“İran İslam Devrimi”nin gerçekleşmesinden bu yana tam kırk dört yıl geçti. İslamcıların, milliyetçi, laik, sosyal ve kültürel alanlarda Batı modernleşmesini esas alan Batı yanlısı ulus devlet modeline dayanan bir diktatöryal yönetimin sahibi olan Şah rejimine karşı gerçekleştirdiği mücadelede en önemli mücadele ortakları başta Tudeh olmak üzere ülkedeki komünist ve sol hareketlerdi. İran solunun önemli bir bölümü Humeyni’nin antiemperyalist sisteme, Pehlevi yönetiminin Amerika ile kurduğu ortaklığa karşı söylemlerini ilerici bir adım olarak görmekteydi. İran’ın en güçlü sol hareketi olan komünist Tudeh, Sovyetler Birliği kontrolündeki çizgisiyle ilericilik ve antiemperyalistlik adına Humeyni’yi destekledi. İran solunun ulusalcı kesimleri ise zaten Humeyni’ye millilik üzerinden büyük destek verdiler. İslamcıların, soldan aldıkları bu büyük destek, onları iktidara taşıyan en büyük etmen iken, sol için büyük bir hüsran yaşandı. Bulunduğu coğrafyada, bilim, sanat, siyaset, felsefe ve edebiyat alanlarında büyük yaratımların sahibi olan İran halkları büyük bir karanlığın orta yerine savruldular. Solun bu ittifaka dair büyük yanılgısının, büyük yenilgisinin, İran halkı için bir umut olarak varlığını devam ettirememesinin, İranlı Marksistlerin, İran toplumunun iç dinamiklerini anlayamamaları, somut koşulların somut tahlilini yapamamaları ve tıpkı Türkiye solu gibi milliyetçi ideoloji ile aralarına bir sınır çekememelerinden kaynaklanıyor. İran’da gelişen toplumsal hareketlere kısmen sanatçılar ve entelektüeller, gençlik ve son kalkışmada da görüldüğü üzere asıl olarak kadınlar öncülük ediyor.
Kadınlar, hiç şüphesiz ki hem sınıfsal olarak hem de cins olarak gerici rejimin en ağır baskı ve sömürüsüne maruz kalan kesimleridir. İran’daki belki de tek gerçek sosyal muhalefet toplumun gerçek ezilenleri kadınların muhalefetidir. İran’ın Kürdistan eyaletinin Saqiz kentinde ahlak polisi tarafından Mahsen Amini’nin vahşice öldürülmesi üzerine başlayan ayaklanmalar, tam da bu birikmekte olan kadın muhalefeti enerjisinin açığa çıkışını ifade etmektedir. Bu seferki ayaklanmalar, diğer başkaldırılardan çok farklı olarak muazzam bir kadın öfkesini, kadın direnişini ve kadın örgütlülüğünü işaret etmektedir. Şurası çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır ki Ortadoğu’da ancak kadınların öncülük ettiği, fikriyatının temeline kadın kurtuluşunu ve özgürlüğünü oturtan bir hareketin zafere ulaşma şansı vardır. Kürt illerinde başlayan ve bütün İran kentlerine yayılan kadın öncülüklü bu son direnişin sloganının “Jin! Jiyan! Azadî!” olması elbette bir tesadüf değildir. Kürt kadınlarının son çeyrek yüzyılda ortaya çıkardığı muazzam direnişin ve kadın öncülüklü devrimin sloganıdır şimdi İran’daki devrimin manifestosunu ilan eden slogan. Kadınlar özgür bir yaşamı talep ediyor ve bunun için ayaktalar. Ne “kadın, yaşam, özgürlük” diye dillendirdikleri sloganlar, ne de bir anda bütün dünyada bayraklaşan “bir tutam saç” sembolü masa başında üretilmiş değil. Sokakta, bedel ödeye ödeye, erkek devletle dişe diş savaşa savaşa yazılmış sloganlar, yaratılmış bayraklardır.
Kürt kadınlarının öncülük ettiği bu büyük kadın kalkışmasından, büyük kadın devrimi mücadelesinden başka, bu coğrafyadaki halklara, inançlara, kültürlere, tüm ezilmişler ve ötekilere umudu ve zaferi müjdeleyen başka bir hareket yok. Türkiye’deki soldan, seküler yaşamdan yana bir tasavvura sahip olanların İran’daki bu kadın kalkışmasına sundukları desteği, bu kalkışmaya yaptıkları övgüleri bunun asıl mimarı olan ve yıllardır bunu büyük bedellerle yaratan ve sürdüren Kürt kadın hareketinden esirgemeleri; Kürt kadınlarına karşı geliştirilen siyasi soykırım operasyonlarını görmezden gelmeleri, Kürt kadınlarının bu muazzam mücadelesini yok saymaları ancak milliyetçilik ve sömürgeci kibirle malul düşünce sistematiğiyle açıklanabilir. İran solu da bunlarla malul olduğu için büyük bir yenilgi yaşamıştı, yaşamaktadır. Şimdi Asgar Ferhadi ve Bahman Ghobadi gibi biri Fars bir Kürt iki erkek yönetmenin İran’daki kadın direnişine desteğe dair yaptıkları çağrıya bakınca insan soramadan edemiyor. İran’a komşu coğrafyalardaki kadınların mücadelesi daha mı az değerli? Onlar için neden sanatçı vicdanınız harekete geçmedi, geçmiyor şimdiye kadar?