Ercan Kaplan
Kendi yaşamından gelenleri içe dokunan bir yalınlıkla işleyen Ali Eşref Dervişyan, Kor Kitap tarafından geçen yıl yayımlanan “18. Hücre” isimli romanında geniş bir ailenin bir gece koyuluğunda yaşamdan uzak, sandık kadar odada uzun bekleyişini anlatır. Aylar süren uzun işkenceli bekleyiş direnmelerin tanıklığını da getirir.
Çevirisini Haşim Hüsrevşahi’nin yaptığı, muhalif olanların kilit altında hücrelere doldurulduğu Şah döneminin muhtemel son dönemlerinden bir zamanı anlatan roman, ezenlerin acımasız tiranlığıyla karşılar okuru.
Umudun eksik gediğini kapatmak
Yoksul, çilekeş bir ailenin çocuğu olarak dünyayı kucaklayan Ali Eşref Dervişyan, kendi hayatından süzülüp gelen yoksulluğu, yaşama telaşesini ve en önemlisi onun yoksulluk üreten zıddına karşı koyuşunu “18. Hücre” roman çalışmasında Kemal isimli karakter ile hayata geçirir. Kemal, yoksulluğa bağdaş kuran ailenin en büyük çocuğu olarak yaşam ağırlığını sırtında taşıyan ailesinin kolu kanadıdır.
Ferah bir umut
Şah döneminin yaşamın aydınlığını karartan günleri… Derin bir yoksulluk çeken geniş bir aile. Hallaç bir baba, gündelik ev işlerine giden bir anne, Kemal’le hayatını birleştiren Nergis, çocuk bedeniyle ağır yaşam yükünü çeken kardeşler yoksul yaşamın yörüngesinden çıkaramaz aileyi. Yaşamlarını adeta yoksulluk örgütler, Kemal ise nesiller boyu taşınan yanlış bilinci doğruya çevirmek için mücadele eder. Umutsuzluğun kendisinden fersah fersah uzak olduğu ferah bir umutla şartlara müdahale edip mücadeleyi bilince çıkarır. Kitabi bilgileri ise yaşamda sınar, kor demirlere su verilmiş çelikleşmiştir artık.
Kırlarda kardelen çiçeği
Yaşamı zulme karşı örgütleyen komünist partinin bir neferi olan Kemal, umudunun ifadesini bulduğu komünist partiyle bir başka hayata uyanmıştır artık. Şah zulmüne ancak onun sınırlarına hapsolmayan bir siyasi çizgiyle diz çöktürüleceğine inanan komünist partinin kırlarda direnen kardelen çiçeğidir artık.
Elini alnına dayayan anılar
Yoksul bir kondu, eşyalara sinen yoksunluklar, dolmayan bardaklar, açlığı kaşıklayan, susuzluğu içenler hep birlikte küçük bir odada, Kemal’in yokluğunda elini alnına dayamıştır anılar. Babaannenin boşluğa dini telkinleri, çocukların durgunlaşan oyunları, anne babanın aklının çengelindeki sorular, uzunca bir yol yürütür yoksul konduda düşüncelere.
Özgürlüğe uzun yürüyüş
Bambaşka bir hayata erişmektir Kemal’in isteği. Ne kırlar ne sunaklar ne koyaklar bağrı açık, ayak çarıksız geçilecektir artık. Hayatının tümcesi bolca umutla yargılamıştır umutsuz kelimeleri. Rahat döşeksiz, bedensel rahatlıklardan imtina edilişler umut patikasında bir parke taşı olmuştur artık. Hayallerinde nehirler ne çok menderesler çizmiş denizlere akmış, sonrası okyanuslara. Umutlar okyanuslarda kulaç atmıştır.
Umutsuzluğun çıtı çıkmaz
Rejim, fellik fellik aradığı Kemal’i bulamayınca bunun yenilgi acısını ailesinden çıkarmaya koyulur. Türlü işkence uygulamaları ailenin önüne serilir. Patlayan tabanlar, yarılan kaşlar, ölümcül kaba şiddet, elektrik akımlarına kaptırılanlar işkencenin nişanesi olur. İzbe, karanlık hücrelerden çıkış ise Kemal’in ölmezliğin bağrına ulaşmasıyla olur. Kemal, umutsuzluğun çıtının çıkmadığı bedeninden Nergis’e, yeni doğan çocukları Sepideh’e ilişecek yeni bir umut filizi bırakır.
Ali Eşref Dervişyan kimdir?
İran’ın Kirmanşah şehrinde 1941 yılında dünyaya gelen Ali Eşref Dervişyan, “Bu Vilayetten” öyküsü ve politik mücadelesinden dolayı üç kez kilit altına alınır. Kilidi kırıp özgürlüğünü sağlayan ise kendisinin de parçası olduğu bir halk hareketi isyanıdır.
Saddam Hüseyin döneminde gerçekleştirilen Enfal Katliamı’na dair görüntüleri izlemesiyle bedeninde inme meydana gelir ve tekerlekli sandalyeye mahkûm olur. Uzun, tekerlekli sandalyeli yıllar, 2017’nin güz mevsiminde hayat sahnesinden çekilmesiyle sona erer.
Dervişyan’ın her ne kadar eserlerinin tamamına ulaşamazsak da halkın sorunlarına, yaşadığı keşmekeşliğine toplumsal bir bakışla kalem oynatan yazar olarak anlattıklarının yaşamın harcıyla karılmış olması olanca gücüyle kendisini gösterir. Şah yönetiminin resmi görüşüne uymayan, ona karşı bir yerde duran Eşrefyan’ın kendisi de dönemin tiranlığına maruz kalarak dört duvar, demir kapılar ardında kalır. Yazarlığının esini halkın isyanıyla özgür yaşama geri döner. İran edebiyatında birçok edebi türde eser veren Eşrefyan, edebiyat çevrelerince İranlı Charles Dickens olarak da anılır.