Rejimler için seçim yeni bir hükümet doğurma sürecidir.
Hiçbir kapitalist ülkede rejim, kendi eliyle yapacağı seçimde “komünist” hükümet doğurmaz.
Eğer o kapitalist ülke parlamenter demokrasiyle yönetiliyorsa, bu rejim genellikle “ikiz” doğurur: Yumurtanın ikizinden birisi “muhafazakâr”, diğeri “reformcu”dur. Eğer bu “ikiz” değil de “üçüz” ise, o üçüncü “komünist” bebek, doğar doğmaz küvezde boğulur.
Fakat, eğer rejim faşist ise, ona halk tarafından dayatılan seçimden değil, onun yapacağı seçimden ne ikiz, ne de üçüz doğum olmaz, olamaz. Faşist rejim “tekçidir”, faşist rejimi doğurur.
Şimdi Türk siyasi rejimi doğum sancıları içinde kıvranıyor. Doğuracak olan da, doğumu yapacak ebe de faşist. Doğacak olanın da nur topu gibi bir faşist olacağını tahmin etmek zor değil. Faşizmin rahminden demokrasi doğmaz.
Ultrasolla yapılan muayeneler, doğacak bebeğin Mansur Yavaş olma ihtimalini gösteriyor. Gerçi AKP “düşük” yapıp, yeniden Erdoğan’ı başa geçirmek istiyor ama, doğumu yapacak olan AKP de değil. Devlet.
Nasıl bir devlet? Bütün uzuvlarını kanser kaplamış. Köhnemiş. “Çürük yumurtadan çürük, ondan yapılacak çocuk.” Kesin sakat doğacak. Sakat doğunca da payandalara ihtiyacı olacak. Artık “tek adam” olamaz. Devlet de çocuğunu korumak ve kollamak için, daha önce doğurmuş olduğu, işe yaramaz oldukları için bir kenarda beklettiği çocuklarını göreve çağıracak.
Bu kadar benzetme yeter.
Mansur Yavaş senaryosu “Milli beka koalisyonu”dur. Millet İttifakı ile Saray İttifakı’nı birleştirme projesidir. Çünkü ne Altılı Masa koalisyonu ve ne de AKP-MHP koalisyonu Türkiye’nin içine yuvarlandığı krizin ve içine girdiği NATO-Şanghay yol ayrımının yaratacağı sonuçların altından kalkamaz. En önemlisi “Antep’te yüzlerce ‘şehit adayı’ için açtığı mezarlara bakılırsa”, savaş bataklığından çıkamaz.
Seçim sonrasında üç temel meseleyle boğuşacaklardır:
Krizi halkın sırtına amansızca yükleyecekler ve halkın tepkisini “elbirliği” ile bastırmak dışında çareleri yoktur. Biri “bastırırken” diğeri “itiraz” ettiğinde bu çatlaktan milyonlar sokaklara akar.
NATO’dan Şanghay’a doğru yönelime Altılı Masa’dan itiraz duydunuz mu? İtiraz edemezler. Devlet yönelimidir. Bu yönelimin yol açacağı öyle müthiş sonuçlar vardır ki, buna bırakalım CHP’yi, örneğin DEVA bile “Şanghay’a değil AB’ye gidelim” dediğinde ülke sermayesiyle ve kapağı AB’ye atmak için can atan işsiz güçsüzleriyle alt üst olur. Hep birlikte Şanghay’a gitmek zorundadırlar. NATO’nun, AB’nin yaptırımlarına hep birlikte karşı koyma dışında çareleri yoktur.
Ve bir de bu ortamda “savaş” gerçeği yer almaktadır. Krizin yükünü halkın sırtına zorla yüklerken, Şanghay yolunda AB ve ABD’yle kapışırken, Kürt halkının direnişine nasıl karşı koyacaklar? Birisi emekçi taleplerini “bastıralım”, ötekisi “reform” yapalım derse, birisi “Şanghay’a gidelim”, ötekisi “AB’ye gidelim” derse, bu durumda Kürt’le nasıl başa çıkılır?
İşte devlet bu soruları sorar ve hepsine istikameti gösterir: “Milli mutabakat ve milli beka koalisyonu… Marş, marş.”
Bu “marş marş” komutu nasıl verilir. Çok basit. Şimdiden tezgahlanıyor bile. Meş’um bir figür olan Fuat Oktay ansızın ortaya çıktı ve “Yunanistan’ın gündüzü gece olur” deyiverdi. Meriç boylarında ya da keçilerin otladığı bir kayalıkta yaşanacak en küçük çatışma, bütün sistem partilerini hizaya getirir.
Faşizmden faşizm çıkar demiştim. Çıkar da, artık işte böyle derme çatma bir faşizm çıkar. “Devlet ana” artık gürbüz, sağlıklı, vurdu mu oturtan bir faşizm doğuramaz. Herkesi birleştirse bile HDP’yi, Kürt özgürlük hareketini yok edemez. HDP’siz mutlak bir birlik imkanı artık yok olmuştur.
Ve de devlet tüm sistem partilerini birleştirdiği zaman, kendi mezarını kazacak, HDP’yi, kendi elleriyle tüm halkların biricik demokratik alternatifi haline getirecektir.
İşlerinden atılanlar, enflasyon altında ezilenler, direnince zulme uğrayanlar, dönüp bakacak ve tüm sistem partilerinin emeğe karşı şer cephesi kurduğunu anlayacak. Sonra “komünal yeni sosyalizm” diyen HDP’ye bakacak ve onun etrafında toplanacak.
Beklenmedik işler de olacak. Batıyla iş yapan sermaye Şanghay’da her şeyini kaybedeceğini anlayınca, sömürüye karşı direnen işçi sınıfına, bu sınıfın saflarına aktığı ve “kapitalist AB’ye karşı Konfederal AB” diyen HDP’ye “biz ettik, siz etmeyin” demek zorunda kalacak. Şanghay demek “iklim krizinin” katlanması demektir. Bunu anlayanlar “ekolojik toplum” diyen HDP’ye yönelecek. Erkek egemen yeni Çarlara ve yeni Hanlara karşı kadınlar “kadın özgürlükçü toplum” diyen HDP’deki kadınlarla buluşacak.
Altılı Masa’ya bakıp “enseyi karartmayın”, o “masa” sizin masanız değildir. “Emek ve özgürlük masası” halklar için “Hz. İbrahim masasıdır”. Herkes ihtiyacı kadar yiyecek ve herkesten sofrayı kurup, kaldırırken yeteneği kadar istenecek.
Gelecek sizindir.