Erdoğan’ın ‘düştü düşecek’ dediği Kobanê 6-8 Ekim direniş ruhuyla özgürleştirildi. Tarihe geçen direniş, yıllar sonra Kürt siyasetçilerin yargılanmasına gerekçe yapıldı
Takvim yaprakları 17 Aralık 2010’u gösterdiğinde Tunus’tan “ekmek, onur ve özgürlük” sloganları yükselmeye başladı. 26 yaşındaki üniversite mezunu Muhammed Buazizi’nin meyve sattığı arabaya polisler tarafından el konulması üzerine çakılan ilk kıvılcım, ilerleyen süreçte “Arap Baharı” olarak adlandırılan bir halk isyanına dönüştü. Tunus’taki isyanlar 15 Mart 2011’de Suriye’ye yayıldı. Dera kentinden başlayan halk isyanları, daha sonra yerini iç savaşa bıraktı. 2013 yılına gelindiğinde, ideolojik temelleri 2006’ya kadar uzanan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü kuruldu. DAİŞ, 29 Haziran 2014’te halifeliğin yeniden kurulduğunu ve halifenin öncüsünün de Ebubekir El-Bağdadi olduğunu ilan etti.
Rojava devrimi
Tüm bunlar yaşanırken Kürtler, yoğunlukta yaşadıkları Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni bir yaşamı inşa etmeye başladı. Bölgede yaşayan diğer halklar ile birlikte özgürlük talebiyle yola koyulan Kürtler, 19 Temmuz 2012’de Rojava Devrimi’nin tohumlarını attı. Kuzey ve Doğu Suriye halkları, devrimle birlikte Ortadoğu’da alternatif bir yaşamın kurulabileceğini kanıtladı. Ancak ilerleyen süreçte bu yaşamın ortadan kaldırılmasına dönük birçok gelişme ve saldırı gelişti.
Türkiye rotayı çevirdi
İç savaş derinleştikçe farklı grup ve devletler de Suriye toprakları ve halkları üzerinde hakimiyet kurmak için saldırılara girişti. Birçok farklı örgüt ve paramiliter grup ortaya çıktı. Amerika, Türkiye ve bazı Arap ülkeleri, söz konusu gruplarla görüşmelere başlayarak, lojistik destek sağlamaya başladı. AKP hükümeti ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da burada hakimiyet kurmak ve Kürtler öncülüğünde kurulmak istenen yaşamı dağıtmak için şansını her masada denedi. İç savaşın ilk günlerinde dönemin hükümeti ve yöneticileri, Esad rejimiyle sık sık bir araya geldi. Ancak Türkiye bir süre sonra rotasını Suriye’deki “muhalif” güçlere çevirdi. Erdoğan, 2012 yılında yaptığı bir grup toplantısında, “Emevi Camii’nde namaz kılacağız” ifadelerini kullanarak, politika değişikliğini ilan etti. 4 Temmuz 2012’de bir gazeteciye demeç veren Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ise, Erdoğan ile ilişkilerinin bozulmasına “İçişlerimize karışma yönüne gitti. İnsanlarımızı öldüren teröristlere Türkiye tarafından her türlü lojistik destek verildi” sözleriyle yanıt verdi.
Salih Müslim Türkiye’de
Türkiye, bir yandan paramiliter gruplar üzerinden hakimiyet alanını genişletmeyi sürdürürken, diğer yandan Rojava Devrimi’nin öncülüğünü yapan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim ile görüştü. Basına yansıyan görüşmelerden biri, Müslim’in 26 Temmuz 2013’te İstanbul’da ağırlandığı görüşme oldu. Türkiye, Suriye’de Kürtlerin iradesini kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini her seferinde dile getirdi. Nitekim aynı gün yapılan görüşme için dönemin Başbakanı Erdoğan, “Suriye sınırındaki son gelişmeleri ve bu konuda alınan bir karar gereği Milli İstihbarat Teşkilatı’mız gerekli olan görüşmeleri yapacaklar. Attıkları bu adımın yanlış ve tehlikeli adımlar olduğu noktasında kendilerine gerekli uyarılar yapılacak. İşin çerçevesi budur” dedi. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise, “Türkiye olarak Suriye parlamentosu oluşuncaya dek defacto bölge oluşmasını kabul etmeyiz” dedi.
Görüşmelerde neler konuşuldu?
Türkiye ile birçok görüşme gerçekleştirdiklerini ve en son görüşmenin 4 Ekim 2014 olduğunu kamuoyuna açıklayan Müslim, o dönem yapılan görüşmelere dair şunları söyledi: “Türkiye’yi birkaç kez ziyaret ettim. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey yetkililerle görüştüm. Toplantılar, aramızda ilişkiler kurmaya yönelik girişimlerdi. 2012 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de Türkiye’nin Şam Büyükelçisi ile ilk görüşmeme başladım. Temasların gelişmesi için Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi olarak davet edildim. Görüşmelerimiz, başta PYD ve onun askeri güçleri olan YPG’nin önce Kürt Ulusal Konsey saflarına, daha sonra da Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na (SMDK) katılmasına odaklandı. SMDK’daki yetkililerle görüştüm ve onlardan doğrudan siyasi programlarına Kürt sorununun adil, Suriye’nin toprak ve halk birliği çerçevesinde çözülmesini yazmalarını istedim. Ama Kürt meselesinin varlığından bahsetmeyi bile reddettiler ve bence bu ret kararı Türkiye’nin baskısıyla oldu.”
Sonraları basına yansıyan bilgilere göre Türkiye’nin Kürtleri, denetimindeki paramiliter gruplara angaje etmeye ve rejim ile savaştırmak istediği ortaya çıktı. Ancak Kürtler “3’üncü Yol” diyerek ne rejim ne de “muhalif” olarak nitelendirilen gruplara angaje olmayı reddetti. Türkiye, yapılan hesaplar tutmayınca bu kez rotasını Kürt düşmanlığı üzerinden şekillendirmeye başladı.
IŞİD’in yükselişi
Bu süreçte en güçlü dönemini yaşayan DAİŞ’in ilerlemesi ise sürüyordu. DAİŞ, süreç içerisinde Irak ve Suriye’de hem stratejik hem de önemli birçok kenti işgal etti. DAİŞ, Ocak 2014’te Rakka’yı, Haziran 2014’te de tüm dünyanın gözleri önünde Irak’ın en önemli kentlerinden biri olan Musul’u ele geçirdi. Rotası Şam’a doğru kayan DAİŞ, aynı yıl 14-15 Eylül’de Kobanê’ye saldırdı. Sonraki süreçte esir düşen DAİŞ’liler, rota değişikliğinin Türkiye talebi olduğunu itiraf etmişti. Irak’ta ve Suriye içinde rejime karşı savaşan DAİŞ’in yönünü bir anda Kürtlere çevirmesi tesadüf değildi. Kendisi için stratejik bir önem içerdiği muamma olan Kobanê, Rojava Devrimi’nin oluşmasındaki en önemli kantonlarından biriydi.
14-15 Eylül saldırıları
Tarihler 3 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde 73’üncü Ferman olarak nitelendirilen Êzidî katliamını gerçekleştiren DAİŞ, aynı yıl 14-15 Eylül’de ise Kobanê köylerini işgal etmeye başladı. 3 koldan kuşatmaya alınan Kobanê için 26 Eylül’de açıklama yapan Salih Müslim, başta NATO ve BM olmak üzere bütün uluslararası kamuoyuna çağrıda bulundu. DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı acil müdahale çağrısı ardından DAİŞ, 3 koldan tank ve top gibi ağır silahlar ile Kobanê’ye saldırmaya başladı.
Türkiye’nin IŞİD’e desteği
Kürt halkının öfkesi, Êzidî soykırımı ve son olarak Kobanê’ye dönük saldırılarlarla giderek arttı. Buna rağmen Türkiye’den doğru yapılan açıklamalarda DAİŞ yerine, Kürtler hedef alınıyordu. Buna paralel olarak Türkiye’nin DAİŞ’e verdiği desteğe dair haber ve belgeler ortaya çıkmaya başladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ekim 2014’te Türkiye’nin “terör örgütlerine” silah tedarik ettiğine dair Adana Başavcılığı’ndan edindiği bir belgeyi açıkladı. Kılıçdaroğlu, silahları örgütlere taşıyan TIR şoförlerinin ifadelerini açıkladı. Türkmenlere gönderildiği iddia edilen silah yardımlarının doğru olmadığı açığa çıktı. 19 Eylül’de ise Suudi Emiri Bender Bin Sultan’ın DAİŞ’e Türkiye üzerinden silah gönderilmesini finanse ettiğine dair belgeler ortaya çıktı. Hükümet yetkililerinin açıklamaları ve DAİŞ’e verilen desteğe karşı Türkiye’de protesto eylemleri başladı.
Öcalan’dan Rojava çağrısı
PKK Lideri Abdullah Öcalan, o dönem sürece dair birçok değerlendirmede bulundu. 23 Eylül 2014’te kendisi ile ile görüşen vasisi Mazlum Dinç üzerinden yaptığı açıklama ile tüm Kürtlere Kobanê için seferberlik çağrısı yapan Öcalan, Rojava ve DAİŞ saldırılarına karşı şunları söyledi: “Türkiye’nin Rojava siyaseti Kürde karşı savaş siyasetidir. Zaten Davutoğlu iki üç yıl önce açıklamıştı. Rojava’yı ve onun özerkliğini tanımayacağını söylemişti. Tanımama ne demek, size karşı savaşacağım demektir. Orada bir yönetimin oluşmasına müsaade etmeyecek, çökertmek için her şeyi yapacak demektir.”
Öcalan, “çözüm” adı altında sürdürülen görüşmelere işaret ederek, “Rojava’daki durum ateşkesin ihlalidir” değerlendirmesinde bulundu. Öcalan, Türkiye’nin Musul Konsolosluğunda çalışan kişiler için DAİŞ ile siyasi müzakereye oturmasına işaret ederek, “Çıkıp açıkça DAİŞ’le siyasi müzakere yürüttüklerini söylüyorlar ama bizimle müzakereye yanaşmıyorlar” eleştirisinde bulundu. Öcalan, Rojava’ya dönük saldırıların artacağı uyarısında bulunarak, Kürt halkını “Kürdistan halkı topyekûn bu saldırıya karşı direniş halinde olmalıdır” çağrısı yaptı.
Koridor çağrısı
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 27 Eylül’de ve Salih Müslim ise 4 Ekim’de yaptıkları çağrılarla, Kobanê’ye silah geçişi için Türkiye’den koridor açılması için çağrı yaptı. “Çözüm” süreci nedeniyle olumlu karşılanabileceği düşünülen çağrıya olumsuz yanıt verildi. Türkiye, DAİŞ’e karşı amansız bir mücadele veren YPG ve PYD’yi “PKK’nin uzantıları” olarak adlandırılarak, koridor çağrılarına olumsuz yanıt verdi. Uluslararası kamuoyunun baskısının artması üzerine Federe Kürdistan Bölgesi’nden sınırlı bir güç ve Suriyeli muhaliflerin küçük bir grubunun geçişine izin verildi. Ancak sonraki süreçte Kürde karşı politika değişmedi.
Suruç’ta direniş nöbetleri
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıların artması üzerine sınır hattı olan Urfa’nın Suruç ilçesinde Kobanê’deki direnişin sahiplenilmesi amacıyla binlerce kişi 27 Eylül 2014’de nöbet eylemi başlattı. Tel örgüler önünde başlatılan nöbet eylemine katılanlara da DAİŞ saldırısı oldu. Havan topuyla yapılan saldırıda 2 kişi yaralandı, sivil bir araç parçalandı. DAİŞ’in saldırılarının yanı sıra askerler de 29 Eylül’de direniş nöbeti tutup, insan zinciri oluşturan kitleye tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldırdı. O dönem Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı olan Ahmet Türk, DAİŞ saldırısına karşı sergilenen tutum nedeniyle, “Türkiye’nin sessizliğini tarih asla kabul etmez” dedi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 30 Eylül’de beraberindeki milletvekilleri ve belediye başkanları ile saldırı altındaki Kobanê’ye gidip, kanton yetkilileriyle görüştü.
IŞİD’liler sınırda!
Bir grup DAİŞ üyesi, 1 Ekim’de Türkiye sınırından geçerek, Kobanê’ye dönük saldırılara katıldı. Televizyon kameralarının canlı yayınla paylaştığı o anlarda, sınırda görevli askerlerin hiçbir müdahalede bulunmaması büyük tepki çekti. Demirtaş, “çözüm” süreci ve Kobanê’deki gelişmelerle ilgili Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Demirtaş, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, “Türkiye Kobanê’de yaşanan katliama sessiz kalırsa, çözüm süreci önemli oranda zarar görür. Hükümetin, ‘IŞİD’e destek veriyorlar’ algısını yıkması için pratik adımlar atması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Abdullah Öcalan’dan uyarı
DAİŞ’in saldırılarına karşı harekete geçilmemesi üzerine 2 Ekim’de Diyarbakır başta olmak üzere birçok kentte kepenk ve kontak kapatma eylemleri başladı ve okullar boykot edildi. HDP heyeti ile İmralı Adası’nda 5 saatlik bir görüşme yapan PKK Lideri Öcalan, DAİŞ’in Kobanê saldırısına dair, “Bu katliam girişimi amacına ulaşırsa hem süreci sonlandıracak hem de yeni ve uzun sürecek bir darbenin temellerini atacaktır” uyarısında bulundu. Öcalan’ın bu uyarıları aynı gün HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü tarafından Meclis Genel Kurul’unda dile getirildi.
Erdoğan: Göz yumduk
Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, 4 Ekim’de yaptığı bir konuşmada, DAİŞ’in bölgede güçlenmesinden aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeleri sorumlu tuttu. Biden, Erdoğan’ın kendisine DAİŞ üyesinin Suriye’ye geçişine “göz yumduğunu” söylediğini açıkladı. Aynı gün Kurban Bayramı olmasına rağmen birçok merkezde binlerce kişi Kobanê sınırına doğru yola çıktı.
Uluslararası güçlere çağrı
Müslim, 5 Ekim’de DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarının giderek şiddetlendiğine dikkat çekerek, uluslararası güçleri acil müdahale çağrısını yineledi. Birçok merkezde Kobanê için sokaklara çıkan halka yönelik müdahaleler üzerine büyüyen eylemlerde ölümler yaşandı. PKK Lideri Abdullah Öcalan, görüştüğü kardeşi aracılığıyla 6 Ekim’de, “IŞİD yapay bir örgüttür. IŞİD’i destekleyen devletler veya hükümetler veya insanlar, bu IŞİD yarın onlara da büyük bir sorun olacaktır” değerlendirmelerinde bulundu.
‘Kobani düştü, düşüyor’ sözleri
Tarihler 7 Ekim’i gösterdiğinde ise tarihi bir kırılma anı yaşandı. Erdoğan, Antep’te yaptığı bir mitingde, “Şu anda Kobanê de düştü, düşüyor” ifadelerini sarf etti. Bu sözler üzerine Kürtlerin Kobanê öfkesi daha da büyüdü. 6 Ekim gecesi başlayan eylemler, bu sözler üzerine sonraki gün Diyarbakır, Muş, Siirt, Batman, Ağrı, Siirt, Van, Mardin ve daha birçok kente yayıldı. Tüm sokaklar büyük bir direnişe şahitlik ederken, askerler tanklar ile sokaklara indi. Kimi kentlerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Kobanê direnişi
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından eylemlerin ardından paylaşılan verilerde, 36 ilde meydana gelen 2 bin 389 olayda, 48 sivil ve 2 polisin yaşamını yitirdiği açıklandı. İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından hazırlanan ve 2-12 Ekim 2014 tarihlerini kapsayan raporda, 46 kişinin hayatını kaybettiği bilgisi yer aldı.
Etkin bir araştırma yapılmadığı için büyük ölçüde medyaya yansıyan bilgiler üzerinden derlenen bilgilere göre ise, hayatını kaybeden kimi isimlerin bu raporlarda yer almadığı, öldüğü sanılan kimi isimlerin aslında ölmediği, maktul ve faillerin ise kimi olaylarda bilinenin aksine farklı fraksiyonlarda olduğu ortaya çıktı. Mezopotamya Ajansı (MA) tarafından yapılan araştırmalar sonucunda, toplam 54 kişinin hayatını kaybettiği öğrenildi.
Öcalan’dan ‘sükûnet’ çağrısı
8 Ekim’de devam eden eylemlerin büyümesi üzerine dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP heyeti ile görüştü ancak görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmadı. New York Times gazetesi, Erdoğan’ın Suriye’deki Kürtlerin güçlenmesine yol açacağı gerekçesiyle Kobanê’yi savunmaktan korktuğunu yazdı. PKK Lideri Abdullah Öcalan, hükümetten Kürt siyasetine yönelik gelen tehditlerine karşın taraflara “sükûnet” çağrısında bulundu. Erdoğan, Kobanê’ye destek eylemeleri nedeniyle Rize’de 11 Ekim’de sarf ettiği sözleri ile Kürt siyasetçileri, “Hesabını soracağız” diyerek tehdit etti. Antep’te polisler Kürtlere yönelik linç saldırılarda bulunan ırkçı gruplara, “Sizler görevinizi yaptınız. Bu saatten sonra ayrılın biz ortalığı toparlayalım” söylemlerinde bulundu.
Kobanê zaferi
Kürtlerin ortaya koyduğu direniş 19 Ocak’ta Kobanê’nin DAİŞ’lilerden temizlenmesinin önünü açtı. Kobanê’nin en stratejik noktalarından Miştenur Tepesi’ne 19 Ocak’ta YPG bayrağı ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın posteri asıldı. YPG/YPJ güçleri, 26 Ocak’ta Kobanê kent merkezinin DAİŞ’ten temizlediğini ilan etti.
Kobanê davası
Kobanê için yapılan eylemler daha sonra Kürt siyasetçilerin yargılanmasına gerekçe yapıldı. Eylemlerle ilgili ilk soruşturmalar 2014 yılında yapıldı. Ancak soruşturmalar 2021 yılında davaya dönüştü ve eylemler sırasında yaşanan bu ölümlerden sadece Diyarbakır’da Hüda-Par üyelerinin ölümleri yargılama konusu oldu. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde tek başına iktidar olma vasfını kaybeden AKP, Kobanê eylemlerinin sorumluluğunu HDP’nin üzerinde yıktı. HDP eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi hakkında dava açıldı. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin baktığı, kamuoyunda “Kobanê Davası” olarak bilinen dava dosyasında sanık olarak yer alan 108 kişi, 29 ayrı suçlamayla 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680’er yıl hapis istemiyle yargılanıyor. HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, yaşanan olayların tüm boyutlarıyla araştırılması ve hakikatlerin açığa çıkarılması amacıyla 7 Ekim 2021’de Meclis Başkanlığına araştırma önergesi verdi. Ancak önerge AKP-MHP oyları ile reddedildi.
Kapatma davasına gerekçe yapıldı
Kobanê Davası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle hazırladığı iddianamenin de ana gerekçesi yapıldı. İlk iddianamenin iadesi üzerine Başsavcılık, hazırladığı ikinci iddianameyi 7 Haziran’da Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkemenin iddianameyi 21 Haziran’da kabul etmesiyle 70 ek klasör ve 8 flash bellek partiye iletilip, 60 günlük savunma süresi verildi. AYM, HDP Hukuk Komisyonu’nun açılan davaya ilişkin ön savunma için 60 gün ek süre talebini 3 Ekim 2021 tarihinde oy birliği ile kabul etti. 843 sayfalık iddianamede, 451 partili hakkında siyasi yasak isteniyor.
Ceylan Şahinli / Urfa-MA