Veysi Sarısözen
Kraliçe çok hastaydı. Öleceği belliydi. Peki siz “Kraliçemiz, anamız, velinimetimiz, dünya liderimiz ölünce biz ne yaparız” dendiğini duydunuz mu? Kraliçe’nin yerine kimin geçebileceğine ait kamuoyu yoklamalarından, onun yerine geçmek isteyenlerin birbirlerinin kafasını kırdığından, Kraliçe’nin ölmemek için bin bir dalavere çevirdiğinden, hatta sarayı yakarım kimseye yar etmem filan dediğinden bahsedildiğine şahit oldunuz mu?
Benim ki de laf ola beri gele kabilinden sorular. Siz bakmayın Elizabeth’in kadın olduğuna. Britanya meşruti krallık. Kraliçe öldü, ertesi gün Kral tahta oturdu bile. Britanya’nın da ismine uygun oldu. Seçimdi, sandık güvenliğiydi derdi yok İngiliz’in.
İngiltere’ye bakıyorum da, Türkiye için aklıma tuhaf bir çözüm geliyor. Anlatayım.
Seçimler yaklaşıyor. Erdoğan korkunun telaşına kapılmış. Onun korkuyla yapabileceklerini duyan, düşünen, tahmin eden her yurttaş da korkuyla titriyor. “Bir gece ansızın gelebilir”, geldiğini de yine eniştesinden öğrenebilir, savaş patlar, artık biz mi “adalara” gideriz, Yunanlılar mı yeniden İzmir’e çıkar, tevatür muhtelif.
Neden oluyor bunlar?
Erdoğan iktidardan inmek istemiyor da o nedenle oluyor. Yaşı kemale ermiş, hatta iyice kötülemiş. İktidar koltuğunu “çalışmak, vatana, millete hizmet etmek için” istiyor olamaz. Çok şükür yaptı yapacağını. İmkanı olsa şu ahir ömrünü huzur içinde, fıstık ağaçlarının hışırtıları altında, şerbetini yudumlayarak, arada gevrek sesiyle kah Kur’an okuyarak, kah “kubbeler AVM’lerimiz, minareler fakirin cebini delen kazıklarımız” şiirini okuyarak, torunları, tosuncukları ile uzun eşek oynayarak geçirmek ister. Kim istemez ki? Dünyalığını yapmışsın, kuru simiti ıslatıp, fırında gevrekleterek alnının akı ile yirmi kuruşu trilyona evvel Allah tahvil etmişsin. Daha ne istersin?
O halde neden Saray’daki altın varaklı koltuktan inmek istemiyor, neden ecdadı Abdülhamit Han Hazretlerinin hatıralarıyla dolu Saraylardan uzaklaşmaya gönlü razı olmuyor? Ecdadının tarihine aşk ile tutkun olduğundan mı?
Değil. Korkuyor. Kılıçdaroğlu’ndan değil korkusu. O şimdiden “hellaleşmeyle” korkularına derman olmaya çalışıyor. Ya devlet? Devletin sağı solu belli olmaz. İktidarı uslu uslu bırakmaya razı olsa bile, bu devletin adama ne edeceği bilinemez. Tecrübeyle sabit zaten. İkiz kardeşi Gülen Hoca’ya ne ettiklerini, kendi canını zor kurtardığını bilmez mi? Hadi kendisi darbecisinden, suikastçisinden, tuzakçısından, komplocusundan kurtardı. Ya çoluk çocuk? Şu aralar geceleri gözüne uyku girmediğini, iktidarını korumak için “bir gece Kürdün mü yoksa Yunan’ın mı evine girsem” diye gözlerini tavana diktiğini, “acaba Biden mı yoksa Putin mi? NATO mu, yoksa Şanghay mı?” diye diye sabahı ettiğini ben “eniştemden” öğreniyorum.
Tamam, bize, vatandaşa, Türkiye’ye yazık olmasına yazık da, adama da yazık. Empati yapalım ya hu! Karşımızda bir fani ecel terleri döküyor. Senin insan hakların hak da Reisinki patlıcan mı? Hele şu enflasyon günlerinde.
İşte bu ilmi tahlilden herkesin “zin zin” olacağı bir çözüm aklımda şekillenmeye başladı. 2. Elizabeth’in patırtısız, gürültüsüz İsa Mesih’e kavuştuğunu, yerine de Kral’ın “beygiri çalıp, Üsküdar’a kapağı zor attım” diyerek balkon konuşması yapmadığını duyunca içimde uyanan çözüm “modeli” kesinleşti.
Başımızı belaya sokmadan, darbeydi, savaştı, kardeş kavgasıydı, bombaydı, SİHA’ydı filanla perme perişan olmadan bu meseleyi tek bir kararla halledebiliriz. “Atma Recep” demeyin, Recep atmıyor, ben atıyorum. Teklifim teklif:
Cumhuriyet’i ademiyetten kaldıralım. Ne hayrını gördük ki. Meşruti Krallık ilan edelim. Eder etmez de “oldu da bitti maşallah, Sultan olur inşallah” diyerek Birinci Recep Han Hazretleri’ni Dolmabahçe Sarayı’nda Abdülhamit Han Hazretleri’nin tahtına oturtalım.
Ne demişler; “asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl”. Krizden çıkmak, Erdoğan’ın halüsinasyonlarını yatıştırmak, memleketin başını beladan kurtarmak, kısaca huzura kavuşmak istiyorsan İngiliz ne yapıyorsa aynısını yap. Türkiye’yi kurtarmak artık çok zor, ama Erdoğan’ı kurtarmak işten bile değil.
Dinime imanıma, siz onu tahta oturtun, o size elinde “dolar” dışında ne var ne yoksa devredecektir. Cumhurbaşkanlığı sisteminin bütün yetkilerinden kurtulup “oooh, yükten kurtuldum, Rabbime şükürler olsun” diye, koltuğuna huzur içinde yerleşecektir. Bir de Halife yaptınız mı, hak vaki olana kadar kimse onu rahatsız, huzursuz edemeyecektir. Huzur içinde Recep demek, huzur içinde Türkiye demektir.
Yalnız bir tek mahzur var: Padişah hakka yürüdüğünde, bir huzursuz şairin şu dizeleri yazma ihtimali:
“Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur,
Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur”…
“Kral öldü, yaşasın Kral” diyen bir İngiliz’e bak, bir de bize… Tövbe tövbe…
Vefasız bir milletiz vesselam…