Çocukluğumuzdan beri, İzmir’de 9 Eylül merasimi şöyledir: Türk askerleri at üstünde kordon boyundan gelir. Mavi üniformalarından Yunan müfrezesi olduğunu anladığımız birileri süvarilere ateş açar; iki Türk atından düşüp ‘şehit’ olur. Ötekilere isabet ettiremezler. Bu kez Türkler ateş eder ve o Yunanlıların hepsi anında vurulup yere düşünce atlarından inerek sağ kalan Yunanları dipçik ve süngüleriyle iyice öldürürler. Bazı mavi üniformalı düşmanlar da silahlarını bırakıp kaçar. Yani bir denize dökmedikleri eksik kalır. İzleyicilerin alkış ve tezahüratı arasında belediye bandosu bir kahramanlık marşı çalmaktadır. Savaş uçakları tören alanı etrafında akrobatik dalışlar yaparlar, folklorik kıyafetleriyle efeler protokol tribünü önünde iki tur zeybek dansı yapıp tüfekleriyle havaya kurusıkı atışlar yaparlar ve ardından resmigeçit başlar. En önde harp malulu gaziler cemiyeti, sonra başta askeri birlikler olmak üzere, okullar, esnaf ve sanatkârlar, itfaiye araçları, belediye, traktörleriyle çiftçiler… hepsi sıraya girip asker yürüyüşüyle geçit yaparlar. Hava kararınca da askeri bando eşliğinde fener alayı kentin caddelerini dolaşır.
Tema buydu. Düşman işgalinden kurtuluş. Zalim Yunanlıları denize dökmek. Büyük zafer. 30 Ağustos 1922’de Yunanlılar bozguna uğradı ve 9 Eylül’de İzmir kurtuldu. Sonra Atatürk şehre gelir. Anlatı böyle. Eğer biri İzmir yangınından bahis açacak olursa cevap hazırdır: Mağlubiyeti hazmedemeyen Rumlar kenti yaktı. Hakim algı böyledir.
2002’de başlayan AKP iktidarı, bu coşkunun tonunu biraz kıstı. Milli bayramların tümünde, daha düşük profilli kutlamalar yapmaya başlandı. Görkemli askeri geçit törenleri yerine kent meydanlarındaki Atatürk heykeline çelenk bırakılıp milli marş okunarak geçiştirildi. Çünkü milli bayram dediğiniz aslında, AKP’nin kan uyuşmazlığı yaşadığı cumhuriyet rejiminin ve Kemalizmin ritüelleridir. Yerel kurtuluş günleri de biraz soluklaştı. Ancak 9 Eylül kutlamaları, AKP dönemi boyunca İzmir’in CHP tarafından yönetilmesi nedeniyle biraz sönülmense de sürdürüldü.
Bu yıl, 9 Eylül’ün yüzüncü yılı kutlamalarında harika bir şenlik organizasyonuna tanık olduk. En önemli faktör ise, ünlü pop şarkıcısı Tarkan’ın gece konseriydi.
Buraya kadar bir sorun yok. Ama siyasal iktidarda kalma içgüdüsünü ırkçı MHP’nin ve derin devletin ultra milliyetçi, üniter devletçi arkaik emelleriyle birleştirmiş olan AKP iktidarı, durumdan çok rahatsızdı. Belediyenin kutlama şekline gerek tören öncesi gerekse de sonrasında ağır eleştiriler yapıldı. İzmir yerel yönetimi, tarihte ilk kez, yüz yıl önce gerçekleşen vakayı savaşın zaferle bittiği gün olmaktan bir adım ileri taşıyarak barışın başladığı gün olarak yorumlayan afişlerle kenti donattı: “Barışın ikinci yüzyılı”.
MHP İzmir İl Başkanı 9 Eylül’ün savaş ve zafer günü olduğunu söyleyerek bu afişi eleştirdi. Şehitler verdik, Yunanı denize döktük, şanlı tarihimize ihanettir gibi ifadeler kullandı. İyi Parti şu anda CHP ile ittifak halinde ama kökleri aynı milliyetçi gelenekte olduğundan partinin İzmir milletvekili afişin kaldırılmasını istedi. AKP o topa fazla girmedi; bu aşamada düşük tonlu tepkiler göstererek pusuda bekledi.
Afiş kaldırıldı ama bu kez dört parçalı bir afişle İzmir donatıldı: Barışın ikinci yüzyılı, Demokrasinin ikinci yüzyılı, Cumhuriyetin ikinci yüzyılı, Bağımsızlığın ikinci yüzyılı. Bu cevap hamlesine içkin zeka karşısında iktidar ve ırkçı yancıları homurdanmakla yetinecekti.
Ardından kutlama günü geldi. Akşam saatlerinde milyonları bulan büyük bir kalabalık şehir merkezini doldurdu. Çünkü Tarkan konseri vardı. Konser muhteşemdi. Dünya tarihinin en büyük beşinci ücretsiz konseri olduğu söylense de daha sonra yalanlandı. Tabii konserden önce sahnede şehrin kurtuluşunu vurgulayan performanslar yapıldı. Tunç Soyer, kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada barış temasını tekrarladı. Ayrıca Atatürk’ten de alıntı yaparak iktidar sahiplerinin gaflet ve delalet hatta hıyanet içinde olabileceğini söyledi; hatta o iktidar sahiplerini şahsi menfaatlerini işgalcilerin emelleriyle birleştirmiş olabilirler diye alıntıyı bitirdi. Atatürk orada tabi ki Osmanlı padişahından ve İstanbul hükümetinden bahsediyor. Aynı zamanda Ege ve Anadolu eşrafının işgalle yaptığı işbirliğine de sitem ediyor olmalı. Sadece Yunan ordusuyla değil aynı zamanda bunlarla da savaştık diyor. Bu hikâye, saltanatın ilgası ve cumhuriyetin ilanıyla sonuçlanacaktır.
Atatürk’ten yapılan bu alıntı, meseleyi başka bir boyuta taşıdı: Sultan Vahdeddin’e ve dolayısıyla “ecdada” hakaret. AKP, doğru zamanı kollamanın yararını görme sevinci içinde topa girme vaktinin geldiği kararına varmıştı. CHP elbette yanıt verdi ve olay Vahdeddin hain mi değil mi tartışmasına döndü. Barış tartışmaları ise uzun sürmedi. Hatta hükümet çevrelerinin bu zafer ve barışa karşı savaş söyleminde ısrar edemediği görüldü ve bu önemli. İzmirli demokratların ve sosyalistlerin yıllardır savunduğu bir argüman ilk kez yankı bulmuş görünüyor. İzmir’in kurtuluşu genellikle CHP’li belediye tarafından organize edilir. İzmir’in Egeli ve Akdenizli kimliği hep vurgulanır. Ancak milliyetçilik söz konusu olduğunda bu kısım çabuk unutulur ve hemen etnik temizlik ile övünmek başlar. Yunanı denize döktük vb. retoriği devreye girer. Egelilik iddiası ile Ege ve Akdeniz halklarına yönelik düşmanlık arasındaki şizoid bölünmeye İzmirli sosyalistler sürekli karşı çıktı. Ege ve Akdeniz uygarlıklarına ait olmanın Ege’yi bir barış denizi haline getirmeyi gerektirdiği, bunun da karşı kıyıda yaşayan ve önemli bir kısmı da buradan oralara tehcir edilmiş halklarla kardeşlik iradesini gerektirdiğini savundular. Bu bağlamda milliyetçilik ve savaş temasına yapılan vurgu şizofreni semptomlarıdır. Sosyalistler, merkez sol ve sosyal demokrat olma iddiası taşıyan CHP’nin milliyetçiliği, şovenizmi ve halklar arası düşmanlığı körüklemede rol oynamaması gerektiğine dikkat çekiyorlar.
Bu “kurtuluş” gününün savaş ve zafer günü olarak son kullanma tarihi yüz yıl sonra artık bitmiştir. Ege halklarına barış söylemiyle açılmak için bir fırsat olarak değerlendirilmesinin zamanıdır. Savaşı yüceltmek yerine savaşın travmatik sonuçları vurgulanmalıdır. İzmirli sosyalistlerin on yıllardır savunduğu bu tahayyül, başkan Tunç Soyer ve Tarkan sayesinde ilk kez hayat bulmaya başlamış görünüyor. Çok büyük bir dönüşüm olarak abartmamak gerekir ama yerel yönetimin ve Tarkan’ın barış söyleminin arkasında durmaları umut ve heyecan vericiydi.
Elbette Tarkan siyasi müzik ekolünden bir şarkıcı değil, ama belli toplumsal sorunlar üzerine kararlı bir protest duruş sergilediğine tanık olduk. Hasankeyf’in yıkılmasına karşı çıktı ve bu hareketin sözcüsü oldu. Ancak kampanyaya rağmen baraj projesi hayata geçirildi ve binlerce yıllık kültür mirası yok edildi. Keza, Sezen Aksu İslamcı iktidarın medyası tarafından şeytanlaştırılınca en sert tepkilerden biri Tarkan’dan geldi. Tarkan’ın popülaritesi yakın tarihte pandemiden çıkış müjdesini içeren ‘Geççek’ şarkısıyla patlama yaptı. İzolasyon ve yalnızlık koşullarının biteceği ve yeniden insani temasın kurulduğu sosyal hayata dönüleceği umuduyla dolu bir şarkı. Ancak toplum buradaki asıl mesajı, AKP rejimi altındaki baskıların ve ekonomik zorlukların yakında sona ereceği müjdesi olarak algıladı ve böylelikle Tarkan yalnızca pop değil siyasi bir idol haline gelme yolunda muhtemelen kendi iradesi hilafına bir adım atmış oldu. 9 Eylül yüzüncü yılı için Tarkan’ın seçilmesi çok yerinde bir karardı.
Türk-Yunan ilişkilerinin içinde bulunduğu çatışmacı aşamada, “Bir gece ansızın gelebiliriz”, “Yunanların arkasında Pentagon var ama biz Amerika ile savaşmaya da kararlıyız”, “Bize ateş açtılar ve Ege adalarını işgal ediyorlar”, “Yarım saat içinde Atina’da oluruz” gibi ırkçı şoven ve saldırgan retoriğin hakimiyeti altındayız. Halka sürekli düşmanlık ve şovenizm patlamasının pompalandığı bu konjonktürde İzmir’den bir barış mesajı yükselmesi ayrıca önemlidir. Ve tabii ki milliyetçiliğin ve şovenizmin kalesi olarak bilinen İzmir’den yükselmesi de önemlidir. İzmir, sosyal demokrasinin kalesi olarak bilinse de, o sosyal demokrasinin hamurunda bulunan milliyetçiliğin ve şovenizmin de kalesidir. Laik kimliğini ve kendi yaşam tarzını siyasal İslamcı iktidarın saldırılarına karşı savunma zorunluluğu içinde Kemalist söyleme içkin belli bir milliyetçilik tarzına tutunmuş bir şehirdir. Barış mesajının Tarkan gibi bir pop idolü ve Atatürk imgesi üzerinden iletilebilmesi ve İzmir halkı içinde yankı uyandırması gelecek için umut vericidir.