Zeynel Kete
Toplumsal tarih içerisinde ilk öğreten olarak doğa kabul edilir. İnsan, ayakları üzerinde durmaya başlayınca hava, su, ateş ve toprak ile de ilişki geliştirmeye başlar. İnsanın çar anasır ile ikrarlı ilişki geliştirmesi ilk öğrenme faaliyetidir.
İktidarcı anlayışlar tarafından doğanın baskı altına alınması aynı zamanda toplumun özgürlüğünden mahrum bırakılması anlamına gelir. Bir yerde doğa baskı ve zulüm altında ise o mekan üzerinde yaşayan insanların özgürlük sorunu vardır demektir. İktidar kendi varlığının devamı için yaşamdaki her olguyu kendi hizmetine sunar. Rıza toplumu süreklerinde eğitim toplumsal ihtiyaçlar esası üzerine iken, devletli toplumla beraber iktidarın ihtiyaçlarına hizmet eden, bireyi, toplumu ve doğayı baskı altına alan bir toplumsal mühendislik projesi haline gelmiştir. Eğitim esasında toplumun özüyle ilgilidir, başka bir ifade ile toplumsal sorumluluk gerektirir.
Eğitimin düalist bir yönü de vardır. Toplumsal yapının sürdürülmesi için eğitim ne kadar önemli ise devletli sistemin geleceği açısından da o kadar önemlidir. Rıza toplumundan günümüze kadar ilk öğrenme, şekillenme toplumsalın devamı için, birey olma ve toplumsal kişilik kazanmayı hedefler. Bu hakikat: “Ağaç yaş iken eğilir”, “yedisinde ne ise yetmişinde de odur”, özdeyişleri ile dile getirilmiştir.
Doğal toplumda (Rıza Toplumu) doğa bir ana okul görevi görürken, ana kadın ise bu okulun öğretmenidir. Doğada öğrenme, dolaysız, yaşamla doğrudan ilişkisi olan öğrenmedir. Bu ana okulunda toplumsallık insanın varlık nedenidir. Kişi, toplum ve doğa ile ruhsal ve zihinsel ikrarlaşmayı sağlamıştır. Bu ikrarlaşmada kontrol, denetim, baskıya yer olmaz. Her can kendi rızalığıyla toplum ve doğa ile ilişki kurar. Özgür bireyin özgür iradesi esastır.
Toplumun anlam dünyası, ahlak yasası, zihniyeti, bilimi ana kadın tarafından öğretilir. Ana kadın doğuran, besleyen, şekil veren; ayakta durmasını sağlayan, büyüten, kimlik kazandıran; toplumsal varlık içinde yer almasını sağlayan; toplum, doğa ve yaşam hakikatine ait ilk bilgileri öğreten kişidir. Bu bilgiler ana kadın ile toplumun ortak gayreti ile gerçekleşir. Ana kadın; doğuran, doyuran, ayakta durmayı ve yürümeyi öğretendir. Bu tarihsel hakikatten dolayıdır “Yol kadınla başlar, kadın mürşidi kamilullahtır” denilmiştir. Mürşit ışıktır, nurdur, yol gösterendir, özgürlüğü yol eyleyendir. Yol, bir yöntemi ifade eder. Yöntem ise, “yön vermek” fiilinin kökünde gelir. Kürtçe’de “rêbaz” “yol” anlamına gelir. Alevi zihin dünyasında “Yol kadınla başlar, aslolan yoldur, yol cümleden uludur” kelamı “kadın iradesinin yaşamda belirleyici olduğu, sorunlar karşısında sürekli yöntemler geliştirdiği, çözümler ürettiği, hakikat yöntemini esas aldığı” manasına gelir.
Rıza toplumunda ana kadın toplumsal bir olgudur, sadece dogurğanlığı üzerinden tanımlanmaz. Sadece doğurduğu çocuğun annesi değil, klan içerisindeki bütün çocukların anasıdır ve eğitiminden sorumludur. Toplumsal varoluşun devamı için gerekli olan ne varsa ana kadının bilgi heybesinde, en büyük kütüphane olan doğada mevcuttur.
Hakikatin, evrenin kendine ait bir dili, aklı, duygusu vardır. Bu dil, akıl, kadının zihninde form kazanmıştır. Zulme karşı en etkili yol ve yöntem kadının zihin dünyasında form kazanmıştır. Binlerce yıllık yol ve yöntemin, tecrübenin birikimi günümüzde devriye halindedir.
Osmanlı bakiyesi üzerinde var olan Cumhuriyet modernitesinin kurucuları eğitim- öğretim çalışmalarında, resmi ideolojinin yaşam bulmasının önündeki en büyük engelin kadın olduğu gerçeğini biliyorlardı. Bu amaçla özellikle katliamlardan sonra hızlıca yatılı bölge okullarının açılması, genç kadınların saçlarının sıfıra vurularak yatılı okullara alınması tesadüfi değildir. Bu anlayış eğitimin aynı zamanda bir iktidar aracı olduğunun göstergesidir. Özellikle Dersim katliamından sonra hayatta kalan genç kadınların, anaların Elazığ’a getirilerek yatılı okullara yerleştirmeleri direniş kültürünün, rıza toplumu değerlerinin yeni kuşaklara aktarılmasını engellemektir. Sıdıka Avar bir misyoner gibi katliam coğrafyasını at sırtında adım adım gezerek tek kelime Türkçe bilmeyen kız çocuklarının yatılı okullara gönderilmesi için her evi “baskı ile ikna odasına” çevirmiştir. Kökleri ile bağı kopan annenin çocuğuna anlatacağı şey ikame kültürdür, asimilasyondur.
Demokratik teamüllere müsamaha göstermeyen Cumhuriyet modernitesi itaatkar bir toplum yaratılması için eğitimi bir toplumsal mühendislik alanı olarak kabul etmiştir. Cumhuriyet modernitesi, tekçi zihniyetin kapsama alanı dışında kalan ötekileri baskı ve denetim altına almak için mevcut bilimlerle birlikte pedagoji bilimini de toplumu amaca uygun eğitmek için kullanmıştır. Bu şekilde tekçi asimilasyon politikaları ile kültürel çeşitliliğin yok edilmesi hedeflenmiştir.
Pazartesi günü eğitim- öğretim haftasının ilk günüdür. Milyonlarca Alevi ve Kürt “vatandaşlık görevinin nesnesi” haline getirilecekler.