M. Şehmus Güzel
Enflasyon Avrupa’da aldı başını gidiyor. Akıl almaz yollarla fiyatlar aylardan beri neredeyse iki günde bir artırılıyor.
Fransa’da yıllardan beri ilk kez enflasyon yüzde 5,8 ile 6,1 arasında dalgalanıyor. Bu enflasyonun ortalaması. Ücretlileri, emekçileri, emeklileri ve bütün dar gelirlileri birinci derecede ilgilendiren un, pirinç, makarna ve benzeri kimi temel gıda ürününün fiyatı yüzde 15 veya yüzde 20 artırıldı.
AB’de enflasyon ortalama yüzde on. Enflasyondan ciddi biçimde etkilenmeyen ülke kalmadı.
İngiltere’de fiyat artışlarının bu ay sonuna kadar yüzde 13’e ulaşması bekleniyor… İngiltere’de elektrik, doğal gaz ve benzeri ürünlerin fiyatlarındaki görülmemiş artış ve el yakan faturalar sonucu haftalardır süren “Don’t Pay UK (United Kingdom)” (“Ödeme Birleşik Krallık”) eylemler dizisi yanında son derece ciddi, kitlesel grevler de örgütleniyor. İngiltere’de emekçilerin eylemleri kitlesel ve kararlı olmalarıyla öteden beri dikkat çekiyor. Bu kez de. 1 Ekim 2022’den itibaren yüzde 80 zam getirilen elektrik ve doğal gaz faturalarının ödenmemesi için gösteri ve yürüyüşler yanında imza da toplanıyor.
Fransa’da kışın “çok soğuk”, sonbaharın “çok sıcak” geçeceği söyleniyor. Bu her yaz tatili bitiminde yinelenen bir söylem ama bu kez iş biraz daha ciddi. İşçi sendikaları konfederasyonları eylülde bir dizi gösteri düzenlemek için kolları sıvadılar. Enflasyondan, sürekli fiyat artışlarından birinci derecede etkilenen radikal tabanın dipten gelen bir dalga gibi fışkırması ve toplumsal hareketin başını çekmesi olasılığı da var. Birçok işyerinde grevler başlatıldı. Sarı Yelekliler’inkinden daha kapsamlı, daha sol, daha radikal eylemler bekleniyor.
Fransa’da ve diğerlerinde fiyat artışları durmuyor. Patronlar, devletlerüstü kocaman dev şirketler ise fiyat artırmak için her yola başvuruyorlar. İsyan ettirecek derecede.
Fiyat artırılmasında vurucu bir örnek olarak Fransa’da son günlerde gündeme giren bir meseleye değinmek istiyorum: Çaktırmamaya çalışarak, yanıltarak fiyat artırmak yolunun yeni biçimler alması, neredeyse her ürünü kapsaması.
Birkaç gün önceye kadar gözü kapalı satın aldığınız içeceğiniz bugün o günkü şişesinin neredeyse tıpkısı, aynısı gibi bir şişede sunuluyor. Fiyat aynı. Aynı fiyatı gören müşteri (eğer anımsıyorsa) “Aman ne iyi fiyatı artırılmamış” diye düşünüyor ve bir öncekinin neredeyse aynısı olan şişeyi otomatik biçimde alıyor. Müşteri elbette aynı tutardaki, aynı gramajlı malı aldığını sanıyor. Süpermarketteki koşturmaca içinde hepimizin yaptığı gibi müşteri şişenin üstündeki etikete bakmıyor, gramajın da fiyat gibi aynı olduğunu sanıp alıyor. Oysa bu şişe o şişeyi gören gözün hemen farkına varamayacağı ölçüde bir parça “daraltılmış, küçültülmüş” bir şişedir. Nitekim şişenin üstünde bir belki hemen farkedilmesin diye küçük harflerle 125 gram değil 115 gram yazıyor. Müşteri hafızasındaki görüntü ve alışkanlık sonucu bunu önce farkedemiyor. Farketmek üzere bir gayret de göstermiyor. Niye göstersinki, mademki fiyatı aynı. Süpermarketine güveniyor. Markasına güveniyor. Kimi müşteri belki içeceğinin alışılmıştan biraz erken bitmesi üzerine ne oluyor diye şişeye bir göz atınca meseleyi farkediyor. Belki.
Kimi üreticiye bu da yetmiyor: Kimi üründe miktar/ağırlık azaltılırken fiyatın yüzde on, onbeş veya otuz artırıldığı bile oluyor. Pek çok örneğini her gün görüyoruz.
Miktarı düşür! Fiyata dokunma!
Gramajı düşür! Fiyatı artır!
Vurgun!
Yasadışı bir mesele yok. Sistemin DNA’sında zaten bu var: Her şirket ürününe istediği ambalajı, şişeyi, kutuyu vesaireyi seçip istediği ağırlıkta, arzuladığı fiyatla sunabilir. Ama burada müşteriyi yanıltmaya, aldatmaya, kandırmaya yönelik bir yöntem izlendiği de sırıtıyor. Aynı fiyata satılan boyutu küçültülmüş dondurmanın da, tamamen doldurulmamış şişelerdeki kolaların da, 1 kg yerine 750 gramlık kutulardaki peynirin de fiyatı artırılmış oluyor. Kandırmacası dondurmanın üstündeki kiraz, kolalardaki şeker, peynirdeki tuz. Müşteriyi yanıltmaya yönelik bu yollar aynı zamanda yüz kızartıcı, üzücü, pes dedirtici.
Evet artık her şey apaçık ortada: Kimi patron, kimi şirket bir türlü doymuyor. Bütün yurttaşlar dar boğazlardan geçip çoluk çocuğuna iki lokma yedirmenin yollarını ararken bu patronlar, bu aç gözlü dev şirketler milyarları bulan kazançlarından bir bölümünü bile paylaşmaya yanaşmıyorlar. Yazıklar olsun!
İngilizcede bu yönteme shrinkflation (fransızca telafuzu şirinkflasyon) ismi takıldı. Oysa hiçbir şeyi “şirin” değil. Bir tür yanıltmaca. Bir tür manipülasyon. Müşterinin şuur altıyla ilintili bir kandırmaca.
Benzer şeyi, gramaj azaltılmasını, konservede, reçelde, çikolatada, sütte, suda, dondurmalarda, kolalarda, pirinçte, şipste, peynirde, zeytinde, makarnada ve daha pek çok şeyde yapıyorlar. Bu nedenle alışverişlerinizde etiketlere bakmayı unutmayınız.
Şirinkflasyon İngilizce shrink yani küçültmek, daraltmak fiilinden geliyor… Fransızcası rétrécir, réduire, diminuer. Fransızcada İngilizceden aynen çevrilince “réduflation” kelimesi uyduruldu. Réduction’dan. Fiyat indirimi için de kullanılan bu kelime azaltma, küçültme anlamına da geliyor. Fiili réduire. Günlük konuşma sırasında uzun uzun réduction yerine kısaltarak réduc denildiği için, kanımca “réduflation” yerine réducflation daha doğru olacak. Yakında uzmanlar konuşunca kesin karar verilir. Ak mı kara mı belli olur.
Fransa’da bu açgözlülüğe “inflation masquée” (“Maskeli enflasyon”) adını takanlar da oldu. Şimdilik tutmadı. “Maske” kelimesi korona belasıyla çekildiği ve bir an önce unutulmak istendiği için olmalı.
İsmi ne olursa olsun bu yöntemi öteden beri uygulayan birçok uluslarötesi/devletlerüstü şirket var. En başta gıda iş kolunda buldozer gibi önüne çıkanı “yutan”, dünyada tekelleşmeye doğru dört nala koşan Nestle. Sonra diğerleri, örneğin Lindt, Danone, vesaire…
Gidiş bu yönde. Nereye kadar?