Mersin eylemi Süleyman Soylu’yu fena sarsmış görünüyor. İlk andan itibaren yaptığı tüm açıklamalarda bunu görmek mümkün. Adeta şok olmuş bir görüntü yansıyor. Her konuştuğunda, daha fazla açık veren, bir dediği diğerini tutmayan bir ‘içişleri bakanı’ ile karşı karşıyayız.
Soylu, böyle bir eylem beklemediği, bunu tasavvur etmediği için mi böylesi bir şaşkınlık hali söz konusu? Yoksa üstlerine bunun hesabını verme korkusu mudur, kendisini bu duruma düşüren. Ya da ‘PKK ha bitti ha bitecek’ söylemine kendisini inandırdı da bundan dolayı mı böyle bir görüntü vermeye başladı? Bilemiyoruz. Öyle ya, ona göre ‘PKK 2017 baharında ortadan kalkacak, ismini dahi zikreden olmayacaktı.’
Açık ki, böyle olmadı. Ne PKK’nin adı ne de eylemleri gündemden düştü. Tüm bu süreç zarfında her daim konuşulan -tartışılan bir PKK söz konusu oldu. Hatırlanırsa, kısa bir süre önce Soylu yeni bir vaatte daha bulundu. Dedi ki: 2023 sonbaharında PKK kalmayacak. Soylu bunları her baharda ve sonbaharda tekrarlıyor, ciddiye alınacak bir yanı yok da denilebilir. Bu doğru. Fakat dikkat çeken husus bu söylemin tekrar etmesi, süreklilik arz etmesi. Belli ki, bu tekrarla bir şeyler amaçlanıyor.
İşte! Soylu’nun bu açıklamasının hemen ardından Mersin eylemi gerçekleşti ve haliyle gözler kendisine döndü. Ne diyecek, nasıl cevap verecek derken, bilinen yukarıdaki durumlara hep beraber tanıklık ettik. Özcesi, oldukça aciz bir bakan görüntüsü.
Soylu’nun yetiştirilmiş bir özel savaş kadrosu olduğunu herhalde söylemeye gerek yoktur. Ki, her halinden bu yansıyor. Özel savaş için ‘incelik ister, eğer dikkat edilmezse döner sahibini vurur’ denilir. Mevcut duruma bakıldığında tam da böylesi bir vaziyet ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkündür.
İçişleri Bakanı sıfatıyla Süleyman Soylu son 5-6 yıldır aralıksız bir biçimde PKK’nin bittiğinden, biteceğinden dem vuruyor. Soylu’nun iddiasına göre böylesi bir sona doğru yaklaşan bir Türkiye mevcuttu. Her gün Türkiye toplumuna bunun propagandası yapılıyor, bu propaganda belli toplumsal kesimlerde karşılık da buluyordu. ‘İşler’ yolunda gidiyordu yani.
Açık ki, böylesi bir zeminde gerçekleşen Mersin eylemi hesapları alt üst etti. Deyim yerindeyse yılların emeğini boşa çıkardı. Soylunun yalan dolanını ifşa eden bir rol oynadı. Her altı ayda bir ‘PKK kalmadı’ deyip sayılar veren İçişleri Bakanı, haliyle bu durum karşısında afalladı ve her söylediği söz kendisini daha fazla zor durumda bıraktı. Bugün itibariyle Süleyman Soylu dünden kat be kat teşhir olmuş, sözünün kıymeti azalan bir pozisyondadır. Artık dün olduğu gibi bugün toplumu hayali senaryolar- gerçek dışı iddialar ile ikna etmesi mümkün değildir. Soylu önemli bir darbe almış, izlediği strateji dönüp kendini vurmuştur.
Kuşkusuz, bu gelişme sadece Soyluyu etkilememiş, onunla birlikte savaşı yürüten akla da önemli bir darbe indirmiştir. Türkiye’deki iktidarların klasik bir siyasal yönetim gibi değil tam bir özel savaş merkezi olarak hareket ettikleri bilinmektedir. Bugün de mevcut iktidarın icraatlarıyla böyle bir noktada olduğu, devlet yönetiminin geçmişle kıyaslanmayacak derecede bu kisveye büründüğü görülmektedir. Adeta özel savaş merkezinden habersiz adım atılmamakta, söz söylenmemektedir. Her şey bu kapsamda vuku bulmaktadır.
Elbette, Soylu ve beraberindeki ekip Mersin eylemiyle ilgili de tersi bir algı inşa etmek istemişlerdir. Bunun için büyük uğraş verilmiş fakat başarılamamıştır.
Haliyle, şimdi gündemi Soylu değil, eylemi yapanlar belirlemektedir. Kamuoyunun konuştuğu konu Soylu değil, eylemcilerin kendileridir. Soylu’nun verdiği mesajdan ziyade eylemcilerin verdiği mesaj konuşulmaktadır. Özel savaş medyasının büyük çabasına rağmen gerçeklik bu yönlüdür.
Dikkat edilirse, son bir haftadır neredeyse tek gündem budur. Herkes bu eylemi konuşmakta, yorumlamakta, tahlil etmeye çalışmaktadır. Şüphesiz, bunun bir nedeni eylemin kendisidir. Fakat diğer tarafı özel savaş merkezinin teşhir olmuş yüzüdür. Türkiye toplumunu yalan -yanlış bilgiler ile kendi yanında tutmak isteyen, bunun için bin bir türlü hileye başvuran iktidar, gelinen aşamada ciddi bir meşruiyet krizi ile karşı karşıyadır. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Hiç kuşku yok ki, Mersin eylemi sadece askeri yanıyla değil Türk devletinin psikolojik özel savaş merkezine vurduğu darbeyle de konuşulacak, buna örnek gösterilecektir.