Kürt coğrafyasında doğa yağması artarak sürerken, sular doğadan ve çiftçilerin kullanımından çalınıyor. Çalınan sular ise sermaye çıkarına bağlanarak, su havzalarının ortasına bile sanayi bölgesi yapılmak isteniyor
Yusuf Gürsucu
Batman Çayı havzasında yeni bir Organize Sanayi Bölgesi kurulma girişimleri sürüyor. Batman merkezin 4,8 km batısından akan Batman Çayı su havzası, bölge açısından jeo-politik ve ekonomik açıdan önemli bir yer tutmaktadır. Batman sınırları içinde bulunan ve su havzasını oluşturan akarsular, Dicle Nehri, Garzan, Batman ve Sason çaylarıdır. Batman Çayı’nı oluşturan ana kollar ise Kulp, Sarım, Zori ve Talorin çaylarıdır. Bölge açısından hem ekolojik hem de ekonomik önemi çok yüksek olan Batman’a içme ve kullanma suyu sağlayan havzanın, çay kenarlarındaki alanların organize sanayi bölgesi için tahsis edilmiş olması bölge açısından yaşamsal düzeyde büyük bir tehdit oluşturuyor.
‘Küçük Çin’
OSB kuruluşunun gerekliliğini işsizliğe çare olacağı iddiaları eşliğinde işleyen iktidar ve organlarının asıl amacı işsizliğe çare değil sermayeye yeni bir yağma alanı açmak olduğunu iktidar politikalarına bakıldığında açık bir biçimde görülmektedir. Bölgeyi ‘küçük Çin’ yapacağız sözleriyle adımların atıldığı bölgede ortaya çıkan sanayi girişimleri, Çin’de olduğu gibi yoğun bir emek ve doğa sömürüsüne işaret etmektedir. Bölgede uygulanan ekonomi politikaları ile zengin bir tarımsal alana sahip bölge kurulan HES ve barajlar ile suların, tarım arazilerinin petrol ve en son sanayi bölgelerine kurban eden uygulamalarla adeta çöle dönüştürülmektedir.
Batman Çayı
Batman Çayı, Batman ile Diyarbakır arasında doğal bir sınır oluşturmaktadır. Batman Çayı, Dicle Nehri’nin büyük kollarından biri olarak Dicle ile birleşerek en son Basra Körfezine dökülür. Türkiye baraj, HES, sanayi vb. alanlarda tutulan ve tüketin su nedeniyle alt havzada susuzluk nedeniyle üretim yapılamaz hale gelinmiştir. Yaklaşık olarak 115 kilometresi Batman il sınırları içinde yer alır. Batman Çayı üzerinde kurulan Batman Barajı inşasına 1986 yılında başlanmış, 2003 yılında 1. ünitede enerji üretimine geçilmişti. Toplam enerji üretim kapasitesi 198 MW olarak açıklanırken, 337 bin dekar sahanın sulanacağı belirtilmişti. Ancak baraj yıllar önce tamamlanmasına karşın sulama kanalları ve tesisleri göstermelik yapılanlar hariç halen inşa edilmemiş olması bölgeye yönelik yürütülen politikaların bir göstergesidir.
Çevre düzeni planı değiştirildi
Mardin-Batman-Siirt-Şırnak-Hakkâri, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (ÇDP) 09.09.2020 tarihinde onaylanmıştı. ‘Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği’ doğrultusunda planların yürütülmesinin sağlanması amacıyla hazırlandığı iddia edilen yeni Çevre Düzeni Planları değişikliği yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 16.08.2021 tarihinde onaylandı. Çevre Düzeni planlarında yapılan bu değişiklikle, özellikle bölgedeki köy sınırları içinde ihaleye çıkarılan maden alanlarının imar planları içine alınması ve demografik yapının değişimini amaçlayan binlerce hektar doğal alanın inşaat rantına açılması hedeflenirken, köylerde köylülerin kendi yaşam alanları için zaten görece zayıf olan inisiyatiflerinin tamamen ortadan kaldırılması sağlandı.
Tarımda istihdam en 50 bin kişi
Batman ilinde ilk Organize Sanayi Bölgesi, 1991 yılında 1000 dönüm alan üzerine kurulmuştu. 1000 dönümlük arsa tahsisleri tamamlandıktan sonra 1, 2, 3 ve 4. İlaveler yapılarak toplam OSB alanı 3.790 dönüme ulaşırken sanayi bölgesinde 113 işletme açıldı. Ayrıca Bölgemizde Gümrük Müdürlüğü ve Bilim Teknik Koleji bulunmaktadır. Tahsis edilen parsellerden, 84 firma üretimde, 36 firma inşaat aşamasında ve 3 firma ise proje aşamasındadır. Batman ilinde faaliyette olan ve toplam 323 dönüm üzerine kurulu bulunan 3 adet KSS’ de 555 işyeri mevcut ve bu işyerlerinde ortalama 2 bin kişi çalışmaktadır. İstihdam adına yok edilen araziler, bentler ardına hapsedilen suların özgür kalması halinde bölgede tarımsal istihdam potansiyeli en az 50 bin kişi olacaktır. Ancak iktidar tarafından bölgeye biçilen rol, Kürt köylüsünün kendi toprağında çalışıp üretmesi değil patronun işletmesinde köleleştirilerek emek sömürüsüne tabi tutulması yönündedir.
Tarım mı sanayi mi?
Su havzalarının tamamı koruma altında olmasına karşın bugüne kadar ‘ihtiyaç’ vb. nedenlerle havzalardaki sular imar, enerji, maden vb. ile sanayi üretimlerine bağlandı ve bu politikalar hızla sürüyor. Koruma statüsü kaldırılmış tüm havzalardaki sular, havzalar arası taşınmasının ve dış ticarete konu edilmesinin önünde yasal anlamda hiçbir engel kalmadı. Dere statüsüne dönüşen Dicle Nehri’nin Deve geçidi Barajına taşınma hazırlıkları da bu bağlamda başladı. Türkiye’yi enerji üretim santrallerinin kullandığı, sanayinin kontrolsüz biçimde yeraltından çektiği devasa miktardaki sular için iktidar organlarından ya da varlık nedeni bölgeleri sermaye yağmasına açmak olan kalkınma ajansları hiç bir veri paylaşılmazken, suyun yüzde 70’nin tarımda kullanıldığı savı ise inandırıcı olmaktan uzak işlenmeye devam edilerek sanayinin kili ve tüketici yüzü maskelenmektedir.
Su kardeşliğinde birleşmek!
Kürt halk önderi Öcalan’ın Ortadoğu halklarının geleceğinin su kardeşliği etrafında birleşmek olduğuna yönelik ortaya koyduğu yaklaşımlar sermayenin hayalleri ile temel temele zıt yaklaşımlardır. Bölgedeki köylülerin tarımsal üretimden uzaklaştırılmak yoluyla kentlerin varoşlarında birer ucuz emek gücü haline gelmesi hayal edilmektedir. TÜSİAD vb. sermaye yapılarının bir dönem bölgeyi mesken tutmuş olmalarını da bu bağlamda değerlendirmek doğru olacaktır.