ekseni, çözüm süreci dönemindeki konuşmalarınız veya eylemleriniz. Örneğin Kandil’de çekilmiş fotoğrafınız. Siz o dönem İmralı görüşmelerine de katıldınız. Örneğin Kandil’e gidilmesi, o fotoğrafın çekilmesi devlet heyetinin kararı mıydı? Bu süreçte devlet heyeti ile görüşmelerinizde, yarın süreç çökerse “yargılanma” konusu gündeme geldi mi? Devlet heyetinden veya sizden bu konuyu açan oldu mu? – ALİCAN ULUDAĞ (DW Türkçe)
İmralı‘da çekilen fotoğrafları Cezaevi Müdürü kendi eliyle çekti ve kendisi elden Adalet Bakanlığına getirdi. Hatta Müdür Bey yolda trafik kazası geçirdi, kazayı da ucuz atlattı. Kaza sonrasında elinde sıkıca tuttuğu çantada o fotoğraflar vardı. Fotoğrafları da Adalet Bakanı bize bizzat kendisi, bir flash bellekte verdi. Flaşh bellekte T.C. Adalet Bakanlığı yazıyordu. Kandil fotoğrafından da devletin bilgisi vardı. Hepsi yasal güvenceler çerçevesinde gerçekleşti tabii ki. Fakat ahlak dışı bir şekilde, bugün o fotoğraflardan hem yargılanıyoruz hem havuz medyasında linç edilmeye çalışılıyoruz. Süreç yasal güvenceye bağlanmaz ve kalıcı barışla sonuçlanmazsa yargılanacağımızı, Öcalan öngörmüş ve bunu İmralı‘da dile getirmişti. Kazadan hemen sonra çekilmiş şu fotoğrafta görülüyor:
O günün haberlerinden bir cümleyi de ekliyorum, Hürriyet gazetesinden: “Yıllardır sürdürdüğü görev nedeniyle Öcalan’ı en yakından izleyen isim olan Duzman’ın, kazada ciddi şekilde yaralanmasına rağmen elindeki çantayı hiç bırakmaması dikkat çekti.”
- Eş Genel başkanlığınız döneminde Hakkari ve çevresindeki illerde yaşayan ve partinize muhalif aile büyükleri veya kanaat önderleri / aşiret liderlerinin neredeyse tamamı sizin de girişimleriniz sonucu HDP’ye katıldı. Birçoğu için tören düzenlediniz. Fakat bu şahsiyetlerin büyük bir kısmı son zamanlarda tekrar Ak Parti, CHP veya diğer partileri desteklemeye başladı. Bunun nedeni sizce nedir? Bu kişilere vermek istediğiniz bir mesajınız var mı? – ERKAN ÇAPRAZ (Yüksekovahaber)
Sanırım güç ve iktidar ilişkileri bunda en temel belirleyici rolü oynuyor. Bazı çevreler ne yazık ki her dönemin güçlüsünün ve iktidarının yanında yer alarak varlıklarını sürdürmeyi tercih ediyor. Keşke halkın değerlerinin, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yanında yer alıp onurlu bir duruşta ısrar etseler. Buradan tüm Colemerg halkına çağrı yapmış olayım, geleceğimiz ve çözümümüz birliğimizde, beraberliğimizdedir. Küçük hesaplara meyletmeyin lütfen. HDP zaten büyük bir güçtür ve sizlerin tüm sorunlarınızın çözümüne taliptir. Tıpkı 2015 Haziran’ında olduğu gibi, tüm halkımız bir yürek gibi olmalıdır. Bu vesileyle sadece Colemerg halkımıza değil, bahsettiğiniz tüm o çevrelere aynı çağrıyı yapıyor ve Gever başta olmak üzere her yere ayrı ayrı selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum.
- Emek ve Özgürlük ittifakının kuruluşuyla birçok çevrede heyecan yaratmışa benziyor. Siz ittifakın etki gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce ittifak ayrı bir aday çıkarmalı mı? Biliyorsunuz size cezaevinden soruyorum. Ama bizden daha kıdemli bir politik tutsak olarak, cezaevlerinde yaşanan problemler, başta İmralı olmak üzere yaşanan tecrit ve izolasyona ilişkin neler söylemek istersiniz? – SERDAR ALTAN (TUTUKLU GAZETECİ- DİCLE FIRAT GAZETECİLER DERNEĞİ EŞBAŞKANI)
Öncelikle, şahsında tüm tutsak basın emekçilerini selamlıyor, dayanışma dileklerimle birlikte selam, sevgilerimi gönderiyorum.
Soruyu cezaevinden iletmek durumunda kalan bir gazetecinin varlığı bile memleketin hal-i pür melali hakkında bir fikir veriyor. Bana kalırsa cezaevlerindeki en büyük sorun, cezaevlerinin bizzat kendisidir. Şu anda tüm cezaevleri birer sorun yumağı, bazıları da işkencehaneye dönüşmüş durumda. Mahpuslar zaten özgürlükleri ellerinden alının kişiler fakat hukuka aykırı şekilde, uygulamada da katmerli bir özgürlük gaspı söz konusu. Aile, telefon, avukat görüşlerinden sosyal etkinliklere; gazete, kitap yasaklarından kantin fiyatlarına, el konulan mektuplardan odada yapılan arama adlı tacizlere kadar her şey cezaevlerinde bir sorundur, bir tür işkencedir. Fakat İmralı’da kesintisiz sürdürülen tecrit dahil, tüm uygulamalar rejimin karakteriyle doğrudan bağlantılıdır.
Baskı, şiddet, savaş, yolsuzluk ve krizlerden beslenen bir rejimin kontrolündeki cezaevlerinin “normal” olması beklenemez. İçeride ve dışarıda demokrasi mücadelesi büyütülüp toplumsal özgürlükler güvence altına alınmadan cezaevleri de “normalleşemez”, tecrit de sona ermez. Hepsi birbirine bağlıdır ve ancak akıllıca, sabırla, dirençle ve kararlı şekilde yürütülecek demokratik siyasi mücadeleyle kazanım elde edilebilir.
Demokratik siyasi mücadele dediğimiz şeyse parti siyasetinden ibaret değildir; sendikalardan platformlara, derneklerden odalara ve bireylere kadar her yerde, her koşulda meşru mücadeleyi esas alan miting, yürüyüş, grev, protesto dahil olmak üzere tüm anayasal hakların etkili şekilde kullanımıdır. Kimileri demokratik siyasi mücadeleyi parlamentarizmden ibaret sanıyor ki, bu yanılgıdır. Şiddet dışı yol ve yöntemlerle, demokratik bir iç işleyişle yaşamın her alanını ve halkı özne haline getirerek her yeri demokratik direniş zeminine çevirebilmektir, demokratik siyasi mücadele.
Tüm tutsaklar gibi basın emekçilerine de bir an önce özgürlük diliyorum
HABER MERKEZİ