Ve yine bütün herkes bilmelidir ki; kadınların özgürlükleri için göze alamayacakları hiçbir şey yoktur. Çünkü Clara Zetkin’in de dediği gibi, ‘yaşamı ancak yaşamını gözden çıkaranlar kazanabilir’
Leyla Güven
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, tutuklu bulunduğu Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nden JinNews için bir yazı kaleme aldı. “Jîna itaat etmedi Arîn gibi, Sakine gibi…” başlığıyla yayınlanan yazıda Güven, şunlara yer verdi:
“İran’da kadın ordusu her çağda pes etmeden yürüdü, bedenlerine sarılan karaçalıları parçalamak için yürüdü, iradelerini teslim almaya çalışan gerici zihniyeti teşhir etmek için yürüdü, ataerkilerin kararttığı dünyayı direnişi ile aydınlatmak için yürüdü, ‘Kimsenin namusu değiliz, namusumuz özgürlüğümüzdür’ demek için yürüdü, beyanlarda ip ayakları kan içinde yürüdü, yürüdü, yürüdü.
İran kadınlarının yüzyıllardır gerici zihniyete karşı verdiği ve kazanımlarla dolu uzun soluklu mücadelesini artık bütün dünya biliyor. Aynı zamanda kadınların bu güçlü direnişinin bütün kadınlara ilham verdiği de bir geçektir. İran’da kadın hakları ve eşitlik söyleminde tarihte ilk bilinen örgütlenme 1840’lı yıllarda ‘babi’ hareketinin bir kolu olan Baharililerdir. Bütün ırkların ve kültürlerin eşitlik anlayışına dayalı bu hareket sosyal adalet, özgürlük, kadın statüsünün yükseltilmesi, çok eşliliğin sınırlandırılması ve eğitimde reform gibi kendi döneminde oldukça önemli olan talepleri dile getirmiştir. Kısa sürede İran egemenlerine hedefi haline gelmiş ve ağır baskılara uğramıştır. Bu baskı döneminde 28 yoldaşı ile idam edilen Gurrat Ellain İran’ın ilk kadın feminist eylemcisi olarak kabul edilir. İran’da kadınların yaşadığı vahşetleri anlatmak elbette kolay değildir. Ancak birkaç tarihi gerçekliği de vurgulamadan geçmek doğru olmayacaktır.
Biz kadınların mücadelesine ışık oldu
Mesela Evin Hapishanesi’nde evli olmayan kadınlar tecavüz edildikten sonra idam sehpasına çıkarırlar. Gerekçeleri de cennete gitmelerini engellemektir. Tıpkı bugün Ortadoğu halklarının başına bela edilen DAİŞ barbarlarının yaptığı gibi. Belucistan eyaletinde komünal yaşamış olan binlerce Kürt kadını ve köylüler tecavüz edildikten sonra öldürüldü. 2015 yılında Rojhilat’ta genç Kürt kadını Ferinaz Xosrawani rejim güçlerinin tecavüzünden kaçarken yaşamını yitirdi. Ve ardından patlak veren Mahabad merkezli isyanda onlarca Kürt kadını idam edildi. 31 yaşındaki Vida Muhaved isyan bayrağı yaptığı eşarbının bedelini hapis cezasıyla ödedi. Sabo Kardafşari 24 yıl hapis cezası aldı. Gazeteci Maziye 10 yıl hapis cezası ile 148 kırbaç cezası aldı. Direnişiyle destan yazan Kürt kadını Şirin Elemhuli Evin Cezaevi’nde işkence gördükten sonra idam edildi. Ölmeden önce söylediği ‘Unutmak ölmektir, kendini ölüme teslim etmemelisin ve bu ülkenin kadınları hayalleriyle birlikte öldürülüyor. Uçmayı öğrenemiyorlar. Çünkü sistem tüneme dışında başka seçenek bırakmamış’ sözleriyle biz kadınların mücadelesine ışık olmuştur.
Molla rejiminin parmağı daima kadınların üzerindeydi
Kısaca pusula ibresinin daimi doğuyu gösterdiği gibi Molla rejiminin de kadın düşmanı erkeklerinin işaret parmağı da sürekli kadınların üzerindeydi. Çünkü erkek egemen sistem tarafından kadınlar için yaratılan algı çok köklü ve derindir. Kadınlar günahın kaynağı, şeytanın silahı, erkeğin cennetten kovulma sebebi ve kanunların bozulmasının baş sorumlusudur. Erkekler ele geçirdikleri devlet aygıtı aracılığıyla kadını eve daha çok sıkıştırmak için maaşlı imamları kullanırlar. İbadethanelerde 5 vakit namaz sonrası adeta fix menü olarak kadınların erkeklere nasıl itaat etmeleri gerektiğini ve bu köleliğin de kadınları cennete götüreceğini anlatırlar. Bu vaazleri dinleyenler de artık gönül rahatlığıyla kadınlara uygulanan recm, sünnet, idam, kırbaç, tutuklama ve tecavüz gibi her türlü şiddetin meşru olduğunu düşünürler. Neticede Allah’ın elçisiydi onlar. Yalan söyleyecek değillerdi ya!
Kadınlar kaderimdir deyip oturmadı
Bütün dünyada olduğu gibi İran’da da kadınlar ‘Bu benim kaderimdir’ deyip evde oturmadılar. ‘Yüzünü güneşe dönersen bütün gölgeler arkanda kalır’ anlayışıyla yürüdüler, yürüyorlar. Çünkü kadınlar gerçekliğin bilgisine ancak başkaldırdıklarında ulaşabileceklerini biliyorlar. Bu yüzden gericilerin katıksız şiddetine boyun eğmediler. ‘Hep kavgaydı yaşamım’ diyen Sara’lar misali, yürekleri özgürlük için atan kadınlar 7/24 sokakları terk etmedi, etmiyor. Bugün başındaki örtüsünün düzgün örtülmediği gerekçesiyle öldürülen henüz 22’sinde olan Kürt kadını Mahsa Amînî’nin ardından yaşananlar da bunun kanıtı değil mi? Jîna Mahsa Amînî Rojhilatlı bir Kürt kadını ve belli ki halkının direnişçi ruhunu taşıyor. Kendine ‘ahlak polisi’ diyen ahlak yoksunu olanların baskılarına itaat etmiyor. Tıpkı diktatör Saddam’a boyun eğmeyen Leyla Qasim gibi ya da DAİŞ barbarlarına meydan okuyan Arîn Mîrkan gibi ve Esat Oktay’ın yüzüne tüküren Sakine yoldaş gibi…
Asla geçit vermeyeceğiz
Mahsa Amînî’nin yapılan işkenceler nedeniyle yere yığılan bedeni, milyonlarca kadının ayağa kalkmasına vesile oldu. Çünkü Amînî’nin bedenindeki sızıyı bütün dünya kadınları kendi bedeninde hissetti. ‘Hayat kanundan daha güçlüdür’ diyen kadınlar direnişi kuşanıp ‘Jin jiyan azadî’ sloganıyla geceleri aydınlattılar. Kadınlar yıllardır alanlarda ‘dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa’ diye haykırdılar ki bugün de İran gerçekliğinde görüyoruz bunu. Bugün de İranlı kadınlar boyun eğmezliğin, direnişin ve irade gücünün sembolü oldular. Dünya refahının her geçen gün güçlenen ulusal kadın hareketlerine ve onların uluslararası dayanışma ağlarına bağlı küresel bir güce bağlı olduğunu herkes biliyor. Ve yine bütün herkes bilmelidir ki; kadınların özgürlükleri için göze alamayacakları hiçbir şey yoktur. Çünkü Clara Zetkin’in de dediği gibi, ‘yaşamı ancak yaşamını gözden çıkaranlar kazanabilir.’ Mahsa Amînî’nin çok değerli ailesinin ve bütün halkımızın başı sağ olsun. Unutulmamalıdır ki, bizler Jîna’nın yoldaşları ve Kürt politik tutsaklar olarak gerici anlayışlara asla geçit vermeyeceğiz. Mücadelemizi bu kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.”