HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu, eşzamanlı saldırılarla devreye konulan iktidarın Alevi ‘açılımı’nı değerlendirdi: Alevi örgütlülüğünün ortaklaştığı talepler, iktidarın sadaka girişimleri ile karşılanamaz. Aleviliği bir inanç olarak görmemekteler. Aleviler, seçimlere az bir süre kalmışken kendisine giydirilmek istenen dar bir elbisenin ne anlama geldiğini iyi okumaktadır
Hüseyin Kalkan
Malatya Belediye Başkanı Hamid Fendoğlu, 17 Nisan 1978 tarihinde adına gönderilen bir bombalı paketin patlaması sonucu gelini ve 2 torunu ile birlikte yaşamını yitirdi. Fendoğlu’nun öldürülmesinde Alevileri ve devrimcileri sorumlu tutan MHP’liler polis eşliğinde Alevlerin işyerlerine, evlerine ve mahallelerine saldırdı. Kendilerini savunmak isteyen yüzlerce Alevi gözaltına alındı. Saldırılarda 3’ü çocuk olmak üzere 8 kişi yaşamını yitirdi. 20’si ağır olmak üzere 100 kişi yaralandı ve yaklaşık 1000 işyeri tahrip edildi. Ancak hemen ardında Hamid Fendoğlu’na gönderilen bombalı paketin Makine Kimya Enstitüsü (MKE) menşeli olduğu laboratuvar incelemeleri sonucu ortaya çıktı. Aynı dönemde iki Alevi dedesine de MKE menşeli bombalı paket gönderildi. 1980 darbesine kadar Alevilere yönelik birçok saldırı ve katliam planı hayata geçirildi. Maraş, Çorum bunların başlıcalarıdır. Bu saldırılarla hem gelişmekte olan Kürt hareketi, hem yeni yeni boy veren demokrasi deneyimleri sindirilmek istendi. Bu dönemde Alevilere karşı saldıların başına çekenler Ülkü Ocakları’nda örgütlenmiş Türk milliyetçi hareketi idi. Bu atmosfer içinde 1980 darbesi geldi. 80 darbesi sonrası Alevilere yönelik saldıların öncülüğünü ve militanlığını siyasi İslamcı haraketler yapmaya başladı. Sivas Katliamı bu koşullarda yaşandı. Devlet güçleri Madımak önüne kurdukları barikatı kaldırarak katliamın gerçekleşmesini sağladılar. Türkiye ne bu katliamla ne de daha önce yaşanan Alevi katliamları ile yüzleşti. Bugünlerde seçim için Alevilere karşı yeni bir oyun sahnelenmekte.
Barış ve eşit yurttaşlık
Alevi kanaat önderlerinden ve HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu, son dönemde Alevi örgütlerine yönelik saldırılar ve yürütülmek istenen sürece dair şunları söylüyor: “İktidarın seçimler yaklaşırken Kürt sorunu gibi Alevi sorununu da amiyane tabirle ‘kaşımaya’ çalışacağı görülmektedir. Hem içerde şiddet-kaos ortamı yaratma hem de dışarıda Suriye’ye yönelik operasyonlarla bir sonuç elde etmeye çalışacaktır. Kürtlere yönelik hem içerde hem dışarda sürgit devam eden savaş politikasında ısrarın Türkiye halklarına nasıl kaybettirdiğini hep birlikte yaşayarak deneyimliyoruz. Aleviler açısından Türkiye’nin barış içerisinde eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir ülkede yaşama arzusu iktidarın sürdürmek istediği bu savaş politikasına ters düşmektedir. O yüzden Alevilerin bu duruşuna karşı aslında saldırılar 2012 yılından bu yana kamuoyuna da yansıyan farklı tarihlerde ve farklı illerde 40 (kırk) vaka gerçekleşmiş, tehditler, ev ve işyerlerinin işaretlenmesi gibi girişimler kesintisiz devam etmiştir. Bu saldırıların devam etmesinin bir nedeni saldırganların cezasız bırakılması, bir nedeni tarihten gelen Aleviler hakkında olumsuz söylemlere inanılarak düşmanlığın beslenilmesi, bir nedeni de Alevilerin demokrasi, eşitlik ve barış gibi evrensel değerlere sahip çıkmasının iktidar odaklarını rahatsız etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumun sadece bu iktidar dönemi için değil, geçmiş iktidarlar ve hatta Cumhuriyet öncesi dönemler için de geçerli olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla Alevilerin 1980 sonrası kentleşmenin artması ile birlikte ibadethaneleri olan cemevleri etrafında örgütlenmeleri ve taleplerinin görünür kılınması bugünkü iktidarın tekçi anlayışına ters düşmesi nedeniyle birçoğu devlet destekli saldırıların olması bizleri şaşırtmamaktadır. Ancak, bütün bunlar Türkiye’de demokrasi güçlerinin birlikte hareket edebilme kabiliyeti ile aşılabilecek meselelerdir.”
Sopa ve havuç politikası
Ali Kenanoğlu, iktidarın seçimleri kazanmak için her türlü oyuna başvuracağını belirterek, Alevi örgütlerine yönelik saldırıları ve ziyaretleri havuç-sopa politikasına benzetiyor. Kenanoğlu, iktidarın bu pratiği ile ilgili şunları belirtiyor: “Ankara’da Alevi örgütlerine yönelik saldırıların ardından Hüseyin Gazi Türbesi ve Hacı Bektaş ziyareti ile birlikte sonraki açıklamalarında yer alan cemevlerindeki dedelere maaş bağlanması, cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin devlet tarafından karşılanması gibi hazırlıklar içerisinde olduğunun kamuoyuna sızdırılması havuç politikasını hayata geçirmek istediğini göstermektedir. Ancak, Alevi örgütlerinin bu girişimleri dikkatli okuyacağını, açık bir ifadeyle söylersek kanmayacağını düşünüyorum. Çünkü Alevi örgütlülüğünün günümüze kadar geliştirdiği ve ortaklaştığı talepleri iktidarın sadaka girişimleri ile karşılanamaz. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri Anayasal ve yasal güvencelerle karşılanmadan palyatif adımlarla bir neticeye bağlanamaz. İktidarın bu girişimlerinin Aleviler nezdinde bir karşılık bulmayacağını çünkü Alevilerin taleplerinin Alevilerin temsiliyetleri ile oluşacak ortak bir platformda ciddiyetle ele alınması ve ortaya çıkan sonuca göre çözüme kavuşturulması ile mümkün olabileceğini düşünmekteyim.”
Boya-badana desteği!
Ali Kenanoğlu, normal koşullarda bir cumhurbaşkanının cemevini ziyaret etmesinin olumlu olduğunu ama bunun seçime giderken ve Alevi seçmeni etkilemek için yapılmasının samimiyetsizlik olduğunu söylüyor. Kenanoğlu, bu yaklaşımı şöyle eleştiriyor: “Cumhurbaşkanı’nın bu iki ziyareti bütün yaşananlardan bağımsız bakıldığında elbette olumlu karşılanması gerekirken, Aleviler açısından kıymetli görülmemesinin arka planında samimiyetsiz yaklaşımın görülmesidir. Bu ziyaretler öncesi yaklaşık 2 yıldır İçişleri Bakanlığı aracılığı ile Türkiye’deki 1600’e yakın cemevine ziyaretler yapılmış, sözde Alevilerin talepleri-istekleri alınmış ve bunların karşılanacağı yönünde çalışmalar yapılacağı söylenmiştir. Cumhurbaşkanı’nın bu iki ziyaretinin bir final niteliği taşıması planlanmıştır. Ancak, istenilen atmosfer kendileri açısından negatiftir. Cemevlerinin ziyaretlerinde karşılanacağı söylenen taleplere bakıldığında; bakım-onarım, boya-badana, masa-sandalye gibi herhangi bir mekânın malzeme ihtiyacının karşılanmasına yönelik indirgemeci bir yaklaşım görüyoruz. Bu ziyaretler esnasında cemevlerinin büyük çoğunluğunun cemevlerine ‘ibadethane’ statüsü tanınması taleplerinin ise görmezden gelindiği, ziyaretleri yapanlarca bu taleplerinin kendilerinin boyunu aşacağı yönünde açıklamalarda bulunmuşlardır. Cemevlerinin statüsüne yönelik kanuni bir düzenleme yapılmadan bu ziyaretler ve sadaka yaklaşımı ile bir sonuç alınamayacağı ortadadır. Ancak, seçimler yaklaşırken bu ziyaretlerin sıklaşması Aleviler arasında oya dönüşebilecek bir kırılma yaratabilir miyiz beklentisi ile hareket edildiğini göstermektedir ki cüzi de olsa Aleviler arasında bir kafa karışıklığına sebep olabilme riski de taşımaktadır.”
Cemevleri ve iktidar
Alevi örgütlerine yönelik saldırılarla eşzamanlı yeni bir Alevi açılımından söz edilmeye başlandı. AKP’ye yakın kalemler devreye girdi ve açılımın ayrıntılarını açıkladılar. Ali Kenanoğlu bu açılımın bir kere daha Alevileri yok saymak olduğunu düşünüyor: “Alevilere yönelik planları Abdülkadir Selvi’nin yazısından öğreniyoruz. Özetle; cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin karşılanacağı, cemevlerinde görevli dedelere maaş bağlanacağı, orada hizmet yürüten bir görevliye maaş bağlanması, cemevlerinin imar planlarında özel bir sembol ile gösterilmesi gibi birtakım hakların verileceği söylenmektedir. Ancak, aslında tek bir şey söylenmektedir. ‘Cemevleri ibadethane değildir’ denilmektedir. Aynen Kürt kimliğinin inkârı gibi Alevi inancının resmiyette yer bulamaması, tekçi anlayışın vücut bulan halidir bütün bu yazılanlar ve söylenenler.”
Bir inanç olarak Alevilik
İktidarın Aleviliği bir inanç olarak kabul etmek istemediğini, bunun bugünün değil, Cumhuriyetin bir sorunu olduğunu belirten Ali Kenanoğlu, Alevilikle ilgili çalışmaların ilgisiz bakanlıklara havale edilmesine nasıl bakmak gerektiğini şöyle açıklıyor: “Bu çalışmaları yürütmek için üç bakanlık görevlendirilmiş, İçişleri, Adalet ve Kültür Bakanlığı. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı bu çalışmalarda yok. Neden yok olduğu anlaşılır bir şey çünkü Türkiye’nin kuruluş paradigması tek millet ve tek inanç mekanizması üzerinde şekillenmiştir. Aleviliği bir inanç olarak görmemektedir. Bunu söylerken biz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilerek yerine ‘İnanç Hizmetleri Başkanlığı’ kurulmasını ve Alevi inancının da bu kurulda temsiliyet bulmasını sunmaktayız. Ancak görülen o ki Aleviliğe İçişleri Bakanlığı bir dernek statüsünde, Kültür Bakanlığı ise bir Kültür Merkezi şeklinde yaklaşmak istemektedir. İktidarda olan Sünni inancın temsilcisi AKP zihniyetinden, farklı inançlara eşit davranmasını beklemek biraz ütopik bir yaklaşım olur. İktidarın Alevilerin hak ve taleplerini evrensel hukuk veya laiklik temelinde karşılaması kendini inkâr anlamına gelir. O yüzden Kültür Bakanlığı’nı devreye sokması Aleviliğe folklorik bakışının eseridir. Kendine oy veren tabanını karşısına alarak kırmızı çizgilerini değiştirecek veya ezberleri bozacak başka bir adım atamayacağı ortadadır.”
Alevilik ve güvenlik sorunu
Son günlerde anlaşıldı ki Alevi açılımının koordinatörü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Alevi sorununu İçişleri Bakanı’na koordine ettirmek bile soruna bir güvenlik sorunu olarak baktığını göstermektedir. Soylu, Erdoğan’a uygun bir Alevilik inşa etmek için adımlar attı. Alevi örgütlerine yönelik saldırılar için ise yine uygun failler buldu. Kenanoğlu bu gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: “30 Temmuz 2022 tarihinde Ankara’da üç Alevi örgütüne ve bir köy derneğine yapılan saldırıların ilk anından itibaren hem İçişleri Bakanı hem de emniyetin yetkili birimleri tarafından kamuoyuna çelişkili ve yanıltıcı haberler servis edilmeye başlanmıştır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘Eski Türkiye’nin ayak izlerine rastladık’ cümlesi ile birlikte yandaş medya ve trol ordusu tarafından cemevlerine yapılan saldırıların sol/sosyalist devrimci örgütlerle bağlantısı olduğunu ima eden asılsız ve provoke edici kampanya yürütülmüş ve ulusal medyada dahi gerçek dışı haber olarak tüm Türkiye’ye yayılmaya çalışılmıştır. Ancak, saldırgan Ahmet Ozan K.’nın basına da yansıyan ifadelerinde görüleceği gibi saldırganın bir sol veya devrimci örgütle bağlantısı olduğuna dair ne soruşturma dosyasında ne de mahkeme tutanaklarında hiçbir ibare geçmemektedir. Saldırgan Ahmet Ozan K. cebir ve tehdit suçları ile ilgili TCK 115/1’den tutuklanmıştır. İçişleri Bakanı’nın iddia ettiği gibi bir örgüt bağlantısı var ise tutuklama örgütsel maddelere göre yapılmalıydı. Ancak her zamanki gibi, elinde bir delil veya mahkeme kararı olmadan kamuoyunu yanıltıcı beyanatlarda bulunarak hem bir provokasyon ortamı yaratmak hem de saldırganın varsa asıl bağlantılarının ortaya çıkmasını perdelemek amacı taşıdığını söylemek mümkündür.”
Alevilik aşkı ve seçimler
Ali Kenanoğlu, tam seçim arifesinde canlanan bu Alevilik aşkının, Aleviler tarafından iyi okunduğunu söylüyor. Kenanoğlu, şunları söylüyor “Türkiye’de Alevi örgütlülüğü tarih boyunca yönetilenler tarafından inkâr ve asimilasyona maruz bırakılan, katliamlara uğratılan bir inancın birikimleri üzerinden kendini var etmeye çalışmıştır. Sadece inanç anlamında değil ciddi bir siyasal bilincin sürekliliğini de kendine rehber edinmiştir. Türkiye’de yaşatılmak istenen anti-demokratik uygulamaların hepsine karşı direnç sergilemiş ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadelesini ortaya koyarak inancını, geleneklerini, haklarını sahiplenmesini bilmiştir. Aleviler, iktidar erki tarafından atılmak istenen bu adımların yıllarca sürdürülen mücadelelerin sonucunda yaşanan sıkışmışlığa bir yol açma çabası olduğunu, seçimlere az bir süre kalmışken kendisine giydirilmek istenen dar bir elbisenin ne anlama geldiğini bence iyi okumaktadır.”