Rojava’da İç Güvenlik Güçleri, Hol Kampı’nda DAİŞ hücrelerine yönelik İnsani ve Güvenlik Hamlesi kapsamında 24 gün süren bir operasyon gerçekleştirdi. Bu operasyon kapsamında yüzlerce DAİŞ çetesi yakalandı. Hamlenin devamı kapsamında 28 Eylül’de, Kuzey ve Doğu Suriye İç Güvenlik Güçleri ile birlikte Özel Harekat Güçleri operasyon düzenlendi ve Qamişlo’nun Til Hemis ilçesine bağlı Qeyrewan köyünde DAİŞ’in ikinci büyük silah deposuna el konuldu.
Til Hemis bölgesi ile köylerini ele geçirebilecek büyüklükte bir mühimmattan bahsediliyor. SDG’nin operasyonları neticesinde yakalanan DAİŞ’liler ve ele geçirilen mühimmat birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Mesela Hol Kampı’nda yakalanan çeteler ile Til Hemis’teki silah deposu arasında bir bağlantı var mı? Çeteler ve silahlar bir araya geldiğinde Sinaa Cezaevi saldırısına benzer bir şey mi düşünülüyordu? SDG’nin hakimiyeti altında bulunan hangi bölgelerin ele geçirilmesi planlanıyordu? DAİŞ hücrelerinin hareketleri ile Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehdit ve saldırılarıyla aynı anda gerçekleşmesinin nedeni nedir? Ele geçirilen mühimmatın Türk devletinin yeni işgal planları ile bir bağlantısı var mı?
Yanıtlanmayı bekleyen sorular çok fazla ama art arda yaşanan bu gelişmelerin birbirinden bağımsız olmadığı çok açık. Türk devletinin işgal tehditleri ile DAİŞ’in eylem planları arasında açık bağlantı ve koordinasyon olduğunu düşünmek çok mu abartılı olur sizce? Zira bu kadar da tesadüf fazla doğrusu. Çünkü daha önce gerçekleşmeyen şeyler tesadüf olur.
Türk devleti uzun bir süre ABD, Rusya ve İran’dan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yeni işgal saldırıları gerçekleştirme izni almaya çalıştı. SDG Efrîn, Serêkanî ve Girê Sipî’den ders çıkardığını, geri çekilmeyeceklerini ve halkla birlikte direneceklerini açıklayarak net ve kararlı bir duruş sergiledi. Olası işgalin, adı geçen ülkelerin çıkarlarıyla uyuşmamasından dolayı, karadan saldırı yapılmasına izin vermediler. Bunun yerine SİHA’larla saldırılar yapılmasına göz yummayı seçtiler.
Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yönelik, Tahran, Soçi ve NATO toplantılarının ardından Türk devletinin SİHA saldırıları daha da kapsamlı hale geldi. Bu saldırılarda çok sayıda ölüm yaşandı. DAİŞ barbarlarına karşı yürütülen mücadelede başarılı olmuş kişiler sistematik bir biçimde hedef alınmaya başlandı. Son olarak Kobanê’de düzenlenen SİHA saldırısında Koçero Batman hayatını kaybetti. Koçero, tüm dünyayı tehdit eden DAİŞ barbar sürülerine karşı büyük bir azim ve cesaret ile sonuna kadar savaşmış biriydi.
ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon ve Rusya, ateşkesinin korunması ve Türkiye’nin ihlallerine karşı bugüne kadar yükümlülüklerini yerine getirmedi. SDG’nin, Türk devletinin saldırılarını durdurma çağrılarına rağmen, ABD ve Rusya, SİHA saldırılarını durdurma eğiliminde olmadı, çünkü bir şekilde Türk devletinin gazını aldıklarına inanıyorlar. Birkaç cılız kınama, dostlar alışverişte görsün demekten başka bir anlama gelmiyor.
SİHA saldırılarının artmasının ardından QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi bir açıklama yaptı ve garantör ülkelere seslendi. “Garantörlük görevlerinizi yerine getirin. Türkiye’yi durdurun. Sadece bu yıl içerisinde 59 saldırı düzenlendi ve bu saldırılar neticesinde arkadaşlarımız ve siviller hayatlarını kaybetti. Tüm gücümüz Türk devletinin saldırılarını durdurma noktasına odaklanmıştır. Bu da DAİŞ’le mücadeleyi etkiliyor. Bu tarz saldırılar olursa DAİŞ’le ortak mücadeleyi koruyamayız. Türkiye’nin bu saldırıları devam ederken DAİŞ ile mücadele edilemez. DAİŞ daha da güçlenir” dedi.
Türk devletinin işgal tehditlerinin yoğunlaşmasının ardından, SDG ve DAİŞ’e Karşı Uluslararası Koalisyon, Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgeninde bulunan Dêrik’te ilk kez ortak askeri bir tatbikat gerçekleştirdi. ABD ordusundan subay ve askerlerin de katıldığı tatbikatlarda TOW, RPG füzeleri, zırhlı araçlar, ABD’ye ait keşif uçakları kullanıldı. Tatbikatın amacının DAİŞ hücrelerine karşı ortak çalışma ve koordineyi güçlendirmek olduğu açıklandı ama bu tatbikat zamanlama olarak yukarıda ifade ettiğimiz gelişmelerle birlikte ele alındığında, Suriye ile ilgili planları olan birçok kesime açık mesaj niteliği de taşıyor.
Öte yandan Ürdün, Suriye krizini çözmek ve yeniden aktif rol oynamak için “Suriye savaşının sonlandırılması” adlı bir Arap inisiyatifi kurduğunu duyurdu. Ürdün, öncülük ettiği Arap inisiyatifinin detaylarını henüz açıklamadı ama bu inisiyatifin amacının Suriye krizini çözmek olduğunu düşünmek için çok erken. Ürdün inisiyatifine Arap ülkeleri ve ABD destek veriyor. İnisiyatifin esas amacının Türkiye-İran ve Rusya devletlerini engellemek ve Suriye’de aktifleşmek olduğuna dönük değerlendirmeler var. Arap ülkelerinin bu inisiyatifinin Astana’ya alternatif olup olamayacağını zaman gösterecek.
Son dönemde MİT Başkanı Hakan Fidan ve beraberindeki heyetin Irak-Suriye-İran üçgenindeki ziyaretleri oldukça arttı. Aynı zamanda KDP yetkilileriyle de bir dizi görüşme gerçekleştirdiği basına yansıdı. Bu görüşmelerin bir kısmı resmi duyurulsa da, kimi gizli toplantıların da yapıldığı iddia ediliyor. KDP’nin, Türk devleti ile Zap ve Metîna’da geliştirdiği işbirliği ve ihaneti, Suriye’de de sürdürmek için kirli pazarlıklar içinde olduğuna dair kuşkular var. Türk istihbaratı ile yaptıkları görüşmelerin bu yeni adımın temeli olup olmadığını zaman gösterecek ama geçen zaman KDP’nin Kürt halkına karşı içinde bulunduğu ihanetleri örtemeyecek.