Ey “Kürdün ne sorunu var” diyen ve bunca cehaleti sistemin eğitimiyle kazanmış olanlar, gördünüz mü yaşadıklarımızı? Ey kendi acısına yabancılaşmış, duyarsızlaşmış, kendi başına gelenlerin farkında olmayan, çıkar dışında gözü hiçbir şeyi görmeyen, her fırsatta mücadele edenleri hedef alanlar, rahat mısınız?
Kenan Kırkaya
İnsanlık tarihinde bazı fotoğraflar bellektir; savaşın acısını, yıkımını, utancını mıh gibi insanın yüreğine, beynine çivileyen kareler asla unutulmaz. Hepsi hafıza müzesinde, tarih sayfalarında yer edinmiştir
Bunlardan en çarpıcı ve unutulmaz olanı Vietnam savaşındaki yıkımı gösteren, dünyanın dikkatlerini Vietnam’a çeviren Napalm Kızı fotoğrafıdır. 1972 yılında çekilen fotoğraf, çırılçıplak, yanıklar içinde ve ağlayarak bombardımandan kaçan kız çocuğunu ve onunla birlikte kaçışan çocukları resmediyordu. Fotoğrafı çeken ve o anı ölümsüzleştiren foto-muhabiri Nick Ut bu fotoğraf ile Pulitzer Ödülünü kazandı, dünyanın dört bir tarafında o patlamaya ve yaşananlara ilişkin tanıklığını anlattı, seminerler verdi. 1955’te başlayan Vietnam savaşı bu fotoğraf çekildikten 3 yıl sonra sona erdi, geride bıraktığı utanç ve acı karelerle birlikte.
Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombasının yarattığı yıkıma, utanca ve acıya yine çekilen fotoğraflar ve görüntüler ile tanıklık etti insanlık. Mantar şeklindeki devasa patlama görüntüsü, kentlerin yerle bir olan resimleri, insanlığı bir daha asla benzer çılgınlıklara başvurulmaması için arayışlara itti. Ama ne o çılgınlıklar son buldu, ne de bu felaketlere son verildi. Üstelik bugün atom bombası ve silahlanma yarışı, güç odaklarının elinde insanlığın tepesinde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor, büyük bir tehdit ve tehlike olarak varlığını sürdürüyor.
Sırp Ordusu’nun 1995 yılında gerçekleştirdiği ve 8 binden fazla sivilin katledildiği Srebrenitsa Katliamının acısı ve yıkımını yine dünya halkları çekilen fotoğraflar sayesinde hissedebildi. Sıra sıra ve yan yana dizilmiş- insana savaşın, ölümün, kötülüğün sonsuzluğu duygusunu yaşatan- tabutlar bir daha asla unutulmayacak şekilde insanlığın belleğine yerleştirdi. Dünya savaşları, Hitler faşizminin yarattığı yıkım, bitmeyen İsrail-Filistin savaşı, yakın tarihte Afganistan ve Irak işgalleri, Libya ve Suriye’de süren iç çatışmalar, IŞİD’in yarattığı vahşet ve halen devam eden Ukrayna savaşı… Bunların tamamı yine fotoğraflarla, görüntülerle hafızalarda yer aldı.
Dünyanın dört bir tarafında vicdanları yaralayan, duyumsanan, insanı kahreden bu görüntülerden daha azını yaşamadı bu topraklar, bu coğrafyada yaşayan ezilenler ve ötekiler. Her gün bir yenisi eklenen fotoğraflardan oluşan acının albümü düştü payımıza. Katliamlar, sürgünler, tehcirlerin dile dökülemeyen, tarif edilemeyen kahredici ağırlığı hafızalarımıza işlendi. Halepçe katliamında binlerce Kürdün ölümüne neden olan saldırıdaki elma kokusu, hala ciğerlerimizi yakıyor. Neler yaşamadık ki… Halepçe’de bir annenin küçük bebeği üzerine kapaklanarak son nefesinin fotoğrafı. Roboski’de parçalanan insan bedenleri, battaniyelere sarılmış ve katır sırtında taşınan cenazeler. IŞİD katliamından kaçan Êzidî Kürtlerin toz duman içindeki yalnızlığı. Bir annenin hayatını kaybeden evladını buzdolabında muhafaza etme çaresizliği. Bir başka annenin 7 gün 7 gece cenazesinin sokak ortasında bırakılması, o cenazenin kaldırılmasına izin verilmemesi, yol kenarına gömülen cenazeler, toplu mezarlar; sırtından vurulan Kemal Kurkut, o kocaman gözleri üzerimizden ayrılmayan Ceylan Önkol, helikopterden atılan vatandaş ve daha niceleri… Sonsuz zulüm, sonsuz acı, büyüyen öfke ve hepsinden beteri kahredici yalnızlık duygusu. İşte şimdi acıların en ağırı ve vicdansızı yine bir fotoğraf karesiyle düşürüldü önümüze. 7 yıl önce hayatını kaybeden Hakan Aslan’ın cenazesi “adalet sarayından” bir koliye konularak ve bir çuvalın içine yerleştirilerek babasının kucağına bırakıldı. Baba Ali Rıza Aslan’ın dünyanın en ağır yükünü taşırken çekilmiş fotoğrafı uykularımızı kaçırmıyorsa, vicdanımızı kemirmiyorsa insanlığımızdan uzaklaşmışız demektir. Nasıl anlatılabilir, hangi sözler anlatabilir, hangi vicdan kaldırabilir bu tarifsiz acıyı?
Dünyanın bütün savaşları ahlaksızdır ama hiçbir ahlaksızlık bu kadar sıradanlaşmamıştı. Acılar ve yıkımlar elbette yarıştırılmaz ama acılar ve yıkımlar ayrıştırılmaz da. İnsan olmanın gereği; vicdan, merhamet, utanç, acı duygularının tamamı Vietnam’da, Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da yaşananlara karşı hissedenler Kürdün acısına yabancı. Ey Bosna’daki katliama, Filistin’de yaşananlara ağlayan dindarlar; ey Vietnam, Küba, Angola’da yaşananları bayraklaştıranlar Kürdün yaşadıkları karşısında neredesiniz? Ey “Kürdün ne sorunu var” diyen ve bunca cehaleti sistemin eğitimiyle kazanmış olanlar, gördünüz mü yaşadıklarımızı? Ey kendi acısına yabancılaşmış, duyarsızlaşmış, kendi başına gelenlerin farkında olmayan, çıkar dışında gözü hiçbir şeyi görmeyen, her fırsatta mücadele edenleri hedef alanlar, rahat mısınız?