HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan ‘Sosyal Konut Projesi’ni gazetemize değerlendirdi; Erdoğan’ın halk için düşük fiyatlı konut üretmesi mümkün değil. İktidarda kalsın ya da gitsin, bu adam iktidarını, siyasetini finanse etmek için bu tür projeleri kullanacaktır.
M. Ender Öndeş
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, geçtiğimiz günlerde “Yüzyılın En Büyük Sosyal Konut Projesi” adı altında açıkladığı proje, kamuoyunda tartışılırken, konunun detayları ortaya çıktıkça, aslında bunun seçimlere doğru giderken tek tek atılacak adımlardan biri olduğu anlaşılıyor. Muhalefetin eleştirisi de zaten 20 yıldır iktidarda olanların aklına birden bire böyle bir projenin gelmesi üzerinden gelişiyor. Konuyu, HDP Ekonomi ve Tarım Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan’a sorduk. Turan, projenin gerçekliği olmayan bir seçim yatırımı olduğu görüşünde.
- Erdoğan’ın geçenlerde ilan ettiği ‘Sosyal Konut Projesi’yle başlayalım isterseniz. İncelemişsinizdir mutlaka. Nasıl bir şey bu?
Şimdi burada hiç çelişkiye düşmemek lazım, bu kesinlikle bir seçim yatırımı. İktidara yakın medyada “bir sene sonra seçim var, bunu seçim yatırımı gibi görmek yoksullarda karşı haksızlıktır” gibi şeyler yazıyor ama durum öyle değil. 20 yıldan fazladır iktidarda olan bir parti, her yıl Konya ovasını kaplayacak miktarda beton döktü bu memlekete, yüz milyarlarca dolar sermaye girişi oldu dışarıdan, bunların tümünü inşaat için kullandı ve fakat yoksulların konut sorununu çözmedi. Şimdiki çözme iddiasının gerekçesi ne peki? Bunun tek cevabı var: Seçim.
İşin bir tarafı bu. Diğer tarafı, bir sene sonra olacak bir seçimde iktidarın bu konutları hazırlaması mümkün değil. Yani en iyi niyetli olarak düşünsek bile bu mümkün değil. Bu, en azından iki yıllık bir mesele ve dolayısıyla kendilerinden sonraki döneme bir bakiye bırakıyorlar. Yani aslında, biz bu işi başlattık ama gelecek bir başka iktidar bunu şundan bundan dolayı yapamadı meselesidir.
Zaten aslında ekonominin genelinde istikamet şu: Bizden sonrası tufan! Dış ticaret açıkları, devletin borçlanması, vb. dikkate alındığında, bunu, bırakın AKP’yi, AKP’den sonra gelenlerin de çözmesi mümkün değil. Üç-beş yılda çözülecek bir mesele değil bu. Muhalefet, yani 6’lı masa diyor ya, biz bu işi çözeriz diye, böyle bir gerçeklik yok. Kimse halka yalan söylemesin. Bu çözülebilecek bir şey değil. Çözülemeyecek şeylere bir halka daha eklemiş oldular: Konut meselesi.
Konut meselesine teorik olarak baktığımızda, Türkiye’de bir konut sorunu var ama aslında bir konut açığı yok. Yani ihtiyaçtan fazla konut var. 2002’den 2020’ye kadar bu ülkede 12.5 milyon konut yapılmış, aynı dönemde artan hane sayısı ise yalnızca 4 milyon. Yani aşağı yukarı her hane için 3’ten fazla konut üretilmiş durumda. Dışarıdan göçleri dikkate aldığımızda da durum değişmiyor. İstanbul’da 1.8 milyon konut şu anda boş. AB ortalaması dikkate alındığında yüzde 70, eski sosyalist ülkelerde ise yüzde 90’ların üstünde bir konut sahipliği var, Türkiye’de ise bu yüzde 60’a hiç gelememiş.
Yani konut sorunu aslında Erdoğan’ın kendi ürettiği bir sorun. Evet, bu kapitalizmin bir sorunu, kapitalizm konutu bir meta olarak ele alır. Aslında barınma, çok temel bir insan hakkı iken, kapitalizm onu metalaştırdığı için bir spekülasyon ve kâr aracına dönüşmesine sebep olur. Erdoğan’ın burada yaptığı ise çok sayıda konut üretilmesi ama çok sayıda insanın konutsuz kalması üzerine kurulu. İktidara geldiklerinden 2020’ye kadar (2021 ve 2022 yok bunun içinde) üretilen 12.5 milyon konuttun çok büyük bir kısmı bir azınlığın elinde; onlar sürekli konut üreterek kendilerine yakın inşaat firmalarını desteklerken, cari açığı olağanüstü artırıyorlar, bu arada da büyük bir kesimi konutsuz bırakıyorlar. Yani, Erdoğan’ın 20 yıllık pratiği, Erdoğan’ın sermaye birikim rejimi, akıl yürütme biçimi değerlendirildiğinde, bu dar zamanda yoksulların konut sorununu çözmeye dönük bir girişiminin olmayacağı son derece açık. Çünkü konut, finansallaşmanın aracı haline dönüşmüş durumda. Düşünün, bir insanın bir konuta ihtiyacı vardır, ailesiyle orada yaşar. Hadi iki olsun, hadi üç olsun. Ama şu anda İstanbul’da yüzlerce konutu olanlar var. Ne işe yarar bu? Konut bir gelir elde etme aracı haline dönüşmeye başlar o zaman. Erdoğan zaten ekonomi politikasını bunun üzerine kurdu. Yıllardır döktüğü beton üzerinden havuzlarına aktardığı paranın kaynağı bu konut politikası.
Geçtiğimiz günlerde yıllık konut fiyatı artış rakamları açıklandı. Türkiye genelinde yüzde 173. İstanbul’da ise şu anda bu artış yüzde 200. Bu kadar yüksek bir artışı yaratan şey, Erdoğan’ın politikası değil de ne? Birincisi maliyetler arttı, ikincisi kur artışı. Maliyetleri artıran zaten kur artışı. Zaten kullanılan malzemenin büyük kısmı ithaldir, dolayısıyla cari açığı artıran şeylerdir. Bu politikayla konut fiyatlarını artıran, bunun üzerinden spekülasyon yapan Erdoğan bu fiyat artışları ve spekülasyonla kendisini finanse ediyor. Sadece kendi şahsını değil, siyasetini, seçimini, her şeyi inşaatçılık üzerinden finanse eden bir adamla karşı karşıyayız.
Dolayısıyla Erdoğan’ın halk için düşük fiyatlı, düşük taksitli konut üretmesi mümkün değil. İktidarda kalsın ya da gitsin, bu adam iktidarını, siyasetini finanse etmek için bu tür projeleri kullanacaktır. Giderse de yeni iktidarın kucağına bu yükü bırakacak.
- Çok gerçekçi gibi de durmuyor sanki ödeme biçimleri. Hem kira hem taksit ödeyebilen bir yurttaş varsayılıyor…
Kimse kimseyi kandırmasın. Asgari ücretle çalışanın konut edinmesi mümkün değil. Dahası, öğretmenin, hatta kendi başına yaşamaya çalışan pratisyen hekimin dahi bu koşullarda konut sahibi olması mümkün değil. Bunun bir seçim çalışması olduğu çok belli. Varlık Fonu’na toplanan milyarlar, Kur Korumalı Kredi üzerinden toplanmaya çalışılan paralar, bunların hepsi, önümüzdeki günlerde, Aralık ayına doğru şapkadan çıkan tavşanlar olacak. Aslında şapkada tavşan da yok, önceden tavşanları dolduruyor oraya, sonra da çıkarıyorum diyor. Bunların hiçbir gerçekliği yok.
- Ama bir taraftan da bu işe para yatıran yurttaş, bu iktidara da bağlanmış olmuyor mu?
Tabii ki. Bu çok önemli bir şey. Sen bu sistemden kredi almışsan, sisteme kendini bağlıyorsun. Yarın bir gün ne olduğunu tam bilmediğin başka bir iktidar geldiğinde şöyle oldu böyle oldu derse? Bu, yoksul kitleleri iktidara bağlamanın en reel yöntemidir ve Erdoğan yıllardır bu yöntemi kullandı. Şimdi yine kullanıyor. Ben mesela bu işe 100 bin lira bağlamışım, yarınki iktidar başka bir şey derse benim 100 bin ne olacak? Bu çok alçakça bir yöntem. En yoksulların sistemin değişmesinde risk hissetmelerini sağlayarak onları iktidara bağlamak. Millet ittifakı bunu hikâyeden bir mesele olarak görüyor ama öyle değil.
- O zaman bu ‘sosyal’ bir şey de değil, yine tek adamın verdiği ‘sadaka’ gibi oluyor yine?
Zaten başından beri böyle değil mi? Bunların başından beri tarikatlara, vakıflarla verdikleri, zaten bir vatandaşın vatandaş olarak hakkıdır. Nasıl o zamandan beri vatandaşın hakkı olan şeyi bir padişahın lütfu olarak sunduysa, şimdi yaptıkları da ondan farklı bir şey değil. Padişahımız giderse, herkes yandı! Ve bir şey söyleyeyim, Millet İttifakı da buna karşı bir çözüm üretebilecek kafada değil. Bu hamlelere bir yanıtları varmış gibi görünmüyor.
- Aslında durum şu herhalde. Bu seçim ‘makarna kömür’den daha fazlasını gerektiriyor ve Erdoğan bütün kartlarını oynayacak
Çok daha komplike bir durum var önümüzde. Şöyle olacak: Aralıkta enflasyon düşecek. Hayat ucuzlamayacak, fiyat artış hızında bir düşüş olacak sadece. Bir şeyi 10 liraya alıyorsak, 9 liraya almayacağız; 15 yerine 14’e yükselecek fiyatı. İkincisi, kredi garanti fonu vasıtasıyla kobilere destek sağlayacaklar. Büyük olasılıkla asgari ücrete zamlar yapacaklar. 3600 ek gösterge, EYT konularını tam çözmeseler de yönetilebilir bir yol arayacaklar. Ben, Cemaatçilerin bir kısmına dahi belirli kanallar açacakları kanısındayım. Çünkü Tarzan zor durumda! Bunlarla beraber, bir de yurtdışından gelen ‘net hata noksan’ kategorisinde şaibeli para girişi var.
- Ben de onu soracaktım. Reuters de ‘gizemli para’ başlığıyla haber geçti.
Tabii. 20 milyar dolara yakın para girdi memlekete. Bir kısmının Rusya’dan geldiği söyleniyor ama kimse bilmiyor. Hiçbir iktisatçı bilmiyor. Ama Akkuyu üzerinden bir paranın geldiği ihtimali çok yüksek. Körfezden ne geldiğini ise bilmiyoruz. Bu ‘net hata noksan’ denilen şey, istisnai bir durumdur aslında ama bir siyaset haline geldi. Neredeyse topladığın vergiden neredeyse daha fazla olacak bir meblağ haline geldi. Bunlar ayakta kalmak için her türlü kriminal hadiseye müracaat ettiler. Bakın, bizim dışımızda kimse dillendirmez bunu, benim seçim bölgem Mersin’de tonlarca kokain ele geçirildi. Ne oldu bu kokainler? Toplanıp Konya ovasında yakıldığını görmedik. Nasıl bir narko-ekonominin içine girdik biz? Kirli savaş, biz biliyoruz ki, Ağar, Çiller, Güreş döneminde narko-ekonomiyle finanse edildi. Şimdi, bu ülkenin ‘net hata noksan’ denilen para girişinde bu kirli paranın yeri nedir? Ben bilmiyorum. Ama kimse de yoktur diyemez. Devleti de tanıyoruz, ülkeyi de tanıyoruz.
O nedenle muhalefet açısından üç-beş konut ya da bu para nereden geldi meselesinin ötesinde bir mesele var. Onlar ise kimin aday olacağı ve HDP’ye ne diyeceğiz meselelerine sıkışmış durumdalar. Bu karanlık bir tablo tabii ki.
- Bütün barutu harcayıp batırıp gitmek de Erdoğan’ın bir hesabı olabilir mi?
Ben şöyle düşünüyorum. Erdoğan kaçacak, gidecek filan deniliyor. Bu adamın 7 Haziran gibi çok kritik dönemlerdeki performansını herkes gördü. Kaçıp gitmektense kalmak ister. Ama altını çizeyim, ‘bunlar kaybetse de gitmez’ci değilim ben. Hele bir kaybetsinler ve bu resmen açıklansın, kalma şansları yok. O ana kadar gitmemek için her şeyi yaparlar, her türlü hileyi de yaparlar. Bu sene, seçime kadar olan süreç Türkiye siyaset tarihinin en kirli dönemi olacak. Ama kaybettiklerinde ilanihaye durabilecekleri kanısında değilim. Uluslararası sermayenin milyarlarca doları bağladığı bu ülkede, Suriye krizi de küresel sistem tarafından hâlâ çözülememişken, emperyalizmle bu kadar iç içe bir ülkenin bu kadar büyük bir meşruiyet krizi ile yola devam etmesinin imkânı yok. O bakımdan kaybetseler de gitmezler düşüncesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Ellerinden geleni yapıyorlar, ciddi para harcıyorlar özellikle gençleri kazanmak için ama karamsar olmamak lazım. Ancak, asıl sorun şu: Millet İttifakı’nın gidişatı pek gidişat değil.
- 7 Haziran sonrası gibi kaos-savaş-sadaka üzerinden gidiyorlar ama yurttaşın elini rahatlatma projeleriyle savaş harcamaları çelişkili değil mi? Hamaset tamam ama marketler felaket?
Bakın, Rojava’nın işgali için ve oradaki 50 bin cihatçı ile diğer unsurlar için bu memleket yılda 2 milyar lira para harcıyor. Yeni ulaştım bu bilgiye. Bu olağanüstü bir rakam. Bu ülkede ekonomik ve siyasi açıdan yıllardan beri söylemiyor muyuz, bu krizi daha fazla derinleştiren Kürt meselesinin çözümsüzlüğüdür. Bir demokrasi planlaması olmayan herkes de aynı çuvallamayı yaşar. BETAM’ın yeni açıklamasına göre Kürdistan’daki işsizlik oranı, Türkiye ortalamasının 2.5 katından fazla. Bu nedir? Sen dünyada nereyi yönetirsen yönet, bu kadar milyonlarca insanı işsizliğe, ekonomiyi de böyle bir kara deliğe mahkûm etmişsen, buradan çıkış var mı? Ne yaparsın? Şangay İşbirliği Örgütü’ndeki diktatörlerle poz verirsin, zaten hiçbirinin demokrasiyle alakası yok, biri Uygurları kesiyor, diğeri başkalarını, onlarla yürürsün ama günün sonunda Türkiye ağır bedel öder.
- Yeni gelen iktidar da aynı 2 milyarı yine harcayacaksa ne olacak peki? Büyük bir kaynak yine gidecek!
Tabii ki. Bir sene içerisinde ödenmesi gereken 180 milyar dolar borç var. 450 milyar dış borcu var ülkenin. Ve sen, 2 milyarı buraya harcıyorsun. Bak, yalnızca Rojava için bu. Güney Kürdistan’ı ve Türkiye tarafındaki savaşı ve diğer şeyleri katmıyorum, sadece orası için bu para harcanıyor. Buna gerek var mı? O kadar genç ölüyor. Türk ölüyor, Kürt ölüyor, bunlar sonuçta bizim çocuklarımız. Yani inanılmaz bir kara delik var ve bu kara delik bu ülkenin insan kaynaklarını, ekonomik kaynaklarını sürekli yutuyor. Erdoğan’ın buradan çıkış aklı akıl değil. Mesele sadece para da değil, ülkenin huzuru, ekonomisi, tarımı, insan kaynakları, bunların hepsi büyük bir cendere altında eziliyor şu anda. Bunu görmek için sosyalist filan olmaya gerek yok, biraz vicdanı olan herkes bunun ne kadar vahim olduğunu görmez mi? Bu noktaya geldik ve buradan çıkış yok. Şimdi gitsin diktatörlerle görüşsün, Rusya’dan Rojava’da 40 kilometre derinliğe, hatta daha fazlasına destek alsın, Çin’den ekonomik destek alsın, bunların hepsi üç günlük. Üç gün sonra bu ülkenin bütün dengelerini tekrar aynı hale gelecek ve düzelecek hiçbir şey yok. Herkes bir arada hak hukuk çerçevesinde kardeşçe yaşasın demekten başka bu ülkede denenmeyen hiçbir siyaset kalmadı, geri kalan hepsi denendi.
Ekolojik yıkım da büyük olacak
- Kentlerin dokusu da bozuluyor bu arada?
Evet, İstanbul’un ormanlarına dalacak mesela. Önceki gün kararname yayınladı CB ve yanlış hatırlamıyorsam 11 ilin ormanlık alanlarının orman alanlarının dışına çıkarılmasına ilişkin. Seçim bölgem Mersin’de bu alanı biliyorum. Normalde bir alan, orman niteliğini kaybetmişse devletin yapacağı şey, yasalara göre oraya orman niteliğini kazandırmaktır. Buralara konut yapılamaz. Şimdi 11 ilde bu iş başladı. Büyük olasılıkla bu, efendi’nin aklında olan şeye ilişkindir. Yani konutun ekonomik, sosyal boyutları var ama ekolojik boyutu da var. Kanal İstanbul denen şey, o bölgeye 5 milyon kişinin taşınması demek değil midir? Bu, ekolojik açıdan bir felakettir. Bu kadar konut yapacaksın, oradan yandaşların para kazanacak, nihayetinde ortaya çıkacak şey, ekolojik yıkımdır. Buna bizim hayır dememiz yetmiyor, bu memlekette taşını toprağını, kurbağasını tosbağasını korumak isteyen herkesin karşı çıkması gerekir. Bu, yoksullara konut projesi değil, ekolojik yıkımdır ve Erdoğan’a yakın sermayenin buradan rant kazanmasıdır.
Barınma hakkı insan hakkıdır
Ne yapmak gerekir? Bir defa barınmayı hak olarak gören ve konutu meta olmaktan çıkaran bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. Bu yalnızca HDP’de var olan bir anlayış. İkincisi, konut, finansallaşmanın aracı asla ve asla olmamalı. Konut insanların barınma aracıdır. Öncelikle reel ücretlerin artırılması gerekiyor. İşçinin, emekçinin, memurun, emeğiyle çalışanların reel ücretlerinin enflasyonun çok üzerinde artırılması gerekir. Kiraların bir kira kontrolüne bağlanması ve kira üst sınırının belirlenmesi lazım. Yüzde 25 filan dediler ama gerçekçi bir üst sınır lazım. Ayrıca belli bir miktarın üstündeki konut sahipliği konusunda, devletin gelip ‘senin rant vergisine tabi olman gerekir demesi lazım. İstanbul’da yüzlerce konutu olan iktidara yakın kişiler var. Konut yapımını mutlaka kamuya bırakmak lazım. Konut, yoksullar için, kamusal bir plana bağlı olarak, bedelsiz olarak ama satmak için değil, kullanım hakkıyla temin edilmedir. Bunu yaparsanız konut fiyatları, kiralar zaten düşmeye başlar, insanlar kendi konutlarında insanca yaşamaya başlar. 1870’lerde Engels’in Almanya’da Konut Sorunu kitabını yazdığı zamandan bu güne dek kapitalizm açısından hiç değişmeyen bir şey olarak geldi. Ve bu kapitalizm açısından çözülebilir değil. Bunu ancak radikal demokrat, devrimci demokrat bir ekonomi planına sahip olanlar çözer.