Birçok söz sanatı ve edebi yöntemi anlatı içine yediren Oktay, Kayıp Masal romanıyla maharetini bir kez daha perçinlemiş oluyor
Dr. Ayhan Kavak*
Karanlığın erken çöktüğü uzun kış gecelerini şenlendiren ocağın ısısı ve ışığı etrafında gözbebeklerini büyüten, kendini kahramanla özdeşleştiren büyülü, olağanüstü maceraları içeren masallar dünyasında yitip giderdi dinleyenler. Kendi dilinde çîrokbêj denirdi masal anlatıcılarına. Masalların çıkış kaynağı kadınlara dayandığından bilge ve yaşlı kadınlar anlatırdı o hikâyeleri. Bin yıllardan süzülüp gelen “anlatan insan” geleneği zamanla kadının zapturapt altına alınmasıyla erkeğe mal edilecek, masalların erkek icadı olduğu hafızalara kazılmaya başlanacaktı. Bir de masal, artık anlatmadan ziyade yazıya dökülüp kadından ırak tutulmaya çalışılacaktı. Gene de en güzel masalı ve masaldan yeni türümler elde etmenin mahareti kadında yaşayacaktı.
Zaman ve mekânın başkalığını içinde barındıran masallar, değişim ve başkalaşımlara kapı aralasa da ocaktaki sönmeyen ateş gibi yüreklerde harcanacak ve kül yerine kadınların ağızlarından dökülen bal olacaktı. Zira o bal sözü gediğine oturtan masallardan mürekkeptir.
Evet, biçimlendirilmesi de dinamiklik arz eder. O ana kucağı, Bilge Kadın anlatıcıların hakkını teslim ederek yeni devrin mesel, hikâye, anlatı ve bilgelik masallarını yazıya döken Seyyit Oktay, Kayıp Masal romanıyla “Sırlar Ülkesinin Hikâyeleri”ni ‘okuyan insan’a armağan ediyor.
Yazar, masalda demlenen hakikati görünür kılarken Kayıp Masal’ın ne manaya geldiğini de kadın kâhin Azem Arya’nın bilgelik gecesindeki sözleriyle açıklığa kavuşturur: “… Bütün masallar kitaplardan önce kadının zihnine ve yüreğine yazılıymış. Bunları çalanın erkek olduğu bilinirmiş. Çalınanı kitaplara kaydeden erkek, sonraları çaldıklarını çaldırmamak için kapıların ardına saklarmış ve zamanla kadının masalın yaratıcısı olduğu unutulmuş, unutturulmuş. Bunu bilmeli Miran. Her masalda bir kadın ruhu, kadın dili, kadın yüreği gizliymiş. Bunların hepsi kayıp masalmış. Yürüyeceği yol masaldan geçecek. Miran’ın o zaman kadını bilmeye ihtiyacı olacak. Kadını bilmesi asla bu yolu tamamlamayacak. Kendisi de kadınların sesinde saklı kayıp bir masal olacak!”
Evet, masalların ilk yaratıcısının kadınlar olduğunu kitabın adıyla da teslim etmekte Oktay. Kayıp Masal, Miran’ın rüya görmesiyle başlar. O rüyada belirginleşen aynadaki aksin mi yoksa atlıların mı hakikat olduğu anlaşılamaz. Miran’ın hakikatinin muğlaklaştığı yer aynadaki aksiyle yüz yüze geldiği yer olur. Rüyadan uyanan Miran, yatalak babası Mir Zana ve annesi Miray Sultan’ın huzuruna çıkar. Anne, babası da rüya görmüşler ve o rüyalar, Miran’ın yolculuğa çıkmasına çıkmaktaymış. Bilinmeyen büyülü bir dertten yatalak kalan babasına derman bulma gayesiyle yola çıkacaktır Miran. Fakat öncesinde pişmesi, bilgelikle donanması için Mir babasının konağında üç gece üst üste bilgelik toplantıları gerçekleştirilir. Ceme gelen bilge kadın ve erkekler bilgi ve deneyim kazanması için hikâyeler, meseller anlatırlar. Bu vesileyle Miran’ın kâinatın gizine vakıf olması için belleğine yazması sağlanır.
Her masalda yol ve yolcu vardır. Yolculuk esnasında türlü tehlike ve engellerle karşılaşılır. Haramiler, zorbalar, devler, ifritler, canavarlar vd. tehdit unsurları yolculuk süresince alt edilir. Sonuçta başladığı yere dönüşte, hakikatin bilgisine nail, bir nevi insan-ı kâmil oluşumu gerçekleşir. İnsan, peri, yaşlı kadın, kral, vezir ve bir dolu kişi heybesindeki hikâyeleri kulağa küpe diye anlatır. Böylece hayatın gerçekleri her şeyiyle görünür kılınır, anlayana. Yola revan olma, her zaman kendisinden fazlasını içinde taşır. Miran da hazine hırsıyla sonradan kendisine ihanet edecek yedi yareniyle yola çıkar.
Kuyudan hazine çıkaran Miran’ı iple çekme gayesiyle kuyunun ortasında ipini keserler, öldü diye orada bırakırlar. Demokritos’un dediği gibi, “Hakikatte hiçbir şey bilmiyoruz, çünkü hakikat kuyudadır.” Bir başına kuyuda kalan Miran kendine gelir ve neticede Şahmaran’ın ülkesini bulur. Türlü sınamalar sonrası, Şahmaran kuyudan çıkması için kendisini doğrayıp merdiven gibi kullanmasını söyler. Ardı sıra yeni masallarla birlikte Yılanların Ecesi Marbanu’nun mihricanına katılmasının usulünü söyler. Babasının hastalığına çareyi o anlatıdan çıkaracağını da hissettirir.
Rüya, aynanın aksi, Masal, yolculuk, ödenen kefaret, aşk, bilgeliğe ulaşma ve insan-ı kâmilliğe erme ile sonuçlanan bir bütünsellik içindedir anlatı. Masal, mesel, hikâye, ibretlik yaşamların özü harmanlanır. Sayısız hikâye masanda yerini alır ve ab-ı hayat misali içime hazırlanır. En sonunda da tamamlanmayı bekleyenler aşkının arayışına girişir. Miran’da dönüşümün ardından aşk için yeni bir yolculuğa çıkması gerektiği ifade edilir. Kayıp Masal’ın son sözünü yazar şöyle çatar: “Aşk haktır, hak aşktır kendini!/ Masaldır aşktan doğan/ Aşktır masaldan hakikat yapan./ Ne olursa olsun,/ Masaldır Aşk!”
Birçok söz sanatı ve edebi yöntemi anlatı içine yediren Oktay, Kayıp Masal romanıyla maharetini bir kez daha perçinlemiş oluyor. Kuşkusuz benim tespit edebildiğim yöntemlerin dışında da birçok edebi söz sanatı denenmiştir. Okunmayı hak eden ve üzerinde düşünülüp içselleştirilecek önemli bir yapıttır Kayıp Masal! Değerli dostum, yoldaşım Seyyit Oktay’ı kutlar, eline emeğine sağlık der, başarılarının daim olmasını dilerim…
Kayıp Masal’ın sonlarında Miran’a aşkını bulması için yeni bir yolculuk göründüğü belirtilir. Miran, Miraz olmanın yolculuğuna çıkacaktır! Olur da Oktay, Kayıp Masal’ın devamını yazmasa da sizler o yolculuğu masallardaki sırlara vakıf biçimde hayallerinizde canlandırabilirsiniz. Önemle belirtmek isterim: Ceylan Yayınları tarafından yayınlanan Kayıp Masal’ı illaki okuyun! Es geçilmeyecek usta işi bir roman (masal) var karşınızda…?
*Tarsus 2 Nolu T Tipi Cezaevi