Beyza Üstün
Uykusuz ama bir şey yapamadan geçirilen bir gecenin ardından yazıyorum sizlere. Dostlarım yaşamımın umudu ve güvencesi olduğu için olsa gerek, öncesinde neyi yazmayı planlasam onu bırakıp sizinle buluştuğum bu güvenli sohbet alanına geçiveriyor aklım ve yüreğim.
Dün öğle saatlerinde Marmaris Yalancıboğaz bölgesinde ormanlar yanmaya başladı. Hava sıcak değildi, hani iddia edildiği gibi küresel ısınmanın sonucunda kendiliğinden çıkmadı yangın. Yangın başladığında rüzgarlı geçecek birkaç günün başlangıcındaydık. Rüzgarlı geçecek birkaç günü yaşayacağımızı biliyorduk. Yangın başladığı saatten sonra rüzgar giderek hızlandı ve bugün hâlâ bölgeyi alevlerin hızla kavurmasını sağlıyor. Yalancıboğaz dün gece itfaiyenin yöreden desteğe gelenlerin ve rüzgarın yön değiştirmesinin sonucunda medyaya yangın bilgisinden çok çalışan yangın söndürme araçlarının reklamı süre süre kontrol altına alındı. Rüzgar Aksaz ve Köyceğiz tarafına döndüğü için onlarca otobüsle Aksaz bölgesinde yaşayanlar gece yarısı boşaltıldı, yangın da bölgeyi kavurmaya devam etti. Bir yandan Köyceğiz tarafına diğer yandan Çetibeli’ne yayılarak devam ediyor bugün. Uçaklar ve helikopterler sabah saatlerinden itibaren alana geldiler. Sayılarını merak ediyorsanız ana akım medyada ya da belediyenin sayfasında onlarca olduğu yazılı. Bu yayınlarda yangın hakkında, yok olan alanlarla ilgili bilgiyi görmeniz mümkün değil ama yangın söndürme araç bilgisini sayısal olarak bulabilirsiniz. Söylendiği gibi onlarca değil ama 3-4 uçak ve bir de yangını çıkaran bir failin gözaltına alındığı bilgisini bulmanız mümkün. Bizler yangına tanıklık edenler verilen uçak, helikopter sayısını bilmiyoruz ama Aksaz askeri alan olduğu için yıllardır tanıklık olduğumuz yangın söndür(me)me çabalarına rağmen bu yıl alanda birkaç uçak ve helikopter çalışıyor. Yangını çıkaran fail olarak yaşlı bir arıcıyı buldular, iddia edildiğine göre arılara duman yapmak için uğraşırken çıkarmış yangını. Bu yıl yaz başı Bördübed dolaylarında çıkan yangında da tarlanın sahibine kızdım, yaktım diyen uyuşturucunun ifadesi yaygınlaştırılmıştı.
17 Eylül’de ekoloji örgütleri HDP ve HDK siyasileri ile birlikte Cudi’de katledilen, yüzlerce ağacı kıyıma uğratılan, TIR’lara yükleye yükleye şirketlere taşınan ormanlar için ülkenin her yerinden buluşarak bu yıkımlara, yok edilişlere izin vermeyeceğiz diye buluşmuşlardı.
Şırnak’tan Marmaris’e ormanlarla birlikte yok oluyor canlar… Bu alanlar Şırnak’ta güvenlik gerekçesi ile Marmaris vb. bölgelerde birkaç kişinin yaktığı iddiası ile boşaltılmakta sonra da 2020 yangınlarında Marmaris’te boşalan alanda Simpaş konuşlandığı için otellere, devre mülklere, mega yapılaşma projelerine hızla açılmakta. Öyle hızla açılıyor ki yangınlar esnasında bakanlık ve inşaat yapmakla “yetkili” kılınmışlar evimiz yanmadığı için üzüleceksiniz diye açıklama yapabiliyor.
Simpaş’ın Marmaris İçmeler’deki milli parka dinamitlerle girip dağları yara yara konuşlandırdığı gibi yanan yerlere siyasi iktidar ve yürütme yetkisini alan bakanlık görevlilerinin büyük gayretleri ile otel ve binlerce sayıda (1500 civarı) devre mülk Danıştay’ın durdurma, ÇED gerekli değildir kararına rağmen harıl harıl çalışmaya devam ediyor.
Yarın Danıştay’ın ÇED gerekli değildir kararını iptal ettiği kararı hukuka ve bilime aykırı bulduğu Simpaş katliamcı otel ve devre mülk kompleksi için sanki çalışma sürmüyormuş gibi yeniden halkın katılımı toplantısı yapılıyor. Bizler bu saçmalığı durdurmak için günlerdir nöbet tutan ekoloji örgütleri, siyasi partiler olarak orada olacağız ve bir kere daha buna izin vermeyeceğimizi alandan halklara ileteceğiz.
Sizin de midenize sık sık kramp saplanıyordur eminim. Ne zaman hayvanların ormanların, yaşam alanlarının yok edilişine tanıklık etsem midem kasılıyor, bir şey yapamamanın, önleyememenin çaresizliği mideme vuruyor. Yükselen alevlerin, parçalayan dozerlerin, tomruklarla yüklü TIR’ların üstünde yığınlar halinde taşınan tomrukları izlemek her defasında aynı şiddetle acıtıyor canımızı. Acizlik, çırpınma, öfke, sancı birlikte ele geçiriyor bedenimizi. Canımızı yakan tanık olduklarımızın ardındaki siyasi irade, organize sermaye planlaması, canımızı yakan saldırının nedenini önleyecek politikaları hâlâ hayata geçirememenin, siyaseti dönüştürememenin acısı hissettiğimiz.
Kadınların, çocukların şiddete uğramalarına tanıklık etmek aynı şekilde cenderesinin içine almıyor mu hepimizi? Oysa kadınlar olarak siyaseti değiştirecek güce sahip olduğumuzdan eminiz ve birlikte mücadele pratiklerini ilmek ilmek örüyoruz ama yüzlerce yıllık patriyarkal, eril politikalar egemen siyaseti yürütmeye, mücadeleyi gördükçe politikalarını daha sistemli toplumsallaştırmaya, kurumsallaştırmaya saldırganca devam ediyor.
İşçilerin her gün güvencesizliğe uğramalarını seyretmemek için sınıf mücadelesi vermenin yaşamın özgürlüğünün bir parçası olduğunu, işçilerin mücadelesinin örgütlü, toplumsal mücadeleye dönüştüğünü ve birlikte mücadeleleri birleştire birleştire özgürlük mücadelesine dönüştürmekte olduğumuz bir siyasi dönemi yaşıyoruz. Hepimizi enflasyon aş ekmek bulma çabasına evirmesine rağmen bizler bu kapitalist rejimi, onun yürütücüsü siyasi iktidarların egemenliğini ortadan kaldırmadan özgürleşemeyeceğimizi iyi biliyoruz.
Bu katliamları durdurmak için çabalamamız, yaşam alanlarını korumak için örgütlenmemiz, bunun için politika yapmamız demokrasiyi güçlendirmeden, kalıcı barışı gerçekleştirmeden başarılamayacağı gerçeğini her geçen gün daha can yakıcı yaşıyoruz. Hepimiz için yadsınamayacak gerçekler tüm açıklığı ile her gün bize sistem tüm yakıcılığı ile bizlere kendisini hatırlatıyor. Saldırılar her anımızı, hepimizi sarıyor.
Bizler, kadınlar, işçiler, halklar olarak; daha fazla bu sisteme tahammülümüz yok. Daha da ötesi birbirimize yaşamı özgürleştirme borcumuz var. Yaşamın özgürlüğü için siyaseti dönüştürme, özgür yaşamı birlikte örme sorumluluğumuz var. Daha fazla yok olmadan…