Koray Türkay*
İktidarın son dönemde anayasal çerçevede yapılmak istenen tüm eylemlerde, polis şiddetini farklı bir noktaya taşıması, ne anlama geliyor?
Bu sorunun cevabı üzerinden yapacağımız tartışmaları, iktidarın seçim sürecinde yapmayı planladığı provokasyonları tespit etme ve buna karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi anlamında önemli buluyorum.
Son yapılan 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ve HDP Milletvekili Semra Güzel şahsında tüm Kürt halkına ve kadınlara yapılan saldırının farklı anlamları olduğunu ve seçim süreci kapısının savaş naralarıyla aralandığına dair emareler taşıdığını söyleyebiliriz.
İktidarın savaş, işgal politikalarıyla Rojova’da uğradığı yenilgi, seçim malzemesini bu kez Yunanistan ile girilecek bir çatışma sürecinden çıkarabilme arayışları, çılgınlık boyutunda çıtanın nerelere kadar çıkabileceğini göstermesi bakımından önemli.
Elbette savaş konseptindeki bir seçim sürecinde “barış”ın sesi iktidar için büyük bir tehlikedir. Hele ki bu sesi en güçlü şekilde sokağa taşıyanlar kadınlar ise, tehlikenin boyutu farklı bir anlam taşımaktadır. Bu anlamı en kaba haliyle “tarihsel olarak işgal, gasp, yağma eksenindeki savaş arayışları erkek egemen bir olgudur, barış ise kadın karakterli bir olgudur” tespitinde bulabiliriz. Barış Anneleri’ne aylardır yapılan zulmün politik içerik bakımından adresi de yine bu savaş konseptidir.
İktidarın seçim sürecinde, bu halka savaştan başka bir vaadinin olmayacağını da şimdiden görüyoruz. Bu bağlamıyla savaş bayrağına karşı, muhalefetin en tepeye koyması gerekenin de, barış bayrağı olduğunu söylemek durumundayız.
Yeri gelmişken söyleyelim, işgale karşı öz savunmayı “savaş” tanımı içerisinde değerlendiremeyiz. Bahsettiğimiz tanım işgal, sömürü ve sermaye sınıfı çıkarları doğrultusunda halklara açılan savaştır.
“Kim savaş konseptinde taraf ise yoksulluğun sürmesini istemektedir, kim savaşı destekliyorsa sarayı açıktan ya da örtülü destekliyordur, kim barış siyasetinden kaçıyorsa bu ülkeye gözyaşından başka verebilecek bir şeyi yoktur” tespitini kamuoyunun gündemi ve farkındalığı haline getirmeye başlamamız gerekiyor.
Görüyoruz ki İyi Parti’nin savaş konseptine desteğine karşı CHP barış siyasetinin cesaretli politik çıkışını yapamamakta ve İyi Parti’nin saraya angaje siyasetine teslim olmaktadır.
Ancak içerisinden geçtiğimiz sürecin “Barış” kadar önemli bir başka toplumsal ihtiyacı daha var, o da; “Erken Seçim”dir.
Bu talep toplumun önemli bir kesiminin örgütsüz bireysel ama yoğun ve es geçilemez talebidir. Bu talebin örgütlü bir şekilde sokağa yansıtılması zaruridir zira iktidar, savaş ve şiddet politikaları için ihtiyaç duyduğu zamanı mümkün olduğunca kendine tanımak istemektedir. Bu talebi es geçmek, hem toplumun nabzını tutamamak, hem de tüm provokasyonları için saraya zaman tanımak demektir.
Seçim sürecinin üçüncü önemli ihtiyacı da; provokasyonlara karşı hazırlıklı olmaktır. 2015’de 7 Haziran-1 Kasım arasında iktidarın gerçekleştirdiği provokasyonları hatırlayarak, daha kapsamlı ve şiddetli provokasyonlarla karşı karşıya kalacağımız olasılığına dair toplumsal örgütlenmeyi oluşturmamız gerekiyor. Burada özellikle 20 Temmuz 2015 Suruç Katliamı’nın ve 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da 2 polisin evlerinde kafalarına sıkılarak ölü bulunduğu olaylardaki siyasi provokasyon bulgularının hatırlanmasını ve bu olaylardaki iktidar ilişkilerinin daha sonra nasıl ortaya çıktığını herkesin internetten arama yaparak araştırmasını öneririm.
“Barış”ın ve “Erken Seçim”in sesinin sokak sokak örgütlenmesi, provokasyonlara karşı da hazırlık içerisinde olmamız gerektiğini iktidar, son Dünya Barış Günü’nde işkence eksenindeki saldırısıyla hepimize söylemiş oldu.
Toplumun seçim süreci ve sonrasına dair en hayati bu üç başlıkta, gerçekçi tek politik umudu; Emek ve Özgürlük İttifakı’dır.
Eylül sonunda ittifakın görkemli, umut ve cesaret verecek deklarasyonu ve buluşmasıyla önceliğine “Barış”, “Erken Seçim” ve provokasyonlara karşı toplumsal örgütlenmeyi koyarak başlamasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri yıllardır omuz omuza birlikte mücadele eden, birbirinin yoldaşı olan, gözaltılarda birbirinin kanını silmiş, birbirini kollamış ve en önemlisi de tarihsel devrimci bir mirası hala yüreğinde ve zihninde taşıyanlardır. Yani harekete geçmek için daha fazla zaman kaybetmesine gerek duyulmayan bir yakınlığı ve yoldaşlığı tarihsel olarak bağrında taşımaktadır.
Emek ve Özgürlük İttifakı’yla ve tarihsel kırılmanın yarattığı olanaklarda Demokratik Yaşam olasılığı ufuktadır.
*HDP Kadıköy İlçe Eşbaşkanı