MHP TBMM’ye “af yasası” önergesi verdi.Bu konuda muhalefetin tutumu ne olmalı? “MHP mafyaya, kadın katillerine af istiyor” diye yakınmakla mı yetinmeli? Yoksa alternatif bir “af yasası”yla mı ortaya çıkmalı? Alternatif af yasası “Genel siyasi af”tır. Şu anda devletin hapishanelerinde ezici çoğunluk bakımından iki tür siyasi “esir” var:
Birinci tür “sistem dışı” esirleri kapsıyor: PKK davalarından ötürü mahkum olan PKK’li ve HDP’liler. HDP’li vekiller. Sosyalist aktivistler, gazeteciler. En başta da Abdullah Öcalan. İkinci tür “sistem içi” esirleri kapsıyor: Darbe davalarından ötürü mahkum olan Cemaatçiler ve Batı yanlısı asker-sivil bürokratlar, kamu çalışanları, gazeteciler.
Öcalan’ın, PKK’lilerin ve HDP’lilerin genel af kapsamına alınması 2015 yılına kadar bizzat devlet tarafından sürdürülen çözüm sürecinin gereğidir. Çünkü, eğer çözüm süreci sonuca ulaşsaydı, söz konusu siyasi esirler şimdi özgür olacaklardı. Çözüm sürecini Saray rejimi kendi eliyle bozduğuna göre, onun önünde bir Genel Af’la, özeleştiri yapma görevi durmakta.
İkinci kategoriden siyasi esirlerin durumu da gayet açık. 15 Temmuz darbesinin ipliği çoktan pazara çıktı. Bizzat CHP Genel Başkanı bunun bir “kontrollü darbe” olduğunu ilan etmişti. Aralarında kimi cemaatçilerin de olduğu az sayıda bir ordu mensubunun katıldığı “darbe girişimini” iktidarın bilerek önlemediği, bunu da kitlesel tasfiye için bahane olarak kullandığı artık herkesin bildiği bir “sır.” O nedenle böyle bir provokasyon nedeniyle devletin önünde şimdi bir Genel Af’la özeleştiri görevi durmakta.
Böyle bir Genel Af talebinin “gerçekçi” mi, “hayalci” mi olduğu anlamsız bir tartışmadır. Soru şu: Bu talep “haklı” mı, “haksız” mı?
Genel Af talebi “haklıdır” diyenler bugünkü rejimin gerçek muhalifleri, “haksızdır” diyenler ise rejimin açık ya da “kripto” yandaşlarıdır.
Bugün minimum olarak, (maksimumu Saray rejimine devrimci yolla son vermektir, diyeyim de birileri öküz altında buzağı aramasın) “çözüm sürecinin bozulduğu” günden bir önceki güne ve “kontrollü darbenin yapıldığı” günden “bir önceki güne” dönüş, ancak bir Genel Af’la mümkün olabilir. Bunun kendiliğinden demokrasiye dönüş olduğu elbette söylenemez. Ama böyle bir “geri dönüş” demokrasi için önemli bir adım olmakla kalmaz, Suriye bataklığından ve yükleri halkın sırtına bindirilen ekonomik krizden de çıkış yolunu açar.
Elbette bugünkü rejim koşullarında böyle bir Genel Af söz konusu bile olamaz. Çünkü Saray rejimi, sistem içi muhaliflerini ve sistem dışı muhaliflerini serbest bıraktığı gün ayakta kalamaz. Ya sistem içi bir değişiklik olur ya da radikal demokratik bir değişim.
Asıl sorun şu:
Böyle bir talep karşısında muhalefetin tüm kesimlerini tavır almaya zorlamak, muhalefetin saflarında şimdi “örtülü olarak duran” ayrışmayı netleştirmek sonucunu verir. Bu ayrışma vardır. Görünüşe göre HDP gibi, diğerleri de CHP de, İyi Parti de, Saadet de, bir kısım Müslümanlar da, ulusalcılar da rejime “muhaliftir.” Ama bu görünüşün altındaki gerçek faklıdır. Hükümeti PKK’ye ve Cemaate, Batı yanlısı asker-sivil bürokrasiye karşı destekleyenlerle, Saray rejimine bir bütün olarak karşı duran HDP, sosyalistler, gerçek demokratlar, özgürlükçü Müslümanlar aynı “muhalefet çuvalına” doldurulmuştur. “Genel af haklı mı, haksız mı?” diye sorduğunuz ve bunun yanıtını aldığınız anda çuval delinir. Kripto yandaşlar bu delikten Saray’ın avlusuna dökülür.
Yani günümüz koşullarında Genel Siyasi Af talebi turnusol kağıdıdır.
Ve…
Genel siyasi af çıktığını düşünün. Ne olur? Örneğin inşaat işçileri ayaklandığında Saray onları PKK’ci, FETÖ’cü diye suçlayamaz. Suçlayamayınca da tutuklama gerekçesi bulamaz. Her yer “Gezi” olur. Ya da…Alev Coşkun’un Cumhuriyet gazetesine “PKK’ciler, FETÖ’cüler” diyerek el koyması da gerçekleşemez.
O nedenle ha “Saray rejimine son” demişsin, ha “genel siyasi af”. Fark etmez. Fark etmediği için de Saray “genel siyasi af” lafını bile PKK’cilik ve FETÖ’cülük diye bastırır.
Bastırır diye bu talepten yan çizdiğinde de, zaten bastırılmış olursun.