İran’da baskıcı rejiminden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan aktivist M.G: “Jîna Mahsa Amini için yapılan protestolarda artık kimse korkmuyor. Çünkü artık bıktık. Şimdi çok daha güçlüyüz’
İran’da ahlak polisi tarafından “saçları görünüyor” gerekçesiyle 13 Eylül’de işkenceye maruz kalan 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amini, 16 Eylül’de kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Amini’nin yaşamını yitirmesinin ardından İran’da kadınlar öncülüğünde baskıcı Molla rejimine karşı başlatılan protestolar günlerdir devam ediyor.
Ülke genelinde 19 Eylül’de başlayan greve 24 kent katılırken, eylemlere yönelik rejim güçlerinin saldırıları sonucunda çok sayıda kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı. İran’da çalışma yürüten insan hakları örgütü Hengaw, eylemlerde 250’den fazla Kürt yurttaşın İran rejimi tarafından kaçırıldığını açıkladı.
‘Kadın doğduğu andan itibaren şiddete maruz kalıyor’
İran’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan ve sınır dışı edilme tehlikesine karşı ismini açıklamak istemeyen 29 yaşındaki M.G., Mezopotamya Ajansı’ndan Delal Akyüz’e ülkesinde yaşananları değerlendirdi.
İran rejiminin baskıcı politikaları nedeniyle 2016 yılında ülkesini terk etmek zorunda kalan M.G., İran’da kadın haklarının yok sayıldığını, cezaevi koşullarında bir yaşam dayatıldığını söyledi. M.G., “İran’da bir kadın doğduğu andan itibaren şiddete ve hak ihlallerine maruz kalıyor. Bu nedenle aileler ilk çocukları erkek olsun ister. Bu noktada anneye psikolojik şiddet uygulanıyor. İran’da kadın sünneti bazı yerlerde devam ediyor. Büyüyünce 6 yaşında okula gitmeye başlıyorsun ve başörtüsü takmak zorundasın. Okullarımızda kadın erkek ayrı olmasına rağmen okuldaki bütün öğretmenler, çalışanlar kadın olmasına rağmen sadece göz ve ellerimiz gözükecek elbiseler giyiyoruz” dedi.
Beyaz Çarşamba eylemleri
İran’da üniversiteye gitmeye başladığında sistemin yanlış ilerlediğinin farkına vardığını, ancak neler yapabileceğini bilmediğini dile getiren M.G., daha sonra feminizmle tanışıp eylemlere katılmaya başladığını söyledi. M.G., “İran’da en küçük eylem şiddet, hapishane ya da ölümle sonuçlanıyor. Benim orada bulunduğum dönemde Masih Alinejad’ın başlattığı ‘Beyaz Çarşamba’ eylemleri vardı. Çarşamba günleri beyaz başörtü takıp sokağa çıkıyorduk. Bu nedenle kaç kere ‘başörtün kaymış’ gerekçesiyle eve ihtar belgeleri geldi. Bir kafede otururken sadece yan masamızda erkekler var diye, ahlak polisi kafeye girip hepimizi gözaltına alıyordu. Özelikle feminist aktivistleri tutukluyorlar, nereye götürüyorlar, başlarına ne geldi kimse bilmiyordu. Çoğuna hapishanede taciz ve psikolojik şiddet uyguluyorlar ve öldürülüyorlar” diye belirtti.
‘Artık onları istemiyoruz’
Jîna Mahsa Amini’nin de bu baskıcı politikalar nedeniyle katledildiğini söyleyen M.G., yaşanan halk isyanına dair şunları söyledi. “Jîna Mahsa Amini için yapılan protestolarda artık kimse korkmuyor. Artık ölümü göze alarak elimizden geleni yapıyoruz. Bunu da kendimiz ve İran’ın geleceği için yapıyoruz. Çünkü artık bıktık. Bu İslam Cumhuriyetini istemiyoruz. Şimdi çok daha güçlüyüz. Özellikle kadınlar ön planda, kadınlar başörtülerini yakıyorlar, polislerin önüne gidip polisleri dövüyorlar, polis arabalarını deviriyorlar, Ruhullah Humeyni’nin fotoğraflarını söküyorlar. Büyük şeyler yapıyorlar. Bizi o kadar öldürdüler ki artık onları istemiyoruz. Büyük bir savaş var. Artık bu savaşın kazananı halk olmalı. İran’da bulunan kadınların sesi olalım.”
HABER MERKEZİ