90’lı yıllarda gerçekleştirilen köy yakmaları, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler ve gözaltında kaybetmelerin failleri hakkında bin bir güçlükle davalar açıldı. Ancak dosyalar birer birer cezasızlıkla sonuçlanıyor. En son kaybedildikten 11 insanın ölümüne dair açılan Kulp Davası’ndan da sonuç alınamadı.
Türkiye’de geçmişi eskiye dayanan Kürt sorununu bastırma yaklaşımı ile 90’lı yıllarda resmi kolluk birimleri ve kurulan JİTEM gibi paramiliter örgütler eliyle gerçekleştirilen köy yakmaları, yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler ve gözaltında kaybetmeler, ülkenin karanlık sayfaları arasında yer aldı. Kürt sorununu baskı ve şiddetle ortadan kaldırma hedefiyle yürütülen politikalar sonucu 40 bin dolayında kişi hayatını kaybetti, binlerce köy yakıldı, yüz binlerce insan topraklarını terk etmek zorunda bırakıldı.
Uygulanan bu politikaların belirleyicileri ve emir olarak verenlerinden öte, uygulayıcıları olan failler hakkında zorlu çabalar sonucunda yıllar sonra kimi davalar açılabilindi.
İşlenen suçların hesabının sorulmasının yanı sıra geçmişe dair bir yüzleşmeye kapı aralayabileceği umudu beslenen bu davalar, göstermelik yargılamalardan öteye geçmedi. Failler ise, mahkemelerin verdiği beraat kararları ile birer birer cezasızlıkla ödüllendirildi. Böylelikle dün saklanan suçlar, bugün yargı eliyle aklanmış oldu.
Bu davalardan bazıları şunlar oldu:
Kızılağaç davası
Muş’a bağlı Kızılağaç Köyü’nün 1993 yılında yakılmasının ardından köye eşyalarını almaya giden 60’a yakın köylü, Kızılağaç Jandarma Komutanlığı tarafından gözaltına alındı. Muş İl Jandarma Alay Komutanlığı’nda tutulan köylüler, 3 gün ağır işkenceye maruz kaldı. Köylülerden Mahmut Acar, Ali Can Öner, Yakup Tetik ve Mehmet Emin Bingöl Alay Komutanlığı’nda gözaltında tutulmaya devam edilirken, diğerleri serbest bırakıldı.
Gözaltındaki bu köylülerin cenazeleri, 6 Kasım 1993 tarihinde İl Jandarma Alay Komutanlığı’na yakın mesafedeki bir su kanalı civarında bulundu.
İşlenen bu cinayetlerden 20 yıl sonra zamanaşımı süresinin dolmasına bir gün kala Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olaya dair iddianame hazırladı. Dönemin Muş Jandarma Alay Komutanı Naim Kurt hakkında “birden fazla kişiyi aynı sebeple ve taammüden öldürme”, “halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik”, “cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak” suçlarından yargılanması talebiyle açılan dava, Van 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ardından dava Muş Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşındı.
Cinayetlerden sorumlu tutulan Kurt, duruşmalarda o dönemde Savaş Aksoy’un Alay Komutanı, kendisinin de yardımcısı olduğunu savundu. Yapılan yargılama sonucunda Kurt’un jandarma alay komutanı olup olmadığının tespit edilemediğini belirten savcı, hakkında beraat istedi. 22 Aralık 2014 tarihinde görülen karar duruşmasında Kurt beraat ettirildi.
Derik davası
Mardin’in Derik ilçesinde, 1992-1994 yılları arasında alıkonulduktan sonra infaz edilen 13 kişiyle ilgili dönemin Derik Jandarma Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil hakkında “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek” suçundan 2012 yılında dava açıldı.
Seydoş Çeviren, Yusuf Çeviren, Abide Çeviren, Ahmet Çeviren, Ramazan Çeviren, Mehmet Nejat Arıs, Piro Ay, Vejdin Avcıl, Mehmet Erek, Ramazan Erek, Ahmet Erek, Mustafa Aydin, Mehmet Faysal Ötün’ü öldürmekten Çitil hakkında 13 kez ağırlaştırılmış hapis cezası istendi.
İddianamede, Çitil’in öldürülen köylüler ile ilgili “terörist” diye tutanak tuttuğu ortaya çıktı.
İlk duruşması 11 Ekim 2012’de görülen davanın ancak üçüncü duruşmasında hakim karşısına çıkan Çitil, kendisini “Yasaların bize verdiği yetki çerçevesinde, insan haklarına saygılı şekilde görev yaptık. Kanun ve konuların dışındaki hiçbir eylem ve fiili çalışmanın içerisinde olmadık” sözleriyle savundu
Derik Savcılığı’nın yürüttüğü faili meçhuller soruşturması kapsamında 17 Şubat 2012’de ilçede iki ayrı yerde toplu mezar kazısı yapıldı. Dargeçit Bağözü Köyü’ndeki kazıda bir kuyunun içinde yanmış insan kafası ve bazı kemiklerine rastlandı.
Adli Tıp Kurumu’nu (ATK) raporunda bulunan kemiklerinden birinin gözaltında kaybedilen 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan’a ait olduğu ortaya çıktı.
‘Beraat etti, terfi aldı’
Çitil, davanın 21 Mayıs 2014’te görülen karar duruşmasında beraat etti. Temyiz için Yargıtay’a taşınan dosya, 2 Haziran 2015 tarihinde onandı. Beraat eden Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil, 2015 Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla terfi ederek tümgeneral oldu. Tümgeneralliğe terfi edilmesinin ardından da Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığına getirildi. Çitil, 22 Temmuz 2017 tarihinde ise Jandarma Genel Komutan Yardımcılığı’na terfi ettirildi.
Çitil’e verilen beraat kararlarına rağmen Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) iki kez mahkum edildi. 1993 Haziran’ında gözaltına alınan Şükran Aydın’ın, götürüldüğü Derik İlçe Jandarma Karakolu’nda tecavüze uğradığı iddiasıyla açtığı davada sanık karakol komutanı Musa Çitil beraat etmiş, ancak AİHM’de Türkiye aleyhine tazminat cezası verilmişti. Çitil hakkında açılan başka bir işkence davasında da “takipsizlik” kararı verilmesi üzerine, Türkiye yine AİHM’de tazminat ödemeye mahkum edildi.
Görümlü davası
Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Bespin Beldesi’nde 14 Haziran 1993 tarihinde Halit Özdemir, Hamdo Şimşek, Hükmet Şimşek, İbrahim Akıl, Mehmet Salih Demirhan ve Şemdin Cülaz’ın gözaltında kaybedildi. Dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı Mete Sayar, Görümlü 1. Mekanize Piyade Tabur Komutanı emekli Albay Hasan Basri Vural, 3. Bölük Tim Komutanı Üsteğmen İbrahim Kıraç, Yüzbaşı Murat Ali Yıldız, Kayseri Hava İndirme Tugayına bağlı Teğmen Serdar Tekin ve 2. Komando Tabur Komutanlığı’ndan Tansel Erok hakkında “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek” suçundan 2013 yılında dava açıldı. Şırnak’ta açılan davanın ilk duruşması 4 Nisan 2014 tarihinde görüldü. Daha sonra Adalet Bakanlığı’nın kararıyla ve “can güvenliği” gerekçesiyle dava Ankara’ya taşınarak, Ankara 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
‘PKK’ye katıldılar’ diye kapatıldı
Cenazeleri hala kayıp olan köylülerle ilgili o dönemde açılan soruşturma “Köylüler PKK’ye katıldı” denilerek, kapatılmıştı. Ağırlaştırılmış müebbet cezası istenen davada sanıklar tutuksuz yargılanırken, 3 Temmuz 2015 tarihli duruşmada esas hakkında mütalaasını sunan savcılık, sanıkların delil yetersizliğinden beraatlarını talep etti. Mütalaa ardından avukatlara savunma için süre vermeyen mahkeme heyeti aynı gün kararını açıklayarak, “naaşların bulunmaması, kurbanların ölüp ölmediklerinin belli olmaması, delil yetersizliği…” nedeniyle davayı beraat ile sonuçlandırdı.
Nezir tekçi davası
Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Yukarı Ölçek mezrasında çobanlık yapan Nezir Tekçi 28 Nisan 1995’te Gelibolu Piyade Tugayı’na bağlı askerlerce gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamadı. Babası Halit Tekçi’nin başvurusu üzerine 1997 yılında askeri savcılık tarafından başlatılan soruşturma kısa sürede “kovuşturmaya yer olmadığına” denilerek, sonuçlandı. Tekçi’nin ailesi iç hukuk yollarının tükenmesi ardından AİHM’e başvurdu. 2010 yılında zorunlu askerlik yaptığı sırada Nezir Tekçi’nin öldürüldüğünü gördüğünü söyleyen Yunus Şahin’in yaptığı tanıklık soruşturmanın yeniden başlatılmasına yol açtı.
‘Kıyafet parçası bulundu’
Şahin ifadesinde, PKK’ye düzenlenen operasyonda Nezir Tekçi’nin gözaltına alındığını söyledi. Şahin’in verdiği ifade üzerine emekli Albay Ali Osman Akın ile Yarbay Kemal Alkan hakkında “canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile kasten öldürme” suçlamalarıyla Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Tekçi davası da güvenlik gerekçesiyle Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi. Davanın ilk duruşması 14 Kasım 2011’de görüldü. Mahkemeye yapılan başvurular üzerine olayın meydana geldiği yerde keşif kararı alınarak, kazı yapıldı. Yapılan keşif kazısında bulunan kemikler, mermi kovanları ve kıyafet parçaları Adli Tıp Kurumu’na gönderildi ama insan kemikleri olmadığı savunuldu.
11 Eylül 2015 tarihinde görülen karar duruşmasında mahkeme heyeti sanıklara isnat edilen suçun sabit görülmemesi nedeniyle emekli Albay Ali Osman Akın ve Yarbay Kemal Alkan’ın oybirliğiyle beraatlarına karar verdi.
AİHM’e yapılan başvuru ise 10 Aralık 2013 tarihinde sonuçlanırken, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “yaşam hakkını” düzenleyen 2. maddesini ihlalden ve olayla ilgili etkin soruşturma yapmamaktan suçlu bulundu.
Vartinis davası
Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) beldesinde 3 Ekim 1993 tarihinde “örgüte yardım ve yataklık ettikleri’’ iddiasıyla evlerinin ateşe verilmesi sonucu Mehmet Nasir Öğüt, Eşref Oran, Sevda Öğüt, Sevim Öğüt, Mehmet Şakir Öğüt, Mehmet Şirin Öğüt, Aycan Öğüt, Cihan Öğüt ve Cihat Öğüt askerlerce öldürüldü. Evden tek sağ olarak çıkan Aysel Öğüt, olayın hemen ertesinde evin askerler tarafından yakıldığını belirterek suç duyurusunda bulundu. Ancak Muş Cumhuriyet Başsavcılığı evin PKK tarafından yakıldığını ileri sürerek, soruşturmayı açmadı.
Aysel Öğüt’ün 2013 yılında yaptığı yeni suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma ile dönemin Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üsteğmen Hanefi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Jandarma Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan hakkında “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” gerekçesiyle dava açıldı.
“Güvenlik gerekçesiyle” Muş’tan Kırıkkale’ye nakledilen Vartinis davasının ilk duruşması 4 Eylül 2013 tarihinde görüldü. Görgü tanıkları olayı şöyle anlatmıştı: “Hasköy İlçe Jandarma Komutanı, astsubayın cenazesini alıp Vartinis’in içinden geçerken aracı durdurup ‘Bu gece bu köyü yakacağım, başınıza yıkacağım’ dedikten sonra birkaç el havaya ateş açıp ayrıldı. Sabaha karşı beldeye özel harekatçı, komando ve yüzlerce askerle operasyon yapıldı. Nasır Öğüt’ün evi beldenin merkezi bir yerinde belediye binasına çok yakın mesafedeydi. M. Sıddık Öğüt’e ait evin önünde bir kişinin zafer işareti yaptığı iddiasıyla ev ateşe verildi. O sırada evlerden sokaklara çıkanlar elleri yukarı kaldırılıp belediye binasının önünde toplatıldı. Yanan evin içinden çığlıklar gelmesi karşısında köy halkı kurtarmak için hareketlense de güvenlik güçleri izin vermedi. Evin içindeki en küçüğü 2, en büyüğü 14 yaşında yedi çocuk, hamile bir kadın ve çocukların babası diri diri yandı. Küçük çocukların pencere korkuluklarına tırmanmalarına rağmen evden dışarı çıkmalarına izin verilmedi.” Evden tek sağ çıkanın ise Mehmet Nasır Öğüt’ün kızı Aysel Öğüt oldu.
Önce ceza istedi, sonra beraat
Savcı, 10 Haziran 2015 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada esas hakkındaki mütalaasında ihmal sebebiyle ölüme sebebiyet vermek suçundan 9 ölümün her biri için 20 ila 25’er yıl, yani toplamda her sanık için 180 yıldan 225 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi. 1 Mart 2016 tarihli karar duruşmasında ise mütalaasında değişikliğe giden savcı, Bülent Karaoğlu dışındaki sanıkların beraatını istedi. Mahkeme heyeti ise tüm sanıkların beraatına hükmetti.
Hiçbirinin dava boyunca tutuklanmadığı karar duruşmasından bir gün önce yangından tek sağ kurtulan Aysel Öğüt’ün “23 yıldır bu günü bekliyorum” sözü de cezasızlık karşısında tarihe not düştü.
Cizre davası
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1993-1995 yılları arasında yasadışı keyfi infaz edilen veya zorla kaybedilen en büyüğü 48 en küçüğü 12 yaşında olan zorla kaybedilen 21 kişiyle ilgili 2009 yılında dava açıldı.
Olay 1993-1995 döneminde Cizre Belediye Başkanlığı görevini yürüten Kamil Atağ’ın kardeşi eski korucu Mehmet Nuri Binzet, 2009’da adli bir suçtan dolayı Midyat Cezaevi’nde tutuklu olduğu sırada Midyat Savcısı’na tanık olduğunu yazdığı ve Temizöz ve ekibi tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü birçok eylemle ilgili beyanlarda bulunmasıyla yeniden gündeme geldi. Nuri Binzet ve diğer gizli tanıklar, kimlikleri deşifre olduktan sonra ifadelerini geri çekmelerine rağmen ifadelerin basına yansıması ardından mağdur yakınları savcılığa başvurdu. 21 kişiyle ilgili dönemin Cizre Jandarma İlçe Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ, Kukel Atağ, Temer Atağ, Adem Yakin, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ ve Burhanettin Kıyak hakkında “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve bu teşekküle katılarak mensubu olmak”, “insan öldürmeye azmettirmek” ve “insan öldürmek” suçlarından 2009 yılında dava açıldı.
Sanıklara önce tahliye sonra beraat
Temer Atağ, Adem Yakin, Kamil Atağ, Cemal Temizöz, Fırat Altın (Abdulhakim Güven) ve Hıdır Altuğ’un tutuklu yargılanmaya başladı.
Tutuklu sanıklar tek tek tahliye edilirken, savcılık davaya konu olan 9 cinayet hakkında ceza talep etti. Diğerleri bakımından ise zamanaşımından dolayı düşme veya delil yetersizliği nedeniyle sanıkların beraatını talep ederken, Temizöz’ün işlediği suçlardan dolayı 9 kez ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmasını talep etti. Özel yetkili mahkemelerin kaldırıldığı 2010 yılında dava Şırnak’a gönderildi. Şırnak’ta da diğer davalarda olduğu gibi güvenlik gerekçe gösterildi ve Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi. Dosyada tek tutuklu sanık kalmazken savcılık 18 Nisan 2015 tarihinde esas hakkında mütalaasında “tanıkların ifadelerinin ve olaylarla ilgili kesin, inandırıcı ve vicdani kanaate uygun delil bulunmadığı”nı belirtti ve beraat istedi. 5 Kasım 2015 tarihinde karar verilen dava da tüm sanıklar beraat ettirildi. AİHM, Türkiye’yi AİHS savunmacı devlet makamlarının etkili bir soruşturma yürütmemesi hususunda 2’inci maddesinin usul açısından ihlal edildiğine karar vererek, mahkum etti.
Kulp davası
Diyarbakır’ın Kulp ilçesi’nde 8 Ekim-25 Ekim 1993 tarihleri arasında dağınık mezralardan oluşan (Gurnik, Mezire, Pireş, Kepir ve Şuşan) Alaca köyü ve Muş’a bağlı Kayalısu köyü (Licik mezrası) civarında General Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonlarda gözaltına alınan 11 kişiden bir daha haber alınamadı. 5 Kasım 2004’te zorla kaybedilen 11 kişiye ait toplu mezar bulunması ardından 11 Ekim 2013 tarihinde konuyla ilgili Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk’ün “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek”, “halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik”, “cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak” suçlarından iddianame hazırlandı. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianame “güvenlik gerekçesiyle” Ankara’ya nakledildi. Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde iki duruşması görülen davanın Ankara’daki ilk duruşması 26 Mayıs 2014 tarihinde Ankara 7’nci Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Soruşturmanın genişlemesi engellendi
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 10. duruşmada mahkeme heyeti, ön soruşturma sürecinde Bolu 2. Tugay Komutanlığı, duruşma sürecinde ise Genelkurmay Başkanlığı’ndan talep edilip ulaşılamayan personel arşivinin bu kez Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşiv Müdürlüğü‘nden istenmesine karar verdi.
Dönemin Diyarbakır Jandarma Asayiş Bölge Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı’nın tanık olarak dinlendiği 7 Mart 2016 tarihli duruşmada katılan avukatlarının, o dönem operasyona çıkan askerlerin gazete ilanıyla aranması yönündeki talebinin değerlendirilmesine karar verilmesine rağmen 20 Haziran 2016 tarihli duruşmada, operasyonda görevli personelin dinlenmesinin yargılamaya katkısı olmayacağından talep ret edildi.
12 Haziran 2017 tarihinde görülen duruşma da o dönemdeki kayıtların istendiği Genelkurmay Başkanlığı’nı tarafından “1993 yılında iddia edilen operasyona yönelik herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı” yönünde yanıt geldi. Mahkeme avukatların tüm talepleri ret edildi. Müşteki avukatları gelen yazıyı “sanığı korumaya yönelik” olduğu yorumunda bulundu.
19 Eylül 2018 tarihli son duruşmada, 24 Mayıs 2018 tarihli bir önceki duruşmada açıklanan savcı mütalaasını esas alan mahkeme heyeti sanık Yavuz Ertürk hakkındaki “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçuna bağlı kamu davasının zamanaşımından düşmesine; Ertürk’ün 11 kişiyi taammüden öldürmeye azmettirmek ve halkı isyana teşvik suçlarından ise ayrı ayrı beraatına karar verildi.
Kaybedilen kişilerin aileleri 1994 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yaptı. AİHM’in 2001 yılında “Akdeniz ve Diğerleri-Türkiye” davasında verdiği kararında 11 kayıp kişinin ölümünden sorumlu olduğu ve etkili bir soruşturma yürütülmediği için Türkiye’yi mahkum etmişti, ailelere tazminat verilmesine hükmetmişti.
Devam eden Kızıltepe JİTEM, Musa Anter ve JİTEM Ana, Lice, Ankara JİTEM davalarının akıbetlerinin de cezasızlık politikasıyla sonuçlanacağı belirtiliyor.
MA / Berivan Altan