PKK Lideri Abdullah Öcalan için verilmiş AİHM kararını Bakanlar Komitesi’nin ısrarla uygulamadığını belirten Avukat Şakar, ‘Bakanlar Komitesi, AİHM kararı yokmuş gibi davranamaz’ dedi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklular Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’dan 18 aydır haber alınamıyor. Söz konusu tecridin kırılması için dünyanın dört bir yanından yüzlerce avukat, Abdullah Öcalan ve diğer tutuklularla görüşme talebiyle Adalet Bakanlığı’na başvurdu. 22 ülkede 350 avukat, 14 Eylül’de Adalet Bakanlığı, Avrupa Barolar Birliği, Türkiye Barolar Birliği ve uluslararası insan hakları örgütlerine mektup gönderdi. Daha sonra Fas, Filistin, Federe Kürdistan Bölgesi, Kuzey ve Doğu Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Suriye ve Ürdün’den 756 avukat, Abdullah Öcalan’ın Özgürlüğü İçin Arap Hukuki Girişimi öncülüğünde 19 Eylül’de bakanlığa ayrı bir başvuru yaptı. Başvurularda, derinleştirilen tecritle uluslararası sözleşmelerin ihlal edildiğine vurgu yapıldı.
İmzacı avukatlardan birisi olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Mahmut Şakar, yapılan başvuruları ve önümüzdeki dönem yol haritalarına dair Mezopotamya Ajansı’ndan Eylem Akdağ’ın sorularını yanıtladı.
‘Etkinlikler daha da gelişecek’
PKK Lideri Abdullah Öcalan ve 3 tutuklunun dünya çapınca yüzlerce avukatı harekete geçirmesinin tem tepki, hem tecridin hem de Öcalan’ın temsil ettiği politik misyonunun ne kadar geniş bir kesim tarafından kavrandığını ortaya koyduğunu ifade eden Avukat Mahmut Şakar, “Tecridin kırılması, barışçıl ve çözümleyici siyasete yol açmaktan geçtiği de daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Bu açıdan bakıldığında ben uluslararası alanda daha da ciddi ve etkili etkinliklerin gelişeceğini düşünüyorum” dedi.
Süreklileşen tepkiler
Uluslararası komplodan bu yana süreklileşen ciddi etkinlik ve tepkilerin söz konusu olduğunu belirten Şakar, “Bu süreç hem Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün savunulması hem de tecride karşı pratik tepkilerin verilmesine yol açmıştır. Sendikaların yürüttüğü kampanyalar, aydın ve sanatçıların dayanışmaları, uzun soluklu eylemlilikler ile açığa çıktı. Bundan sonra da bu çalışmalar devam edecektir. Konserler, kampanyalar, hukukçuların ısrarlı sahiplenmeleri ve karşı koyuşları da devam edecektir” ifadelerini kullandı.
Adeta bir kayıp hali
İmralı Adası’nın Abdullah Öcalan için esaret mekanı olarak seçilmesinin, tecride ve keyfi bir rejimin inşasına uygun olmasından kaynaklandığını belirten Şakar, “İmralı tecridi ilk günden günümüze kadar hep yeni yöntemlerle derinleştirilerek gelmiştir. Hep derinleşen, artan, olumsuzlaşan ve ağırlaşan bir çizgi izlemiştir. O yüzden şu an en ağır dönemini yaşıyoruz. Kendisinden ve arkadaşlarından hiçbir şekilde haber alamıyoruz, sağlığı ve yaşamı hakkında bilgi sahibi değiliz, İmralı’da mı değil mi bilmiyoruz. Adeta bir ‘kayıp’ hali. Mutlak bir iletişimsizlik durumu söz konusu” diye belirtti.
‘Türkiye konuyu basitleştirmek istiyor’
Türkiye’nin AİHM kararını boşa çıkarmak istediğini belirten Şakar, Türkiye’nin bu istisna veya muaf gibi kavramlar üzerinden konuyu basitleştirmekte ve gündemden çıkarmak istediğini vurguladı. Şakar, “Bakanlar Komitesi’nin Sayın Öcalan ile birlikte toplam 4 dosyada, 2 Aralık 2021 tarihli toplantısında Türkiye’den talepleri oldu. Eylül 2022 sonuna kadar da bu taleplere yanıt vermesini istedi. Esasından Türkiye henüz buna bir yanıt vermiş değil. Ancak avukatların yaptığı başvuruya verdikleri yanıtta, kamuoyuna da yansıyan ‘istisnai’ durumdan bahsetti. Bu iddia aslında başından beri Türkiye’nin kullandığı bir argüman. Konunun temelini oluşturan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, 2002 yılından Sayın Öcalan için Türk Ceza Kanunu’na girmiş ve bugüne kadar binlerce insanı da etkileyen bir genişliğe kavuşmuştur. Türkiye’nin istisna dediği aslında bu binlerce ağırlaştırılmış müebbet tutuklusu ve hükümlüsüdür” dedi.
Bakanlar Komitesi’nin ciddiyetsizliği
Bakanlar Komitesi’nin AİHM kararlarını uygulamakla sorumlu olduğunu söyleyen Şakar, “Öcalan davasından önce Kavala ve Demirtaş davaları da Bakanlar Komitesi’nin önüne geldi. Ancak bugüne kadar Türkiye bu davalarda da çözümleyici bir yaklaşımı ortaya koymadı. Bakanlar Komitesi de gereken ciddiyeti sergilemedi” diye belirtti.
Kürtlerin komite üzerinde basınç ortaya koyması gerekiyor
Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’nin “muaf” yanıtına rağmen herhangi bir yaptırım kararı almaması durumunun söz konusu olmadığını belirten Şakar, “Asıl sorun Bakanlar Komitesi’nin Türk devletinin bu konuyu çözmesi konusunda ne kadar ciddi bir yaklaşım sergileyeceği, bu meselenin zamana yayılmasına izin verip vermeyeceği, adil bir çözüm gelişene kadar bu konunun takipçisi olup olmayacağına dairdir” dedi.
Şakar, “Özellikle Kürt toplumu, sivil toplum, demokrat kesimler ve uluslararası hukuk çevrelerinin Bakanlar Komitesi önünde gelişen süreci izlemeleri ve Komite üzerinde sürekli bir basınç ortaya koyması gerekiyor. Sürecin güvencesinin bu kesimler olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
HABER MERKEZİ