“Basını hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün” ve “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım” demişti, Hitler’in en yakın ve en sadık yandaşı olan Nazi propaganda bakanı Goebbels.
Bir dönem kol kola yürüyenlerin yaptığı kirli işler bir bir ifşa oluyor. Seçim yaklaşıyor, gelecek kaygısı yaşayan ve kendilerini garanti altına almak için hamle yapanların mızrakları çuvallarına sığmıyor. Yıllardır Kürtlere karşı geliştirilen özel savaşın kalemşörlüğünü yapan sözde gazetecilerin istihbarat ile bağlantıları ortaya çıktıkça yaydıkları pis koku dayanılmaz hale geliyor. Kürt gazeteciler uyduruk gerekçelerle hapishaneye konulurken, birçok operasyonun mimarlığını yapan sözde gazeteciler ise kirli organizasyonlarla varlıklarına varlık katıp şatafat içerisinde yaşıyorlar.
Gazetecilik, Türkiye’de istihbarat tarafından kullanılan yaygın mesleklerden biri haline geldi. İsim vermenin bir anlamı yok, kimin ne olduğu tüm çıplaklığıyla ortada. Gazetecilik yapmadığı halde bu kimliği kendilerine kılıf yapanların geldikleri konuma bakmak yeterli. Hiçbir entelektüel birikim ve derinlikleri olmamasına rağmen çok önemli pozisyonlarını neye borçlu olabilirler ki? Her birinin birden fazla görevi var. Falanca gazetede, filanca televizyonda, bilmem hangi radyoda verilen direktiflerle yalan haber yaparak algı oluşturma peşindeler. Hepsinin ortak noktası Kürt düşmanlığı. Efendileri tarafından onlara biçilmiş ilk görev, besmele çeker gibi Kürde vurmak. Tüm iç ve dış politikasını Kürt düşmanlığı üzerine inşa eden bir devletin gazetecileri için en iyi Kürt ölü Kürt’tür. Bu mekanizmayı hızlı çözen ama istihbaratın güdümünde olmayan gazeteciler de Kürde düşmanlık yaparak yükseldiler hep. Ne kadar Kürt düşmanlığı o kadar mevki makam.
Esas görevi istihbarat örgütlerinin verdiği görevleri yerine getirmek olan gazeteci kimlikli sağcılara, solculara, orta yolculara ve dini kendi çıkarları için kullanan yobazlara vicdandan, evrensel ahlak ve gazeteci ilkelerinden bahsetmek zaman kaybı. Vicdanı, ahlakı ve ilkesi olan gazeteciler kalemlerini kiralamaz, satmazlar. Dünyada ve Türkiye’de gazeteciliğin ahlaki ve evrensel değerleri denince ilk akla gelen Kürt gazeteciler oluyor. Kalemlerini satmadıkları için ya mezar ya hapis sürekli durakları oldu. Tüm zorbalıklara inat baş eğmediler, eğmiyorlar, çünkü onlar için gazetecilik erdemli ve onurlu bir meslektir. Onur ise satılmaz, kiralanmaz. Onları şu mafya ile bu bürokratla ya da şatafatlı bir yaşam sürerken göremezsiniz. Sade ve sadece hakikatin peşindedirler.
Gazeteciliğin istihbarat örgütleri açısından kullanışlı bir meslek olduğu doğrudur ama onur ve erdem denen bir şey de var. Medya içine yerleştirilen istihbaratçıların varlığı, mesleklerini özgürce yerine getirmek isteyen özgür basın emekçilerinin önüne çekilebilecek en büyük set oldu. Kürt gazetecileri tutuklamak, Türk gazetecileri ise ajanlaştırmak basın özgürlüğüne vurulabilecek en büyük darbedir. Unutmamak gerekir ki, istihbarat örgütlerinin yönlendirmesi altında özgür ve bağımsız bir basın olamayacağı gibi dürüst ve ilkeli gazetecilik de yapılamaz. Türkiye’de gazeteci kılıklı istihbaratçılık içi boş, çürümüş bir habercilik ve yayıncılık anlayışı yarattı.
Ajan gazetecilik kavramını eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür kullanmıştı. 23 gazetecinin MİT ajanı olduğunu ve kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda haber yaptıklarını söylemişti. Hatta bu gazetecilerden ikisinin ismini de vermiş ve ortalık kısa süreliğine karışmıştı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi herkes kendi yolunda yürümeye devam etmişti. Uzun yıllar emniyette çalışan eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ise, bir zamanların popüler dergilerinden olan “Yeni Zemin” adlı derginin yazarlarına dikkati çekmiş, çoğunun MİT elamanı olduğunu söylemişti. Adı geçen dergide yer alanların isimleri kamuoyu için oldukça tanıdık. Bu iddiaları dile getiren sıradan biri değil, eski İçişleri Bakanı’ydı. Söylediklerini yorum olarak değil, içten bilgi olarak değerlendirmek gerekiyordu, tıpkı geçtiğimiz günlerde Hilal Kaplan’ın, Oda tv yöneticileri Soner Yalçın ve Toygun Atilla için attığı tweet gibi. Hilal Kaplan, AKP devletinin kozmik sırlarına vakıf biri. Demek ki o sırlardan birisi de Oda tv ile istihbarat örgütü arasındaki ilişkiymiş.
Hilal Kaplan’ın, Erdoğan açısından ne denli önemli bir isim olduğunu anlatmak için şu ünvanlara bakmak yeterli, Sabah gazetesi ve Daily Sabah yazarlığı, TRT Yönetim Kurulu Üyeliği ve SETA görevleri arasında. Pelikan grubundaki etkinliğini de unutmamak gerek. Hilal Kaplan’ın tweetinden sonra sosyal medya üzerinden çarşaf çarşaf “ajan gazeteci” isimleri yayınlanmaya başlandı ve mesele Hande Fırat’ın “darbe gecesi” yaptığı meşhur telefon görüşmesine ve bir gün önce Ankara’nın derinliklerinde yaptığı kimi görüşmelere ve içinde bulunduğu kirli organizasyonlara geldi. Sahi Hande Fırat kısa sürede nasıl bu kadar güçlendi? Neden 15 Temmuz’da başkası değil de o seçildi? Bununla bağlantılı sorular oldukça fazla olsa da açığa çıkanların sadece buz dağının görünen yüzü olduğunu unutmamak gerekir.
Kürtlere karşı kirli organizasyonlarla başarılı olunamayınca iç çelişkiler derinleşti. Suça, ranta bulaşanlar hesap günü yaklaşınca paniklemeye başladılar. Elleri ayakları titriyor, ağızları yüzleri şekilden şekle giriyor ve kendilerini sağlama almaya çalışıyorlar. Hesaplar tutmayınca birbirlerini faş etmeye, açıklarını gediklerini kullanmaya, isim isim nereden beslendiklerini ortaya koymaya başladılar. Kürt halkı için yeni bir gelişme olmasa da, sosyal medya mecraları üzerinden yapılan son paylaşımlar istihbaratın gazeteciler ve medya kuruluşları ile olan ilişkilerini ilk defa bu kadar açık ortaya serdi. Kürtler, kırk yıldır kendilerine karşı geliştirilen özel savaşın, gazeteci ve bilmem ne kimliği adı altında kimler tarafından sergilendiğini çok iyi biliyor.
Günümüzde habercilik ve gazetecilik Türkiye’de canlı cenaze haline dönüştürülmüştür. Medya toplumdan gerçeklerin gizlenebileceği bir aparata dönüşmüş ve toplum çökertilmiştir. Adı ifşa edilen kişilerin evrensel ahlak ilkeleri ile bağdaşmayan çıkar odaklı “gazetecilik”leri basın onurunu ayaklar altına almıştır. Bu arada sağcı, solcu, liberal, demokrat ve muhalifmiş gibi görünen kimi gazeteciler gerçek anlamda kim?