Ali Sinemilli
Garip ama gerçek. Türkiye gündemini hala büyük oranda Cumhur İttifakı belirliyor. Diğer güçlerin de gündeme etki eden bir siyasetleri var fakat çoğunlukla Cumhur İttifakı kontrolünde bir durumdan söz etmek mümkün. En azından son dönemlerde vaziyetin böyle olduğu görülüyor. Halbuki, bahara girerken yapılan ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem toplantısı’ ve ardı sıra yaşanan aktivite Millet İttifakı’nı oldukça merkeze taşıyan bir rol oynamıştı. Toplum, Cumhur İttifakı’ndan ziyade yönünü Millet İttifakı’na ve onun bileşenlerine vermiş durumdaydı. Hemen herkes bu ittifakın içindeki partilerin ne söylediğine bakıyor, neyi yapıp yapmayacaklarını konuşuyordu. Beklentiler oldukça yüksekti.
Açık ki, aradan altı ay gibi bir zaman geçmişken aynı değerlendirmeleri yapmak mümkün değil. Millet İttifakı’nın kendisine sunulan krediyi çabuk tükettiği söylenebilir. Hali hazırda Erdoğan-Bahçeli yönetiminin belirlediği gündemlerin peşinden koşuluyor. İktidar ne dese, neyi öne çıkarsa onların da gündemi hemen o yöne kayıyor.
İşte, geçen süreçte Başur ve Rojava Kürdistan’ına yönelik ‘operasyonlar’ konuşuluyordu. Bugün de Yunanistan ile yaşanan gerginlik konuşuluyor. Tuhaf olanı, iktidarın kendisini ayakta tutmak için oluşturduğu bu gündemlere ‘muhalefetin’ arka çıkması. Hatta arka çıkmakla kalmayıp daha da ileri söylemlerde bulunarak bir nevi Cumhur İttifakı’nı kışkırtması. Evet! Tam da böyle bir durum yaşanıyor. Yani ‘toplum ne yaşıyor, derdi ne, bunlara nasıl çare üretilebilir’ denileceğine iktidarın alenen yürüttüğü koltuk kavgasına çanak tutuluyor ve bu da halkın yükünü daha da ağırlaştırmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.
Dikkat edilirse, iktidarın stratejik yaklaşımının içerde ve dışarda gerginliği artırma, savaşı büyütme üzerine kurulu olduğu görülüyor. Gerek iç gerekse de dış politikada uzun süredir böyle bir siyasetin izlendiği aşikar. Çokça değerlendirilmesine rağmen bu politikanın konumunu sağlamlaştırma, milliyetçi saiklerle halkı kendisine yedekleme amacı taşıdığı açık.
Yani öyle gizli-saklı, görülmeyen-edilmeyen bir durum söz konusu değil. İktidardakiler gitmemek için deyim yerindeyse her türlü cambazlığı yapıyor. Buna rağmen kendisini muhalif cephede konumlandıran ve iktidara talip olduğunu dillendiren Millet İttifakı bu savaş politikalarına destek veriyor, sürdürülmesini salık veriyor. Şüphesiz, mevcut durum tam bir paradoks ve Türkiye’de yaşamasak bunu anlamak da oldukça güç.
Öyle ya! Bir yandan iktidarın izlediği politikalar nedeniyle ülkeyi yıkımın eşiğine getirdiğini söyleyeceksin, diğer yandan iktidarın izlediği en temel politikaya -savaşa- destek vereceksin. Hani denir ya; Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Açık ki, Millet İttifakı’nı bugün etkisiz kılan ve iktidarın yedeğine düşüren temel sorun, yaşanan siyasal-toplumsal-ekonomik sorunlara farklı bir çözüm sunmaması ve bunun doğal bir sonucu olarak da gündem yaratamıyor oluşudur. Kuşkusuz, belli bazı konularda ayrı düşünceler dile gelmektedir fakat temel meselelerde her iki ittifakın da aynı fikirde olduğu görülmektedir. Hal böyle olunca toplum ‘bunlar da iktidardakilerden ayrı bir şey söylemiyor’ deyip sırtını dönüyor ve köklü bir çözüm için arayışını sürdürüyor.
İşte! Bugünlerin temel bir tartışma gündemi de, görüldüğü üzere HDP’nin izlediği siyaset oluyor. Özellikle de HDP’nin bunca baskı ve zora rağmen ayakta kalması ve her geçen gün oy potansiyelini artırması temel tartışma konusu. Kamuoyu araştırmaları HDP oylarını yüzde on beş civarında gösteriyor ki, Türkiye gibi faşizm koşullarının hüküm sürdüğü, HDP gibi halkçı siyaset izleyen partilerin yönetici ve üyelerinin her gün tutuklanıp zindanlara doldurulduğu bir ülkede, bu oran oldukça kıymetli. Normal koşullarda HDP’nin bu oranın iki katı bir oy potansiyeline sahip olduğu görülüyor. Bilindiği üzere, benzer bir oy potansiyeline sahip olduğunu iddia eden İYİP’in başkanı daha şimdiden kendisini başbakan olarak ilan etmiş durumda. Demek ki, HDP de hayli hayli iktidara talip olabilir. Ki, eğer isterse!
Hal böyleyken iktidarın da iktidara alternatif olduğunu söyleyen 6’lı masanın da HDP korkusu büyüyor ve bu korku HDP’ye baskı olarak dönüyor. İktidar cenahı HDP’yi kriminalize etmek, meşru siyasal zeminden atmak için her yola başvururken, 6’lı masanın bileşenleri olup biteni sessizlikle izliyor, herhangi bir tepki göstermiyor.
Bu durumda, ortaya iki temel gündem, iki temel politika çıkıyor. Bir yanda Cumhur İttifakı’nın belirlediği ve Millet İttifakı’nın da objektif olarak destek verdiği savaş ve çatışma gündemi, diğer tarafta HDP’nin öncülüğünü yaptığı demokrasi ve özgürlükler gündemi. Mevcut durumda her iki tarafın da kendi gündemini baskın kılmak istediği, bunun için yoğun uğraştığı görülüyor. Bu açıdan, gündemi belirleme kavgası, asıl bu iki kanat arasında sürüyor demek daha doğrusu. Şüphesiz, bu kanatlardan biri imkân ve olanaklar açısından oldukça güçlü. Fakat unutmamak gerekir ki, meşruiyet kavgası imkân ve olanaklara değil, haklı olmaya bakar ve bu konuda kimse HDP’nin eline su dökemez.