Beyza Üstün
Yeşil Belde’den Şırnak Cudi’ye yaşam alanları yok ediliyor. Yok edilişin, yaşayan tüm canlılar için, o alanlarda var olan bizler, halklar için sanırım duymayan, tanık olmayan kalmamıştır. Cudi’de bu yıl temmuz ayında 14 bölgede de ağaç kesimine başlandı. Şırnak Barosu usule aykırı ihale ve usule aykırı orman tahribatı gerekçeleriyle suç duyurusunda bulunsa da bu konuda herhangi bir soruşturma açılmadı. O günden beri ağaç katliamı devam ediyor. Bölgede TIR’larla, 20-25 tonluk kamyonlarla her gün tomruklar yüklenip taşınmaya ve çevre illerde satılmaya devam ediyor.
2021 yılında Marmaris bölgesinde yakılan, ısrarla söndürülmeyen ormanlık alandan da tomruklar benzeri şekilde taşınmıştı. Aradan bir yıl geçmesine rağmen hâlâ TIR’lar bu bölgede tomrukları taşımaya, onlarca TIR yollarda hararetle bu kaçırma işlemine devam ediyor. Bu yıl taşınan tomruklar, yetkililerin söylendiği gibi yanan bölgelerden değil, orman alanlarının yanmamış, tahrip olmamış yüzyıllık ağaçlarının olduğu iç kısımlardan, örneğin Marmaris Yeşil Belde’den.
Bildiğiniz gibi orman ekosistemleri izin verilen, planlanan enerji, liman, maden, yapılaşma projeleri için uygun hava koşullarında yakılıyor, yanmasına engel olunmadan yanmasına izin veriliyor ya da kimsenin ulaşamadığı alanlarda dozerlerle ağaçlar sökülerek, parçalanarak yok ediliyor. Ardından da sermaye devletin kendisine tanıdığı tüm olanakları kullanarak bu alanlara hızla konuşlanıyor.
Ormanlar, su havzaları hızla sermaye birikim alanına dönüştürülüyor, yapılaşmaya açılıyor. Öyle görünüyor ki; bu organize saldırı hızında katledilmeyen, yok edilmeyen doğal sistem neredeyse kalmayacak. 2015 yılında Cudi’de ormanlar yakılmaya başlandığında bizler bu coğrafyada yaşayan ekoloji ve kent örgütleri Nuh’un çocuklarına mektup yazmıştık. İnsanlık tarihinin bilinen en büyük ekoloji anlatısı olan Nuh Tufanı’ndan çıkışın adresi olduğuna inanılan kadim topraklarda ormanlar yakılmaya başladığında “Olayda can kaybı yok” diyen yetkilileri bir araya gelip uyarmıştık.
Ekoloji mücadelesi veren bizler o gün 17 Temmuz 2015’te “Ekoloji mücadelesinin demokrasi ve barış mücadelesi ile birlikte verilebileceğine inanıyoruz demiştik… Kapitalistler krizlerinden kurtulsun diye savaş stratejileri ile hızlandırılan, yakılan ormanların, dereleri tutuklayan barajların, kanalların, dağları delik deşik eden, tüm canlı sistemi ölüme mahkûm eden madenlerin, doğal varlıkların askeri ve güvenlik politikalarının bir aracı olarak kullanılmasını asla kabul etmediğimizi bu yapılanların IŞİD’in, Ortadoğu’nun ve bütün insanlığın ortak değerlerine uyguladığı vandalizmden farkı olmadığını” söylemiştik.
Cudi’nin yakılışı ile başlayan süreçte bugüne değin ciğerlerimizi dağlamaya devam ettiler. Bu saldırı giderek büyüdü, ülkenin her yerine sıçradı, halkları, ormanları, suları içine alarak katliamlara dönüşecek bir sermaye savaşına dönüştü. Bizler her katliamla, ormanlar yanarken, ağaçlar kesilip parçalanırken, orman ekosistemi yok edilirken o yaşam alanlarında bin kere öldük…
Her katledilen yaşam alanlarında ise katliamların hemen sonrasında şirketler konuşlanmaya devam etti.
Bugün bu katliamlar hız kesmeden giderek şiddetlenerek sürüyor. Şirketler sermaye biriktirmeye, siyasi iktidar giderayak ne kadar yaşam alanı, orman, tarım alanı, su havzası varsa sermayeye o alanları açmaya, yangınlara, doğal sistemlere iş makinelerinin, şirketlerin izinsiz, hukuksuz girmesine göz yummaya, bu katliamların sürmesi için gereken her türlü izini vermeye, yetkilerini aşa aşa hukuksuzluğa devam ediyor.
Bu ülkede özgür ve eşit yaşamı savunan, sermayenin ve iktidarın saldırısına son verecek halklar, ekoloji örgütleri, siyasiler olarak, aylardır Şırnak özelinde gerçekleştirilen orman kıyımına karşı 17 Eylül’de Türkiye ve Kürdistan halkları olarak Cudi’ye yürüyoruz. Temmuz 2022’de yeniden başlatılan katliamla binlerce ağaç kesilerek Cudi’de 2015 yılında ve sonrasında yok edilen alanlardan geriye kalan orman ekosisteminin %7’si yok edildi.
Bizler 17 Eylül’de Cudi’de olacağız. Katledilmeye devam edilen, ağaçları kesilen Cudi’ye giderek bir kez daha sözümüzü, kararlılığımızı tüm dünya halklarına duyuracağız.
2015’te Nuh’un çocuklarına mektubumuzda, “Halkaların kardeşliğinde buluşan Biz’ler; bizleri dayanışmaya çağıran, ormanlara, evlere, kırlara bahçelere düşen korlara avuçlarıyla su taşıyan, yüreğimizdeki yaraları sarmalayan analarımıza, yaralı hayvanları kucaklayan Nuh’un çocuklarına, zeytinler hepimizin diyen Odessa’nın sözü olsun…” demiştik.
Yan yana durmaktan, mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Bunu bir kez daha söylemek üzere 17 Eylül’de Cudi’de buluşmak üzere yola çıkıyoruz.
Gezi’den Cudi’ye, Hewsel’e, Sur’dan, Olimpos’tan Akbelen’e, Marmaris Yeşil Belde’ye, Karıncadan arıya, kuşlara, derelere, ormanlara, zeytinliklere sözümüz olsun: Sizleri, yaşamı siyasi iktidardan, kapitalizmin tüm aygıtlarından, sermaye politikalarından koruyacağız. Bu katliama izin vermeyeceğiz.
Sözümüz olsun
Kardeşleriniz…