PKK Lideri Öcalan’a verilen cezanın bir nevi idam cezası olduğunu belirten avukat Demir, umut hakkından herkesin yararlanması gerektiğini vurguladı
İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 23 yıldır ağır tecrit altında tutuluyor. Ağır tecrit koşullarında tutulan Öcalan’dan, 25 Mart tarihinde ailesiyle yaptığı telefon görüşmesinden bu yana haber alınamazken, 2011 yılından bu yana ise sadece 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde avukatlarıyla görüşebildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Öcalan’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dair yapılan başvuruyu 18 Mart 2014’te karara bağladı. Mahkeme, Öcalan’ın şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesini ihlal edildiğine hükmetti. Verilen ihlal kararının uygulanmaması üzerine Asrın Hukuk Bürosu, AİHM kararının yerine getirilmesi talebiyle 9 Ağustos’ta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK) başvuruda bulundu. Başvuru üzerine Komiteye yanıt veren Türkiye, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin şartlı salıverilmesinin mümkün olduğu ancak istisnai olarak bazı suçlar bu olasılıktan muaf tutulmuştur” yanıtı verdi. Türkiye, yaptığı açıklamayla Öcalan’ın “umut hakkından” muaf tutulduğunu kaydetti.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Van Şubesi Üyesi avukat Cemal Demir, Mezopotamya Ajansı’na (MA) PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ile “umut hakkı”na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Planlı bir tecrit
Öcalan’ın Kürt meselesi başta olmak üzere, Ortadoğu ve dünya siyasetinde fikir ve düşüncelerinin önemli etki ve sonuçlarının olması nedeniyle tecrit altında tutulduğunu hatırlatan Demir, “Sayın Abdullah Öcalan İmralı özel tutuk evinde kaldığı günden bugüne ısrarlı bir şekilde üzerinde tecrit sürdürülüyor. Bu tecrit alelade bir tecritten ziyade çok derinlikli, kapsamlı ve planlı bir tecrit sistemidir” diye belirtti.
‘Benzeri görülmemiş bir sistem’
AİHM’in Öcalan hakkında verdiği ihlal kararına Türkiye’nin uymaması ve buna karşı bir yaptırımın yapılmamış olması nedeniyle tecrit sisteminin ağırlaştırılarak sürdürüldüğüne dikkati çeken Demir, “Türkiye bundan güç alarak ihlali sürdürüyor. Bugüne kadar siyasi çevrelerin; HDP ve benzeri Kürt oluşumlarının sağduyulu çağrıları hiçbir şekilde karşılık bulmamıştır. Öte yandan CPT, birçok kez İmralı Adası’na ziyaretler gerçekleştirmesine rağmen tatmin edici raporlar paylaşmamış, doğru düzgün açıklama yapma gereği duymamıştır. Dolayısıyla denilebilir ki İmralı sistemi sadece ulusal bir sistem değil, bu sistemin uluslararası bir boyutunun olduğu da akıllara gelmelidir. Çünkü dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sistem oluşturulmuş orada; ailesi, avukatları, vasisinden ve dış dünya ile irtibatı kesilmiştir” diye konuştu.
‘Bir nevi idam cezası’
Öcalan’ın ömür boyu hapse mahkum edilmesinin bir nevi idam cezası olduğunu belirten Demir, “İdam cezası ile kişinin yaşamı o anda sona erdiriliyor, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ise hukuki ve toplumsal sonuçlar doğuran bir uygulamadır. Çünkü ömür boyu süren bir idam süreci devam etmektedir” dedi.
Hukuki çıkmaz ve terslik
Abdullah Öcalan’ın avukatlarının AİMH’e yaptığı başvuru sonrası ‘ömür boyu hapis hükümlüsü olan herkesin umut hakkının olması’ gerektiğine hükmeden kararına vurgu yapan Demir, “Sayın Abdullah Öcalan’a verilen iki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Türk hukukuna aykırı bir uygulamadır. Çünkü Sayın Öcalan 2005 yılındaki ceza mevzuatındaki değişikliğinden önce hüküm giymiş. Normalde 2005 yılından önce hüküm giymiş bütün tutuklular cezaevinde 30 yıl infaz sürelerini doldurmaktadırlar. Fakat Türkiye, Öcalan’a özel bir infaz düzenlemesi yaparak hem kendi iç hukukunu hiçe saymış, hem de uluslararası hukukun bütün prensiplerini çiğneyerek, yok sayarak, görmezden gelmiştir. Yani aslında, işin başından beri bir hukuki çıkmaz ve terslik vardı” dedi.
‘İmralı işkence sistemi’
Son dönemlerde kimi hukuk örgütleri ve hak savunucuları tarafından yapılan “İmralı Hukuk Sistemi” ve “İmralı İşkence Sistemi” tanımlamalarının yerinde tanımlamalar olduğunun altını çizen Demir, “Baştan itibaren İmralı işkence sistemi denildi. Zaten bu, uluslararası yargı kararıyla tescillenmiş bir tanımlamadır. İşin içinde olan hukuki çevreler, bunun bir hukuki görüş olarak ortaya attılar fakat bu görüş şu an bir yargı kararına dönüşmüştür. AİHM’in Öcalan’a dair verdiği ihlal kararı ile İmralı işkence sistemi hükme dönmüştür” diye belirtti.
Teslim alma
Demir, İmralı sisteminin dünyada benzer örnekleri olduğunu hatırlatarak, “İmralı sistemi, kişiyi teslim alma, istediği kalıba koyma boyutlarında bir sistemdir. Bu sistemi sadece hukukçular değil, psikologların da bu tanımın yapılmasına katkı sağlaması gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Umut hakkı
AİHM ve AİHS kararlarının kişise özel olmasını vurgulayan Demir, “Yani ‘umut hakkından Abdullah Öcalan’ı muaf tutacağız’ söyleminin hiçbir hukuki ve fiili gerekçesini ortaya koyamazsınız. Türkiye’nin eğer Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine böyle bir görüşü varsa bu hiçbir şekilde geçerli bir görüş olmadığı gibi bir uygulamada değildir” şeklinde konuştu.
Demir, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye, AİHM kararını ivedilikle yerine getirerek umut hakkı bağlamında yasal düzenlemenin yapılması elzemdir. Bu hem toplumsal bir beklenti, hem de hukuki bir zorunluluktur.”
VAN