Faşizm bir sistem değildir özü itibariyle. İçselleştirilmiş toplumsallaşmış kötülüktür faşizmin kendisi. Kötülüğün yüreklerde maya tutmasını, büyümesini, serpilip gelişmesini sağlayan, kötülük için meşru nedenler yaratan, bu nedenlerin içselleştirilmesini, yaygınlaşmasını sağlayan; herkesi bir kötülük nedeni yaratabilmeye motive eden iklimin hüküm sürdüğü koşulların toplamıdır faşizm. Gündelik hayattaki küçük kötülükleri tabir etmek için kullandığımız sıradan faşizm, aslında büyük faşizmin tek bir elemanını tarif eder. Büyük faşizm, günlük sıradan kötülüklerin toplumsal yekunudur. Elbette büyük faşizmin nasıl tezahür edeceğini, hangi boyutlarda vuku bulacağını faşizmi hükümranlığının tesisi ve devamı için tasarlamış olan hükümran güç tayin eder. Gündelik yaşama ektiği küçük ve sıradan faşizmin tohumlarının ne kadar büyüyeceğine, ne kadar mahsul vereceğine hükümran güç ihtiyaçları doğrultusunda karar verir. Toplumun yenilgisi, hükümranlığın kazandığı yer, gündelik sıradan faşizmin ne kadar serpildiğine, maya tuttuğuna, ne kadar rızaya mazhar olduğuna göre değişir.
Gündelik sıradan faşizmin, sıradan ve nedensiz kötülüğün yaygınlığı ürkütücü boyutlarda bir yaygınlığa ulaşmaya başladığını söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Bir barda ekmek parasını çıkarmak için türkü söyleyen bir müzisyenin, sırf istek parçayı çalmadı diye beş kişi tarafından cam parçalarıyla yüzü, boğazı doğranarak öldürülmesi neyle açıklanabilir? Beş kişi hep birlikte bu kötülüğün motivasyonunu nasıl yakalayabildiler gerçekten? Beş kişi aynı anda güçlü bir neden üzerinden bu cinayeti işlemeyi planlamamışken birdenbire nasıl bu vahşeti gerçekleştirebildiler. Grubun içinde kadın da var ve diyelim ki isteklerinin geri çevrilmesi o muhteşem erkekliklerinin sarsılmasına neden oldu (Erkekliğin bir aşağılanmaya yahut saldırıya maruz kalması sıradan faşizmin en meşru şiddet uygulama kaynağıdır zira). Böyle bir saldırının, sadece diyelim ki bu reddedişi gerçekleştiren müzisyene birkaç yumruk atılmasıyla ödetilemez miydi? Elbette öyle olabilirdi? Ki zaten çok muhtemeldir ki geçmişte bu gruptaki insanlar birkaç yumruk meselesini birçok kere gerçekleştirmişlerdir. Uyguladıkları şiddet egemen düzen tarafından cezasızlıkla taltif edildikçe, uyguladıkları kötülük meşrulaştıkça, birkaç yumruk gibi düşük düzeyli bir kötülüğü, bir insanı doğramaya varan bir el büyütmeye yükseltebilmişlerdir işte şimdi. İşte tam da burada başlıyor zaten kötülüğün maya tutması ve inşası. Herhangi bir sebep ile hoşlanmadığı, kendinden görmediği birisine sözlü şiddet uygulamasına, birkaç yumrukluk bir şiddet uygulanmasına, rıza göstermek, mesele daha buradayken buna itiraz etmemek birkaç yumrukluk sıradan kötülüğün bir insanın doğranmasına götüren büyük kötülüğe evirilmesinin zeminini yaratmaktadır.
Bu ülkede yıllardır kadınlar, Kürtler, Çingeneler, Aleviler, Ermeniler, Müslüman olmayanlar, LGBTİ’ler sıradan gündelik faşizmin bütün kötülüklerine maruz kalmaktadırlar. Etnik, dinsel, cinsel yahut inançsal kimliğinden dolayı hiç tanımadığı bir insanı dövmek, ona sövmek, hakaret etmek, dışlamak, işten atmak, tedavi etmemek, kamusal haklarını kullanmasını engellemek çok yaygın rıza kazanmış bir davranıştır. Sanıldığının aksine illa ki bu kötülük eylemini gerçekleştiriş değildir faşizmin özü. Bunun yapılmasına itiraz etmemek, seyirci kalmaktır faşizmin maya tuttuğu yer. Metropollerde, belediye otobüsünde Kürtçe konuştuğu için uyarılma, şiddete maruz kalma çok yaygındır mesela. Ve böyle bir olay vuku bulduğunda nerdeyse bütün otobüstekiler buna sessiz kalarak rıza üretirler ve bu sessiz kalışlarının yarın bir Kürdü, Kürtçe konuştuğu için öldürülebileceği sonucuna götüreceğinden belki de habersizdirler. O yüzden herkes, istek parçayı çalmadı diye bir müzisyenin öldürülmesi karşısında birdenbire infiale kapılarak itiraz ederken, böylece kötülüğün karşısında olduğunu anlatmaya çalışırken, aslında kendi içinde de böyle büyük bir kötülüğün mayalanmakta olduğundan habersizdir. Ve bu mayalanan kötülüğün hedefinin yukarıda sayılan ve kendisinin içinde olmadığı kimlikleri de aşarak kendisine dek yayılacağından da habersizdir.
O yüzden Edip Cansever’in “Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır” dediği gibi iyiliği dürtmeye; kötülüğe, özellikle de gündelik sıradan kötülüğe muazzam bir itiraz geliştirmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz demlerden geçiyoruz. Nedensiz kötülük çoğalıyorken iyiliğin, nedenli nedensiz iyiliğin, kendisini her zamankinden çok göstermesine ihtiyaç var.