Yakın zamanda çıplak arama, gelişen toplumsal tepkilerden dolayı yasal bir makyaj ile uygulayıcının keyfi tutumunu kaldırmadan, özüne ve şekline dokunulmaksızın kelime değişikliği ile ‘’detaylı arama’’ olarak tarif edilmiş olsa da yapılan yasal düzenlemeye rağmen konu halen çıplak bir sorun olarak gündemimizde
Av. Sevda Çelik Özbingöl*
Toplum olarak hiçbir dönemde olmadığı kadar hukuk enstrümanları eliyle toplumun dizginlenmeye ve toplumsal muhalefetin bastırılmaya çalışıldığı bir dönemi yaşamaktayız. Bununla beraber de kolluk eliyle işlenen ve infaz sistemimizden kaynaklı önemli hak ihlalleri karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunlardan en önemlilerinden biri de çıplak arama ve her gün yeni bir mağduriyet haberi ile gündemde olmaya devam ediyor. Son olarak SKM MYK üyeleri Deniz Aktaş ve Ebru Yiğit’in çıplak aramaya maruz kaldığını öğrendik. Uygulaması gündeme geldi. Yer yer gözaltı haberleriyle gündeme gelse de hem iç hukukumuzda hem de uluslararası hukukta, hakkında önemli düzenlemelerin yapıldığı, Anayasa Mahkemesi ve AİHM nezdinde de birçok dava ve karara konu edilmiş önemli bir sorundur, çıplak arama…
Kollukta ve cezaevlerinde yapılacak aramalar, uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş olsa da uygulama içerisinde ve mevcut yasal düzenlemelerde belirsiz tariflerle uygulayıcının ve özellikle siyasi iktidarın keyfi politikalarına terk edilemeyecek kadar önemli bir mağduriyet başlığıdır. Yakın zamanda çıplak arama, gelişen toplumsal tepkilerden dolayı yasal bir makyaj ile uygulayıcının keyfi tutumunu kaldırmadan, özüne ve şekline dokunulmaksızın kelime değişikliği ile ‘’detaylı arama’’ olarak tarif edilmiş olsa da yapılan yasal düzenlemeye rağmen konu halen çıplak bir sorun olarak gündemimizde. Adının değişmiş olması uygulamada hiçbir olumlu değişiklik yaratmamıştır.
Uzunca bir süre basına yansıyan birçok mağduriyete rağmen, resmi mercilerce çıplak aramanın olmadığı iddia edilmiş ve sonrasında; “Hükümlü veya tutuklunun üzerinde kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde” diye tarif edilip nasıl ve ne şekilde yapılacağı da ayrıntıları ile tanımlanmıştır. İstisnai bir uygulama olarak tarif edilmesine rağmen artık karşımıza yaygın bir cezaevi uygulaması olarak çok sıklıkla çıkmaktadır. Uygulanma koşulları arasında makul ve ciddi emareler gerektirdiği belirtilse de uygulayıcının insafına bırakılmış ve rutin hale gelerek cezalandırma aracı olarak kullanılan bir ihlaller zincirinin parçası haline gelmiştir.
Cezaevine girip de bu rutin uygulamayı yaşamayan nerdeyse hiç kimse yoktur. Lakin durum cezaevlerinin ötesine çıkmış ve artık kolluk aşamasında da sıklıkla duyduğumuz örneklerle uygulama alanı genişletilmiş bir ihlal olarak da karşımıza çıkmaktadır. Kolluk ve cezaların infazı ve uygulanmasından sorumlu personel söz konusu yasal mevzuatın mevcut uygulayıcıları olarak bu süreci hukuka ve tüm insan hakları hassasiyetlerine ve toplumsal muhalefete rağmen mağduriyetleri büyüterek uygulamayı sürdürmektedirler. Hukuk sistemimizin denetleme mekanizmaları bu alanlarda maalesef siyasallaşmış etkilerle işletilmemektedir.
Taraf olduğumuz uluslararası mevzuat da aramaların tarifi ve tanımları ayrıntılı şekilde yapılmıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında 2 Sayılı Tavsiye Kararında ve Mandela Kuralları olarak da adlandırılan Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları’nda konuyla ilgili düzenlemeler mevcut. ‘’Aranan kişiler, arama yöntemleri nedeniyle küçük düşürülmemelidir” hususu sıklıkla zikredilirken, Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları’nda‘’ Aramalar, insanlık onuruna ve aranılanların mahremiyetine saygılı olacak şekilde ve aynı zamanda ölçülülük, yasallık ve gereklilik ilkeleri çerçevesinde yürütülür.’’ şartı da bir zorunluluk olarak belirtilmekte iken AYM ve AİHM kararlarıyla da çıplak aramaya dair önemli kriterler belirlenmiştir. İç hukukumuzda ise, Kollukta Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nde, 5275 sayılı kanun ve Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik’le düzenlenmiştir.
Birçok Anayasa Mahkemesi kararında, tek başına çıplak aramanın hak ihlali olarak tarif edilemeyeceği belirtilse de çıplak arama yapılması hükümlü ve tutuklular açısından uygulama şekli itibarı ile birçok kararda kötü muamele yasağını ihlal eden bir durum olarak tarif edilmiş, çıplak arama usulü ve sıklığı kötü muamele yasağının ihlal edilmesine sebebiyet verebilir tespitleri yapılmıştır.
AİHM kararlarında ise bazı zorunluluklardan kaynaklı çıplak arama yapılabileceği belirtilse de aramaların usule uygun şekilde yapılması ön koşulu belirtilmekte, birçok kararda demokratik toplum gerekliliklerine atıfta bulunulur iken, mevzuata uygun yapılmayan aramalara karşı direnmelerin cezai veya disiplin yaptırımına uğraması da farklı kararlarla AİHS 3 Md ve 8. Md kapsamında hak ihlali olarak tespit edilmiştir.
Ulusal ve uluslararası metinler ile AİHM ve AYM kararlarında çıplak aramanın şekli ve sınırlarının, tarifinin yapıldığı şekilde ve koşullarda yapılabileceği kabul edilmiştir. Ancak, tüm bu metinlerde, AYM ve AİHM kararlarında belirtilen ve dikkat çekilen hususlar, çıplak arama yapılır iken gereklilik, zorunluluk, ölçülülük ve orantılılık hususlarına riayet edilmesidir. Ancak her dinlediğimiz çıplak arama mağduriyeti anlatımlarında, yasalarda belirtilen şartlar gerçekleşmeden ve yasal zorunluluklara uyulmadan, daha önce münferiden karşılaştığımız çıplak arama mağduriyetlerinin hemen her cezaevinde ve artık kolluk aşamasında da uygulanmakla, sistematik ve yaygın olarak hükümlü ve tutuklulara ve zaman zaman ziyaretçi statüsündeki aile bireylerine karşı dahi uygulanarak, pek vahim bir aşamaya ulaştığıdır.
Çıplak bir gerçek ve detaylı bir hak ihlali başlığı olarak gündemimizde yer alan çıplak aramaya dair, keyfi tutumları ve ihlalleri önlemek için işlemi uygulayan personelin isimlerinin de tutanak altına alınması gerekliliği de yasal bir zorunluluktur. Bu temelde kanuna aykırı emri uygulayan da emri veren de aynı suçu işlemiştir ve koşulları oluşmadan her ne sebeple olursa olsun bu işlemleri gerçekleştirenler ceza yasası kapsamında yargılanabileceklerdir.
Benzer birçok mağduriyet anlatımından, AİHS Md.3- “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” Şeklinde açıkça belirtilen amir hükmünün birçok karar ile de hüküm altına aldığı üzere ihlal edildiğini ve bu tip uygulamalar devam ettikçe önümüzdeki süreçte ülke olarak karşımıza yeni ihlal kararları ile çıkacağının bilincinde olmalıyız. Bu temelde tüm hak ihlallerinde olduğu gibi, arama süreçlerinin kanuna uygun olarak işletilmesi sağlanmalı, temel insan haklarını ve insan onurunu esas alacak şekilde bir düzenleme yapılmalı ve ihlallere karşı da etkili denetim mekanizmaları hayata geçirilmelidir. Çıplak arama uygulamasının son bulması için de bulunduğumuz her yerde mücadelemizi sürdüreceğiz.
*HDP Kadın Meclisi Üyesi