DBP Eşbaşkanı Saliha Aydeniz, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlaması durumunda özgürlüklerin önünün açılacağını belirterek, tüm kesimlerin tecride karşı mücadeleyi yükseltmesi gerektiğini söyledi
AKP’nin, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile birlikte Federe Kürdistan Bölgesi’nde 17 Nisan’da başlattığı savaşı, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yayma arayışları sürüyor. Diplomatik ziyaretlerle savaşa onay isteyen AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, sonuç alamayınca Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile saldırılarda bulunuyor. Zap, Metîna ve Avaşîn’de istediği sonucu alamayan Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıdan seçim zaferi çıkarmaya çalışıyor.
Federe Kürdistan Bölgesi’nde devam eden savaş, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırlar ve iktidarın ısrar ettiği savaş konseptinin sonuçlarını Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Saliha Aydeniz ile Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Müjdat Can’ın sorularını yanıtladı.
Suriye iç savaşının ardından Cumhurbaşkanı Beşar Esad karşıtı tutum alan ve paramiliter güçleri destekleyen Erdoğan, gelinen aşamada “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok” ifadelerinde bulundu. Erdoğan’ın Suriye politikası nasıl bir aşamaya geldi?
AKP-MHP iktidarı, geleceğini, devamlılığını, iktidarını savaş politikalarına bağlamış durumda. Halklara siyasal, ekonomik, sağlık ve eğitim gibi ihtiyaçlarda vaadi kalmayan AKP-MHP, yaptığı ittifakla faşizmi kurumsallaştırarak ayakta kalmaya çalışıyor. Nereye giderse gitsin, Kürt düşmanlığı üzerinden kendini ayakta tutmaya çalışıyor. Bundan dolayı Kürt sorununun çözümsüzlüğünü güvenlikçi politikalar, sınır dışı operasyonlarla, katliamla, işgalle, ilhakla, talanla süreklileştiren bir iktidar gerçekliği var. Bu ittifakın Kuzey ve Doğu Suriye saldırısı ve savaş planları üzerinden Esad ya da Şam ile yapacakları diplomatik görüşmelerin zemininde de yine Kürt sorununun çözümsüzlüğü yatıyor.
2011’den beridir ‘Katil Esad’ diyerek söylemedik bırakmayan, oradaki çetelerle işbirliği kuran, bir taraftan Kürtlerin statüsünü yok etmeye çalışan, bir taraftan da Suriye’yi dağıtmaya çalışan bu iktidar ne hikmetse bugün Suriye ile diplomatik ilişki geliştirmek için çalmadığı kapı kalmadı. Gitmediği yer kalmadı. Vermediği taviz kalmadı. Verilen tavizler, ülkenin demokrasisi, ülkenin ekonomisi, Kürt halkı ile Türk halkının birlikte yaşamasının zeminin yok edilmesidir. Bu politika Suriye’nin bütünlüğünü koruma politikası değildir. Savaş planlarına karşı Türkiye toplumunun, Türkiye halklarının, muhalefetin, insan hakları kurumlarının, derneklerin, kadın hareketlerinin buna karşı çıkması gerekiyor.
Erdoğan Tahran’da da Soçi’de de onay alamadı. Ancak Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine saldırılar sürüyor. Uluslararası sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürtler Ortadoğu’daki halklara yeni bir yaşamı, alternatif bir yönetim modelini sundular. Sayın Abdullah Öcalan’ın Kadın Özgürlükçü, Ekolojik ve Demokratik paradigması çerçevesinde oluşturduğu yönetim şekli Rojava’da bugün ete kemiğe büründü ve Ortadoğu’ya yüzyıllık kaos ve savaş zemininden çıkma alternatifi sundu. Bu alternatif, kapitalizmin, hegemonik devletlerin kirli çıkarlarına ters düşün bir alternatif. Bu sessizlik bu yüzdendir.
Federe Kürdistan Bölgesi’nde savaş sürüyor, sonuç alınmış değil. Kuzey ve Doğu Suriye’den zafer çıkar mı?
Yüzyıllık devlet geleneği, ret, inkar ve asimilasyon politikası üzerine kendini kurgulayarak varlığını sürdürdü. Ancak 50 yıldır sınır ötesi operasyonlarla, katliamlarla, doğa talanlarıyla bitiremediği Kürt halk gerçekliği var. Onlarca iktidar bu yöntemleri denedi ve sonuç alamadı. 2022 Nisan ayından bu yana Başur Kürdistan’ına dönük yürüttüğü savaşta da sonuç alamadı. Burada sonuç alamadığı için Rojava Kürdistan’ına saldırmayı hedefliyor. Sonuç alamayacak.
Kuzey ve Doğu Suriye’ye olası bir saldırı, Türkiye açısından sonuçları neler olur?
Bugün Başur’da bir sonuç alamayan, oradaki mücadeleye toslayan AKP-MHP, iktidarını devam ettirmek için başka bir yere savaş açma ihtiyacı duyuyor ve bunu Kuzey ve Doğu Suriye’de devam ettirmeyi planlıyor. Ancak Kobanê özgürleştiği zaman nasıl ki halk Kobanê etrafından kenetlendiyse, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yapılacak bir savaşa karşı da ciddi bir sahiplenme olacaktır. Bunu çok net ifade etmek gerekiyor; böyle bir savaş gerçekten Türkiye’nin daha çok kriz ve kaoslarla karşı karşıya kalması ve içinden çıkılamaz bir sürece girmesine neden olur. Türkiye halkları buna karşı çok net duruş sergilemeli. Savaştan bir demokratik zemin açığa çıkmaz. Kuzey ve Doğu Suriye’deki savaşa sesini yükseltmeyen her kesimin şunu bilmesi gerekir; Kürt halkı bugün kendi özgürlüğü için mücadele yürütmekte ama aynı zamanda Türkiye’nin demokrasisi için de mücadele ediyor. Türkiye halklarının bunu görmesi gerekiyor. Bu savaşın ceremesini, bu savaşın yükünü emekçiler, kadınlar ve Türkiye halkları çekecektir. Bu savaş çözüm değildir, daha çok bataklığa ve krize sebep olacaktır.
Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren iktidar, İmralı Adası’nda tecridi de her geçen gün derinleştiriyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 18 aydır haber alınamıyor. Tecrit politikası iktidar ne amaçlıyor?
İmralı’da tecrit durumu 24 yıldır yaşanıyor ama son 7 yıldır mutlaklaştırıldı, derinleştirildi. İktidar tecritle, savaş ve kaos ortamını derinleştirmek istiyor. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan 7 Ağustos 2019’da avukatlarıyla yaptığı son görüşmede, ‘Eğer imkan oluşturulursa, bir haftada bu sorunu çözerim’ iradesini ortaya koydu. İktidar ise bu iradeye karşı savaşı ve kaosu seçti. İktidar demokrasiyi, çözümü kendisine tehlike olarak gördüğü için, tecridi derinleştiriyor. Sayın Abdullah Öcalan, krizlerin çözüme dönüşmemesi için alternatifler öneriyor. Bu çözümler ve alternatifler tekçiliğini iktidarını ve kendi çıkarlarını korumaya çalışan iktidarlarında işine gelmediği için tecrit derinleştirilerek devam ediyor.
Savaşın yayıldığı, çoklu krizlerin derinleştiği bu süreçte PKK Lideri Abdullah Öcalan konuşursa neler değişir?
Tam da böyle bir süreçte Sayın Abdullah Öcalan’ın özgür koşullarda halkla, sivil toplum örgütleriyle, bütün demokrasi güçleriyle buluşması; demokrasinin önünün açılması anlamına gelir. Tecridin İmralı’da kaldırılması demek, bütün alanlardaki tecridin kaldırılması demektir. Dolayısıyla buradan çıkış, Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanmasıyla olur. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan ile yapılan diyalog sürecini yaşadık. O kısacık dönemde bile bu iktidarın niyetinin diyalog ve müzakere olmamasına rağmen demokrasinin nasıl öne çıktığını gördük. Bakın ‘Bir haftada çözerim’ iradesi çok kıymetli. Bu iradeye sahip çıkılması gerekir. Sayın Abdullah Öcalan fiziki olarak özgürleşirse, özgürlüklerin de önü açılacaktır. Bunun için, tüm kesimlerin tecride karşı ortak mücadele etmesi ve yükseltmesi gerekmektedir.
“Savaşa ve sömürgeciliğe karşı toplumsal özgürlük” şiarıyla halk buluşmaları gerçekleştiriyorsunuz. Programlar nasıl geçiyor?
Bizler, halkın hep beraber örgütlendiği ve kendi kendini yönetmenin zeminini oluşturduğu bir örgütlülüğün inşa edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla; bugün Kürdistan’da sömürge politikası yürütülüyor. Bu sömürge politikasına karşı toplumsal örgütlülük, toplumsal özgürlük mücadelesi sömürgeciliği yenip geliştirecektir. Bu başlatmış olduğumuz kampanya ile halkla buluşmanın zeminini oluşturduk. Kürt halkı Newroz’larda topluca, milyonlarca görüş ve önerilerini herkese ilettiği alanlarda çok net özgürlükten vazgeçmeyeceğiz dediler. Çok net olarak ‘Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünden vazgeçmeyeceğiz’ dediler. Dolayısıyla bizimde başlatmış olduğumuz bu kampanya tam da bu zemini çok daha güçlendirmek, bu zemin üzerinden mücadeleden vazgeçmediğimizi; hem siyasi alanın, hem toplumsal kesimin yani demokratik siyasetin örgütlenmesinin zemini açığa çıkarmak için bu çalışma yürütülüyor. Biz bu çalışmayı gittiğimiz her yerden, halktan gerçekten güç moral alarak dönüyoruz. Çünkü her yerde özgürlüğe kilitlenmiş bir halk gerçekliği var. Diline, kültürüne, kendi kendini yönetmeye kilitlenmiş bir halk gerçekliği var. 50 yıldır verilen bu mücadelenin artık statüye dönüşmesi gerekliliğine inanan halk gerçekliği var. Biz inanıyoruz ki Kürt halkının özgürlüğü yakındır. 21’inci Yüzyıl gerçekten Kürtlerin özgürlük mücadelesinin sonuçlanacağı bir yüzyıl olacağına inanıyoruz.
HABER MERKEZİ