Çağımızın Kürt bilgelerinden Musa Anter’den öldürerek kurtulmak isteyen Türk devlet aklı, sonradan onu öldürdüğüne pişman olsa da, Apê Musa’nın katillerini zamanaşımı oyunuyla cezalandırmaktan imtina etti
Hüseyin Aykol
Bizlerin Apê Musa demeyi yeğlediğimiz Musa Anter, 1920 yılında Nusaybin’in Stilîlê (Akarsu) nahiyesine bağlı Zivingê (Eski Mağara) köyünde doğdu. İlkokul için önce Gerçüş, sonra da Nusaybin’e gönderildi ama sonunda tamamını Mardin’de okudu. 14 yaşına gelen Musa, Türkiye’nin büyük ihtimalle ilk kadın muhtarı olan Fesla Ana için evlendirilip, yerine muhtar yapılacak kişidir artık.
Birçok hayırlı tesadüf, girilen sınavlarda başarılı olunması ve annenin adeta tehdit edilerek ‘ikna’ edilmesi sonucu, Musa Anter, Adana Erkek Lisesi’ne gönderildi. Ancak lise öğrencisi Musa, orada Türk öğrencilerin kışkırtması sonucu gözaltına alındı. Diğerlerinin küfürlerine Zübeyde Hanım’a küfrederek karşılık verince, kendini polis karakolunun nezaretinde buldu. Araya girildi, gözaltından çıkarıldı; dava açılmak istense de Mustafa Kemal’in ikna edilmesi üzerine, okuluna geri dönebildi. Adana Erkek Lisesi’ni bitirirken, ardında birçok öğretmeninin takdirini ve başarılı bir kantin yöneticiliği bıraktı.
Musa Anter, yüksek öğrenim için İstanbul’a geldiğinde, yıl 1941 idi. Önce Edebiyat Fakültesi’ne kaydını yaptırdı; ancak daha sonra tanıştığı Kürt öğrencilerden Faik Bucak’ın önerisi üzerine, onun okuduğu Hukuk Fakültesi’ne geçti. Bir yandan okurken, bir yandan da yurt yöneten Musa Anter, 1944 yılında Zapsu ailesinden Ayşe Hale ile evlendi. Hale-Musa Anter ailesinin üç çocuğu oldu.
Bu arada, İstanbul’daki Kürtlerden 25 kişi bir araya geldi ve Dicle Talebe Yurdu’nu kurarak örgütlendiler. İstanbul’a gelen Kürt öğrencilere sahip çıkmayı amaçlayan bu kuruluş, yarı resmi çalıştı. Musa Anter Dicle Talebe Yurdu’ndan tamamen kopmasa da, bu arada Modern Fırat Talebe Yurdu’nu kurdu ve çalıştırdı. Dicle Talebi Yurdu ‘örgütlenmesinin’ bir ürünü-görevi olarak 1948 yılında Dicle Kaynağı haftalık gazete olarak çıkarıldı.
1951 yılında Kemal Sülker ile çıkardığı Şark Mecmuası ancak iki sayı çıkabildi. Dergiyi kapatan ve derginin basıldığı matbaasını satan Musa Anter, memleketine döndü. Zvingê ve Stilîlê’de tarım ile uğraşmaya başladı. Diyarbakır’da inşaatı yeni biten Turistik Palas’ı yönetmesi istenince, 1953 yılında oteli yabancı turistlerin bile beğendiği bir şekilde donattı ve yönetti.
Otel yönetimi, şehirde siyasetin odağı haline gelirken; Musa Anter, 1954 yılında zengin bir arkadaşının yardımıyla Şark Postası isimli bir gazete çıkarmaya başladı. Şark Postası, Hürriyet gazetesinin 40-50 adet sattığı bu dönemde 1000 adet satmaya başladı. Gazete sadece iki sayfaydı ama Musa Anter’in yazıları çok seviliyordu. Ancak yedek subaylık için buradan ayrıldıktan sonra Şark Postası, eski süksesini kaybetti.
Musa Anter, 1958 yılında yeniden Diyarbakır’a döndü. İlan için çıkmakta olan İleri Yurd gazetesini Canip Yıldırım ile devraldı ve yayınlamaya başladı. Her sayısı büyük yankı yapan gazete hakkında açılan davalara avukatların ve halkın büyük ilgisi vardı. Her duruşma hakimler ile Musa Anter arasında büyük çekişmelere sahne oluyordu. Gazetede yayınlanan yazıların arasına sıkıştırılan birkaç Kürtçe sözcük ya da cümle, otoriteleri hop oturtup, hop kaldırıyordu. Ünlü Qimil şiiri işte bu gazetede yayınlandı.
Adnan Menderes hükümetinin son döneminde, Kürtlerden bin kişiyi 50’şer kişilik gruplar halinde idam etmeyi öngören plan uygulamaya konulunca 17 Aralık 1959’da tutuklanan 50 aydın arasında Musa Anter de vardı. Diyarbakır’dan İstanbul’a getirildi ve kendileri için hazırlanan kör hücrelere atıldılar. Tutukluluk esnasında Emin Batu öldüğü için dava, 49’lar davası olarak tarihe geçti. Tutuklananlar 27 Aralık 1959’dan 10 Mart 1960’a kadar hücrede kaldılar ve daha sonra genişçe bir odaya alındılar. Ankara’da idamla yargılanan sanıklar, yargılama sonunda serbest kaldılar.
Çanakkale’de 6 ay sürgün olarak yaşaması gereken Musa Anter, İstanbul’a uğradığında Barış Dünyası dergisinde yazı yazmak için derginin sahibini ikna etti. Ancak orada yayınlanan birkaç yazısı hakkında da dava açıldı. Musa Anter, 3 Haziran 1963 günü bir kez daha tutuklandı. Bu kez, İstanbul’a gelen ve Müslüman Kardeşler için İsrail’den yardım almak isteyen birinin verdiği 23 isimle birlikte Balmumcu cezaevine konuldular. İstanbul ile Ankara arasında defalarca gidip-gelen dosyada yargılama başlayınca önce tahliye oldular ve sonra da beraat ettiler.
İyi ilişkiler içinde olduğu TİP yöneticilerinin isteğiyle 1965 yılında Mardin’den milletvekili adayı olan Musa Anter, daha önceden haber verilmediği halde önseçimde Canip Yıldırım ile yarışacağını öğrenince, seçime bağımsız aday olarak girdi ve vekil seçilen TİP’lilerin çoğundan fazla oy aldı ama milletvekili olamadı. Kendisinin yazı yazması koşuluyla kurulan Doğu isimli derginin ilk sayısı 1 Aralık 1969’da yayınlandı ve büyük ilgi gördü. Bu derginin her sayısında çıkan yazısı için mahkemede ifade verdi. 1970’de bir ihbar üzerine tutuklandı ve götürüldüğü Ankara’da yargılandı. Dev-Gençli gençlerle tanışmasına vesile olan bu tutukluluğu 15 gün sürdü.
Türkiye İşçi Partisi’ndeki Kürtlerin ayrılarak kurduğu Devrimci Doğu Kültür Ocakları’na (DDKO) destek oldu. 12 Mart darbesi sonrası açılan DDKO davasında yargılanan yüzlerce kişi arasında Musa Anter de vardı. Bu kez 32 ay tutuklu kaldı. Mahkeme sonuçlandığında sanıklar, 8-15 yıl hapis cezası aldılar ama 1974 yılı affıyla -biraz gecikmeli de olsa- cezaevinden çıktılar. Bunca fırtınalı bir dönem sonrasında Apê Musa, köyüne çekildi.
Kürt örgütleri ve sol partilerden gelen tüm teklifleri reddetti ve köyünde kuru, nahiyesinde sulu ziraat ile ilgilendi. Beyrut’tan pasaportla gelen biri, kendisini ziyaret etti diye 20 Aralık 1979 günü gözaltına alındı. Mardin’deki cezaevinden 15 gün sonra serbest bırakıldı. 12 Eylül darbesinde evi basıldı ve gözaltına alınmadı; ancak ev hapsinde tutuldu. 1984 yılında İsveç’ten gelen bir turist kendisini ziyaret edince, yine bir süreliğine gözaltına alındı.
Sosyalist Parti’nin Aralık 1989’da düzenlediği bir paneldeki konuşması yüzünden bir ay sonra açılan davada gıyabında tutuklama kararı verildi. 11 Nisan 1990 günkü duruşma için Diyarbakır’a gidince tutuklandı. Beraat ile sonuçlanacak olan 1 Mayıs 1990’daki duruşmaya kadar cezaevinde kaldı.
Bu arada, 22 Nisan 1990’dan itibaren haftalık Halk Gerçeği gazetesi çıkmaya başladı. Apê Musa, Kürt sorunuyla -Bekaa’ya gidip, Öcalan’la görüşecek kadar ilgili olan- Doğu Perinçek tayfasının çıkardığı haftalık bir dergiye yazı veriyordu. Kürt sorunuyla ilgilenen ve Musa Anter’in yazılarını yayınlanan bu derginin tirajı epeyce yüksekti.
Sonra haftalık Yeni Ülke gazetemizin Ekim 1990’da çıkmaya başlaması ve giderek kendi rüştünü ispat etmeye başlaması üzerine, Apê Musa’ya, artık bizim gazetede yazması gerektiği söylendi; ikiletmedi ve bizde yazmaya başladı. Gerçi sadece bununla da yetinmedi.
Yeni Ülke gazetesinin idari odası, Musa Anter’le birlikte dönemin Kürdi şahsiyetlerinin neredeyse tümünü ağırladı ve söz konusu akil insanlar sadece sohbet etmedi, Mezopotamya Kültür Merkezi, Kürd Dil Enstitüsü, Azadiya Welat gazetesi gibi Kürdi kurumların ilk kuruluşlarına omuz verdiler.
Bu arada, 7 Haziran 1990 günü kurulan Halkın Emek Partisi (HEP) kurucuları arasında Musa Anter de vardı. En eski yol arkadaşlarını da getirdiği HEP’in Kongresi’nde onur konuğu oldu ve büyük bir tezahürat ile karşılandı. Bir Kültür Festivali’nin konuğu olarak gittiği Diyarbakır’da düşürüldüğü bir tuzakta, 20 Eylül 1992 günü alçakça katledildi.
Apê Musa’nın bilinen katilleri, 30 yıl boyunca sözümona yargılandı; ancak 20 Eylül 2022 itibariyle zaman aşımı nedeniyle dava düşmüş bulunuyor. Ancak Kürt halkı ve onun tüm dünyadaki dostları ne Apê Musa’yı unutacak ne de onun katillerini affedecektir!..