Evin Dülek
Hep bir yerlerde karşımıza çıkan “sömürge, kültür yağmacılığı, alaycı yaklaşım” gibi kavramlarla uğraşır dururuz. Kendimizi ne kadar tanıyoruz ya da ne kadar iyi tanıtıyoruz? Uzun zamandır kendime dert ettiğim kültür yağmacılığını; iki ay önce vizyona giren Gönül filmiyle işlemek isterim. Ki ben yeni izlediğim için ancak değerlendirme fırsatı buldum.
Hikâye bu mu gerçekten?
Gönül kadar derin ve anlamlı bir sözcük var mıdır, emin değilim. Bir insanda olan bütün duyguları barındıran dipsiz bir kuyu gibi. 2021 yılında çekimleri başlamış olup, Antalya’da çekilen Gönül filminden biraz bahsetmek istiyorum. Romantik-Komedi +Dram formatında vizyona girmiş bu filmi biraz anlatalım. Her ne kadar Domların hayatına değinilmiş gibi görünse de Türk sinemasında yine karikatürize edilmiş bir halk görünüyor. Piroz adında genç bir adamın (Dom) erkek kardeşiyle beraber köy köy gezip düğünlerde kemençe çalıp şarkı söylemesiyle başlar film. Yine bir düğün sırasında gönülsüzce evlendirilen Sümbül’ü görüp aşık olmasıyla işler çok daha farklı bir yere gider. Aynı zamanda Sümbül de ona aşık olmuştur. Düğün iki aile arasında çıkan kavga sebebi ile sonlanır ve işler Piroz ve Sümbül için değişmeye başlar. Sümbül damat tarafından artık namusu(!) kirlenmiş bahanesiyle öldürülmesine karar verilir. Fakat Piroz bu durumdan Sümbül’ü kurtarmaya çalışır ve onu kaçırmaya karar verir. Uzun uğraşlar sonunda Sümbül’ü kaçırıp kendi yanına almıştır. Fakat Sümbül’ün ailesi peşini bırakmaz. Yıllar önce Piroz’un babası da aynı durumu yaşadığından; onları korumak için olduğu yerde kalıp, ailesinin kaçmasına yardım etmiş ve Sümbül’ün babasına karşı onları savunmuştur.
Domlar
Günümüzde bekaret ve ‘namus’ kavramını hayatlarından çıkaran topluluklardan biri de Domlardır. Tabi bu bir genelleme değildir. Bu anlamda hayatı, doğayı, müziği ve insanlığı kendilerine esas alan bu insanlar (Mitrip, Çingene, Dom, Roman) olarak biliniyorlar, fakat insanlık içinde bir türlü yer edinememiş ve sürekli yerleşik toplumdan kopartılmışlardır. Toplumdan kopuşları ne olursa olsun onları yaşamdan alıkoymamıştır. Eskilerden günümüze Domlar hayatımıza, yani yerleşik olan halklara kendi müzik ve eğlence anlayışlarını getirmişlerdir. Müzik ve eğlenceyi bir ruh gibi her daim yanlarında taşımışlardır. Günlük yaşamlarında kötü duyguları barındırmazlar. Kadına, çocuğa, yaşlıya ve yaşama verdikleri değer günümüz toplumunda çok da kabul görmüyor. Bu yüzden kimliksiz olarak anılıyorlar. Kürt, Arap, Roman, Çerkes… Ama ortak noktaları ne diye sorsanız, tabi ki müzik. Müzik yapmak onlar için nefes almakla aynı önemi taşır. Aynı zamanda altın diş yapma konusunda ustalaşmış bir topluluktur. Hem becerikli olup hem de kendi nesillerine aktarma konusunda çok başarılı olmuşlardır. Yalnız günümüzde çok ciddiye alınmadıkları da bir gerçek, fakat buna rağmen toplumun sözlü geleneğinin taşıyıcılarıdır. Ki bu da bu kadar kimliksiz ve yerleşkesiz bir arada kalmalarını net bir şekilde açıklıyor. Domlar diğer yerleşik halklar gibi sabit olmadıkları için asimilasyona da açık hale gelmişlerdir. Bu yüzden kaldıkları her yer ve topraktan etkilenmişler. Yeri geldiğinde kimi Kürt’ten daha çok Kürtçe, kimi Arap’tan daha çok Arapça konuşmuşlar. Bu yüzden kendi dillerini unutmuşlar; ama ellerinden geldiğince dillerini yaşatmaya çalışan Domlar da mevcuttur.
Kültür yağmacılığı
Uzun zamandır kültür sanat alanında yapılan bu kültür yağmacılığının farkındayız. (Kültür yağmacılığı: Bir kültür veya kimliğin herhangi bir unsurunun başka bir kültür veya kimliğe ait kişiler tarafından taklit edilmesidir. Baskın bir kültürün üyesi dezavantajlı azınlığın kültürünü kendi çıkarı için benimsediğinde bu durum tartışma konusu hâline gelebilir.) Benim bu bağlamda değinmek istediğim noktalardan biri Kürt kültürünün sürekli olarak Türk sinemasında yozlaşması ve sömürülmesidir. Türk sinemasına bakarsak bu sömürünün ta Yeşilçam’dan bu yana devam ettiğini görürüz. Yeşilçam sinemasında birçok filmde Kürtçe diline ve müziğine ucundan bir değinme yapılıyor. Bu filmlerin arasında Davaro, Kibar Feyzo, Yanaşma, Dokuz Dağın Efesi gibi daha birçok film vardır. Adı geçen filmler her ne kadar Türk kültür ve yaşantısını temsil ediyor gibi görünse de, özünde Kürt kültür ve toplumunun feci şekilde karikatürize (Bir olayı, kişiyi, dili, kültürü alaycı ve abartılı bir şekle sokmak) edilmiş bir halini görürüz.
Gel gelelim yönetmenliğini ve senaristliğini Soner Caner’in yaptığı ve çok gündem olan “Gönül” (2022) filmine. Yukarıda özetini kısa bir şekilde verdim. Filmde sözüm ona Domların hayatına değinilmiş, ancak gel gör ki Domların konuşma dilinden tutun giyim kuşam ve kültürlerine kadar eksik anlatımlarla dolu bir film olmuş. Dom halkının yaşadığı ve şu an bile yaşamakta olduğu hayatı, zorlukları dile getirmede ve ekrana yansıtmakta yetersiz kalmış. Filmin sosyal medyada dolaşan ve meşhur olan sahnesi genel olarak Kürt kültürünün motiflerinin olduğu sahneler oluyor. Motif diyorum; çünkü hiçbir zaman tam ve doğru bir şekilde ne dili ne de müziği kullanılmış. Son sahnedeki Gomidas Vertabed’in derlediği ve Aytekin Akbaş’ın seslendirdiği Seyran çok ses getirmiştir. Onun dışında film boyunca Hay Niki Na stranı başka bir şeye evrilmiş ve neredeyse tanınmaz ve anlaşılmaz hale gelmiştir. Eserin aslını Koma Amed’den dinlediğinizde aradaki yozlaşmış melodiyi fark edebilirsiniz. Bunun yanında Çarnewa grubunun Kişê şarkısı neredeyse anlaşılmayacak bir fonda verilmiş.
Şimdi oturup geçmişte yapılan tüm projeleri inceleyip analiz yapsak, yukarıda bahsi geçen sinema filmlerinin çoğu içi boş senaryolara döner. Son dönemlerde Kürt kültürü ve dili üzerinde yoğunlaşmış, sinsi ve kurnazca yapılan asimilasyon politikaları kendini başka başka kılıklara sokup, topluma gösterip sempati toplamaya çalışıyor. Özellikle Kürt kültürünü bu denli topluma göstermek bizim açımızdan feci sonuçlar doğuruyor. Genelde direkt/doğrudan toplumsal hafızayı hedef alan projeler oluyor burada. Topluma ve yaşanmışlıklarına doğrudan ya da dolaylı bir saldırı oluyor. Türk sinemasında çokça karşılaştığımız bir durumdur ve günümüze kadar devam ettiğini de açık bir şekilde görebiliriz. Toplumda sinemanın bu sıklıkta izlenmesi Kürt halkının gerçekliğini, başka bir anlamda kültürünü, dilini soyutlamak anlamına getiriyor.
Sömürgecilere peşkeş çekenler
Doğduğumuzdan bu yana kendimizi bulma yolunda ilerleriz ve hiç bitmeyecek bir arayışa gireriz. Bu yolda önce; adımızı, kimliğimizi, dilimizi yani var olmak için gerekli ve önemli unsurları ararız. Toplum içinde bir birey olarak var olabilmemiz için de bunları bilip içselleştirmek gerektiğini hep düşünür ve savunurum. Sanırım benim için en hassas konu bu olacak. Var olma çabası içinde olan bir halkın çocuğu olduğum için, bu yozlaşmış ve kendi benliğini unutmuş “sömürgeciliğe hizmet edenler” hakkında yazmak benim için çok daha zor olacak. Günümüzde, aslında biraz daha geriye gidersek Yeşilçam’dan bu yana çok isim verdik. Fakat toplumda direkt olarak temas eden projeler var ve bunlar Kürt olarak bilinen sanatçılar tarafından yapılmış. Vizontele, Hemşo, Gönül Yarası, Ay Lav Yu, Mucize, Hükümet Kadın, Ekşi Elmalar ve Gönül vardır. Her ne kadar bu filmlerin tek tek eleştirisi bu yazının kapsamını aşsa da değinmek istediğim hassas bir konu var ki o da; Kürt yönetmen, oyuncular ve müzisyenlerdir. Var oldukları toplumu, kültürü, dili ve halkı unutup bu kültür yağmacılığına çanak tutmalarıdır. Bu projelerin çoğunluğunu Kürt olarak bilinen sanatçılar yapıyor. Sanatta kullandıkları tarz, teknik, bakış açısı ve dilleri hakkında bir eleştiri çerçevesi oluşturabiliriz.
Küçük ve somut örneklendirmeler yapabiliriz. Bugün özellikle genç kuşaklara baktığımızda argo dilde kabaca “tirrek, qeşmer, de here lo” gibi ithamlar kullanılıyor, bunu özellikle Ay Lav Yu ve Hükümet Kadın filmlerinde de gördük. Kürt dili ve kültürü birkaç basit argo üsluba göre tanınmamalı. Trajik olan durum bunları bahsettiğimiz sanatçılar yapmakta. Filmlerde Kürt motifleri dediğim durum aslında tam da bu konu üzerinden gerçekleşiyor. Kürtçeyi ve kültürünü birkaç söze, dile, tavra, kıyafete indirgemek ne kadar ahlaki olur, orası tartışmalı bir durumdur. Müdahale etme konusunda yetersiz kaldığımızı düşünüyorum.
Ne yapmalı?
Bir kere bu kadar sessiz ve sindirilmiş olmamalıyız. Nihayetinde bu projeler Kürt halkının yok edilme çabasıdır.
Bu konu hakkında henüz bir çözüme ulaşamadık fakat siz olsanız nasıl bir çözüm geliştirirdiniz? Buyurun biraz kafa yoralım. Bir dahaki yazımda belki ben de birkaç çözüm önerisiyle tekrar bir şeyler sunabilirim.