Ezgi Koman
Milli Eğitim Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı 2 Ocak 2019’da okul kantinlerinde sağlıklı gıdaların satılması amacıyla “Okul Gıdası Logosu” protokolü imzaladı. Bu protokole göre eğitim kurumlarında faaliyet gösteren kantin, kafeterya, yemekhane, büfe, çay ocağı çocukların bizzat satın aldıkları gıdalar için “Okul Gıdası” onayının alınması ve onay alan gıdalarda “Okul Gıdası” logosunun kullanımı öngörülmüştü.Protokol kapsamında 2019’un Haziran ayında ilk tebliğ yayımlandı ve protokolün 16 Eylül 2019’da uygulanmasına karar verildi. Ancak daha sonra verilen bir başka karar ile protokolün hayata geçmesi bir yıl ertelendi.
Protokolün hayata geçmesinin ertelenmesinin ardından tam üç ay sonra, 10 Aralık 2019 günü, 7 yaşındaki Mert Yağız okul kantininden aldığı şırınga şeklindeki çikolatanın kapağının boğazına kaçması sonucu yaşamını kaybetti. Birkaç gün sonra bu kez Diyarbakır’da Umut Miraç da ne yazık ki benzer şekilde yaşamını kaybetti.
2019’de karar verilen “Okul Gıdası Logosu Uygulaması” başlatılsaydı şırınga şeklindeki o çikolata okul kantinine girer miydi?
“Okul Gıdası Logosu Uygulaması” çocukların okulda sağlıklı, güvenli gıdaya erişimi sorununa tam yanıt veriyor mu, şu anda bilmiyorum. Bunun üzerine konuşmak, anlamak lazım… Konuyla ilgili daha fazla soru sormak lazım: Okul kantinlerini kim, nasıl, hangi kriterler temelinde işletebiliyor? Ya da gerçekten okullarda kantine neden ihtiyaç var? Çocukların sağlıklı, güvenli gıdaya erişiminin – ki fiyatların bu kadar arttığı bir dönemde- yolu kantinler midir? Geçmiş yıllarda öğrencilerin ve velilerin üyesi olduğu okul kooperatiflerine ait olabilen kantinler neden şu anda başkalarına veriliyor? “Okul kantini mafyası” gerçekten var mı?
Evet bu soruları yanıtlamak, bu yanıtlara göre çocukların eşit haklara erişimi temelinde politika üretmek lazım. Ancak yine de yukarıdaki ilk sorunun yanıtı da oldukça açık sanki: En azından “Okul Gıdası Logosu Uygulaması” 2019’da ertelenmeyip hayata geçirilseydi, en azından okul kantininde kimse o çikolatayı Mert Yağız’a satamayacaktı. Ve en azından Mert Yağız’ın yaşamını kaybetmesi önlenebilecekti…
2019’da ertelenen uygulama hâlâ hayata geçmedi. Hatta birkaç gün önce Resmi Gazete’de yayınlanan bir karar ile 2023 Eylül ayına ötelendi.
Daha önceki ertelemenin bedelinin 7 yaşındaki bir çocuğun ölümü kadar ağır olabileceği biliniyorken, dört yıllık bu ertelemenin sebebinin ne olduğu -ambalajlamadaki yüksek maliyetler de düşünüldüğünde- ilgili bakanlıklar tarafından açıklanmak zorunda. Bu açıklama hepimize Türkiye’de öncelik çocuklar mı yoksa firmaların ihtiyaçları mı, onu gösterecek ‘İşbirliği Protokolü’ imzalandı. Projenin ilk tebliği 20 Haziran 2019’da yayımlanırken, 16 Eylül 2019’da da uygulamaya konması kararlaştırıldı. Ancak proje bir türlü hayata geçirilemedi.
*Yedi yaşındaki Mert Yağız Köksal’ın ölümüyle ilgili dava 23 Eylül’de…