Veysi Sarısözen
Şu “çakma” darbeyi önceden “haber” veren gazeteci var ya… Nam-ı diğer Fuat Uğur. Ondan yine haber var. Diyor ki, ordunun içindeki Amerikan casusu ‘FETÖ’cüleri’ ABD yeniden uyandırmış. Bunlar bir Yunan uçağını düşüreceklermiş, sonra bir Yunan adasındaki askerleri bombalayıp öldüreceklermiş, savaş çıkacakmış, ABD devreye girip, sonunda Türkiye’ye her istediğini yaptıracakmış, ardından YPG Rojava devletini kuracakmış, Güney Kürdistan bağımsızlık ilan edecekmiş, Türkiye Suriye’de işgal ettiği yerlerden çıkmak zorunda kalacakmış, Güney Kıbrıs ‘Kuzey Kıbrıs’a’ katılacakmış, bunun üzerine Erdoğan devrilecekmiş, Altılı Masa iktidara geçecekmiş, HDP’yle ittifak yapacakmış, böylece sıra Türkiye Kürdistanı’na gelecekmiş.
Hazret bu “dehşet öngörüye” karşı “ne yapılması gerektiğini” de yazmış haliyle. Karşımızda bir strateji dehası var. İlk adım olarak Şam’la “anlaşın” demiş. Ama asıl hedefi şöyle dile getirmiş: “Semerkand’daki Şanghay Zirvesi’ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katılması yeni bir uluslararası ilişkinin doğumunu müjdeleyecek Türkiye için.
Burada Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde tutumunu ilkeli ve doğru buluyorum.”
Hay aklınla bin yaşa.
Öngörü sihirbazının bu yazıyı yazdığı gün, şu haber medyaya düştü. Okuyalım:
“Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Kırım Daimi Temsilcisi Georgiy Muradov, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kırım’la ilgili açıklamalarına yönelik değerlendirmede bulundu. Muradov, “Ankara’ya öyle bir yanıt vermek lazım ki, taş taş üstünde kalmasın” dedi.
“Taş taş üstünde kalmasın” ne demek? Sihirbaz muhtemelen şöyle yazacak: Kripto ‘FETÖ’cü ABD casusları, tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, NATO ordusuna bağlı Deniz Kuvvetleri’nin iki gemisiyle Kırım’ı bombalayacak, savaş çıkacak, Rus ordusu Ayastefanos’a, yani Yeşilköy’e dayanacak, YPG fırsattır diyerek devlet kuracak, Barzani bağımsızlık ilan edecek, Kuzey Kıbrıs Kıbrıs Cumhuriyeti’ne iltihak edecek vs. Erdoğan devrilecek, Türkiye bölünecek…”
Çare?
Elbette çare Madrid bildirisi. Yazarımız, ister istemez, “Tayyip Erdoğan’ın NATO bildirisinde Rusya ve Çin’e savaş ilan etmesi “yeni bir uluslararası ilişkinin müjdesi olmuştur” diye yazacak. Ardından “ABD’nin Türkiye ile ilişkilerindeki tutumunu ilkeli ve doğru buluyorum” diye ekleyecek.
Kriz böyle bir şeydir işte. Seni fırıldağa döndürür. Kuzey Atlantik Paktı ile Şanghay İşbirliği Örgütü arasındaki masa tenisi maçında insanı patlak pingpong topuna çevirirler. Bir o çakar, bir diğeri çakar, iflahın kesilir.
O halde önce krizin sebebini arayacaksın. “Faiz sebep kriz sonuç” demeyeceksin. “Savaş sebep, kriz sonuçtur” diyeceksin. Pertavsızını Kürtlerle yürüttüğün savaşın üstüne çevireceksin. Bu savaş yüzünden krize yuvarlandın. Krizden çıkmak için bir NATO’ya, bir Şanghay’a kafanı vuruyorsun. “Kürdün kemiklerini torbalara doldurmama izin verin, Türkiye’yi size vereyim” diyorsun. Ezeli düşmanlardan Şam’la mı anlaşsam, İsrail’le mi diye yırtınıyorsun. Baktın olmuyor “Rum palikaryasıyla it dalaşına” kalkıyorsun. Arada ekonomin harabeye dönüyor ve iktidar yangın yerini soyup soğana çevirip, Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle “kaçmaya” hazırlanıyor. Belki de “seçimi kaybedersem Ahmet Şık beni yargılayacak” korkusuyla bir savaş patlatıp, Türkiye’nin tümünü yangın yerine çevirecek.
Oysa krizden çıkış tek bir karara bağlı. Öcalan’ı serbest bırakacaksın. O gün Kürdistan’ın bütün parçalarında elli milyon ayağa kalkar. “Ayağa kalkar” diyorum, “silahlı ayaklanmaya kalkar” demiyorum. Bu muazzam güç karşısında “ultra faşist” bir diktatör bile savaşı devam ettiremez. O gün barış ilan edilir. Öcalan “Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarının dokunulmazlığını özerklik temelinde kabul ediyoruz” der. En berbat bir iktidar bile bu çözüme razı olacaktır. Çünkü bu yolla Türkiye krizden çıkacaktır. Böyle bir çözüme razı olan Türkiye, bir anda sınırlarında dört parça Kürdistan’ın ve elli milyonluk Kürt halkının dostluğuyla çevrelenecektir.
Türkiye’yi mahva sürükleyen krizden çıkışın tek ve mutlak adımı İmralı kapısının açılmasıdır.
Türkiye açısından sonuç çok açık: Bu durumda hiç kimse “Kürt teröründen, bölünme tehlikesinden” söz edemeyeceği için faşist rejimin esbab-ı mucibesi de kalmayacaktır. Ya Erdoğan/Bahçeli iktidarı gidecek, bunlar kaderlerine razı olacaktır…
Ya da Erdoğan “yeniden Dolmabahçe mutabakatına dönecektir” diye yazacaktım ki, baktım radyoda Münir Nurettin “Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç” şarkısını okuyor.