Üstü örtülen suçlar ayyuka çıktı. Düşmanlık belirdikçe belirdi. Ölümüze dirimize kepçeyle ve yasayla saldırdılar. Sandılar ki bizden can aldıkça canımız çıkacak. Çünkü sabrın sonu selamet avuntusu virüs gibi yayıldı herkese. Sonra bir son dakika gibi anons edildi: Ölümüze de dirimize de hürmet ederiz.
Devlet köhne bir beddua misali başladı kuşaklar boyu bir kahır gibi yaşamaya. Evlerden evlatlara tavır belledi yaşamayı. Sonra ölümlere dayandı ölümsüzlük masalıyla. Her aldanan bir mandal oldu. Vardıkları yer tiranlık, gittikçe büyüdü zalimlik ve yerle bir ettiği hayatlar çoğaldı. Öyle bir üremek ki ezilmek ezilenin kaderi oldu. Vardıysa dünyanın çivisi, yerinden edildi.
İşte bu gerçek bir kırılmanın devamı gibi dirildi. 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan evlatlarıyla konuşamayacak kadar hapishanede tutuldu. Kürt basını sayesinde öğrendik ki Mehmet Emin Özkan bir ilçede yapılan katliam ve kıyamın komplosuyla hapse atıldı. Sonra geldi raporlar, kampanyalar. Yine Kürt basını sayesinde öğrendik gelişmeleri ve barbarın hukukunu.
Bize düşen en devrimci hareket sosyal medyada bir kampanya. Oysa bilindi ki ortada sömürgeci bir devletin kendi içinde bir kirli pazarlığı, kimliksiz saydığı halka kini devredildi. Yeter ki aklanan zulüm erkanları bir yerlerde torun okşasın, madalya ile emekli maaşıyla dilediği yerde ikamet etsin.
Sonra biz dedik, burada başlar hikâyemiz. Hikâye dediğimiz düpedüz yüzyıllık düşmanlık ve bıraktığı zalimlik. Zaten biz barbarın zulmünü teğet geçip isyanımızı arşa duyurmakla mükellefiz. Borcumuz çok, borçlular ise keyiften keyife dolanıp duruyor. Çark edenlerin azgın dişleri arasında. Neyse ki aması var. Şükür ki unutmadığını hep hatırlatanlar var.
Devlet çok katliam yaptı, devam ediyor ve ilkesi devamlılık. Yani işlediği suçlara tekrardan başlamak. Yeni katliamlar, yeniden suikastler, yeniden yerinden etmeler. Tüm bunlar bir devlet birikimi, şan ve şöhret iklimi. Kimine rüzgâr, kimine kar boran. Olan olduğu yerde baki.
Diğer tarafta biz varız. Mehmet Emin Özkan’a reva görülen barbarlık, Aysel Tuğluk’a dayatılan unutkanlık. Çölde yağmur, gökte bulut aratan bir yalnızlık. Defedilen hatırlamaya zalimlik taslanıyor. Uçurumlardaki kan, demir parmaklıklardaki sabır öğretti bize ve önemini duyurdu: Ant olsun ki ölümüz de dirimiz de birbirinden kıymetli ve ölenin düşleri ile yaşayanın masalı bu dünyaya yakışacak.
Mehmet Emin Özkan’a sesimiz gitmiyor çünkü evlatlarını duymak istese de bedeni ve zihni buna engel oluyor. Unutmuyor ve her fırsatta akla ve tereddüde nasihat ediyoruz: Mehmet Emin Özkan 28 yıldır suçsuz olduğu halde hapiste. Onu kurban seçenler, şimdilerde torun okşayan katil paşalar ve kurmaylar. Yani her daim aklanmaya müsait zalimler.
Tekrar ediyor ve huzurlarını yerinden ediyoruz: Öldürdükleriniz ve hapsettikleriniz koskocaman bir umut ve efkar devretti. Unutmayanlar yaşadıkça sizi hep hatırlamak var. Ezilen halkın düsturudur: Öldürdüklerinizin kalbi her evde çarpıyor. Siz ise çarptığınız duvarların dibinde ıslık çalıyorsunuz, korkudan.
Devlet yeni bir yüzyıla hazırlanıyor. Bizler, her daim horlanan ve dışlananlar yüz yılın hesabını arıyoruz. Dağlardan ormanlara giden, bize engel olan o devlet aklı, lanetli bir hayırsız olmaya müstahak. Bunu tembihlemek insandan ağaçlara dek sürecek. İnat isyanın cinsiyetsiz kardeşidir. Orada ve bir arada buluşup kalacağız. Bu da yeni bir dert olsun.