Zafer Yörük
Bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Mehmet Barlas’ın doğaya ve insan türüne zarar vermediği zamanın toplamı bir günü bulacaksa bütün ömrünü o günden ibaret sayarak ilk kez doğruyu göstermiş olduğunu varsayabiliriz. Türkiye’nin Suriye’de girmiş olduğu açmazın sorumlusu olarak Ahmet Davutoğlu’nu işaret ediyor. Doğru kısmı bu kadar. Teferruatta ise yine her zamanki zembereğinden boşanmış fırıldaklığıyla bozuk saat meşrebine geri dönüyor. Barlas’a göre, Tayyip Erdoğan, Davutoğlu tarafından yanlış yönlendirilmiş ve o nedenle böyle olmuş. Davutoğlu’nun ise böyle bir yanlış fikre kapılmasının sorumlusu Hilary Clinton imiş. Yani Clinton Davutoğlu’nu kandırıyor, Davutoğlu Erdoğan’ı aldatıyor. Olanlar oluyor.
Tecrübeli yağdanlık Barlas, işin ABD-Davutoğlu veçhesine yönelirken Abdülkadir Selvi adlı görece yeni yetme dalkavuğa da Rusya-Suriye ekseninde bir izahat vazifesi verilmiş. Bu vakte kadar Türkiye’nin Suriye rejimi ile ilişki kurmasını engelleyen meğer Barlas’ın dediği gibi Hilary Clinton değilmiş de Vladimir Putin imiş. Şimdi Ukrayna’da sıkıştığı için Erdoğan’a ‘Esed’le görüşebilirsin demiş.
Saatin yelkovanı fırıldak olmuşken akrebi boş durur mu? ‘Esed’i yenmek yenilmek derdi yokmuş. Şam’da Emevi camiinde iki rekât namaz kılayım, maksat alnım seccadeye değsin, sonra derhal geri döneyim demek istemiş aslında. Turistik ziyaret yani. ‘Beyefendi’ de böyle buyurmuş.
Yakın tarihin böylelikle bir kez daha temize çekilebileceği varsayılıyor. Ama o açılan sayfa tabula rasa misali tertemiz değil. Çıkmayacak kan lekeleriyle dolu ve o nedenle hesap pusulası Davutoğlu, Clinton veya Putin’in masalarına yönlendirilmeye çalışılıyor. Yanında bir de yanarlı meyve ikramı olsa tam olacak.
Başmuharrir Barlas, Davutoğlu’nu işaret ederek doğru söylüyor. Davutoğlu’nun gerek ‘Stratejik Derinlik’ tezi gerekse Dışişleri Bakanı ve Başbakan makamlarındaki icraatlarına bakıldığında, Suriye iç savaşına yönelik Türkiye politikasının hem teorik hem de pratik vebali onun boynuna. Cumhuriyet müesses nizamının kalbi olan hariciye müessesesini ‘monşerler’ edebiyatıyla ilga ederek İslamcı bir yayılmacılık felsefesiyle yolundan sapmasının birincil kaynağı Davutoğlu’nun tezi ve icraatıdır. Davutoğlu savunmasında, sert güç değil yumuşak güç anlamında yayılmacılığı kastettiğini iddia edebilir ama icraatına bakıldığında bu savunma çürümek durumundadır. O zaman Barlas imdadına yetişir ve icraatının Hilary Clinton’ın rüzgârına kendini kaptırması sonucu öyle olduğunu hatırlar; işte o durumda rüzgâra kapılanı değil de o rüzgârın kaynağı olarak yellenen şahsı sorumlu tutmak mantıken doğru olacaktır.
Bu konunun önemi, Davutoğlu’nun şu anda iktidara yürümekte olan altılı masa bloğunun bileşenlerinden biri olan Gelecek Partisi’nin başkanı olmasıdır. Muhalefet bloğu, hariciyeyi bu şahsın fikrine emanet etme gafletinde bulunabilir. O zaman toplum olarak Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı kadar vahim bir ihtimalle de daha karşı karşıya olduğumuz görülecektir.
Konunun Davutoğlu ve kapıldığı rüzgâr ötesindeki önemi ise bundan sonra ABD, Rusya, Türkiye, İran ve Suriye rejimi arasında cereyan edecek olan pazarlık sürecinin merkezinde Afrin ve Rojava’nın yani Suriyeli Kürt halkının kaderinin yer alacak olmasıdır. Türk müesses nizamı, yayılmacı Enverist İttihatçılığın ‘kızıl elma’ misali maceracı bir rüyadan ibaret olduğunu yüz sene sonra bir kez daha burnu sürtülerek idrak etmekteyken hem Irak hem de Suriye Kürdistanı’nda son şarjörlerini boşaltmayı da ihmal etmemektedir. 1918’de Şam’dan Anadolu’ya doğru çekilen Osmanlı ordusunun da geçerken son katliamlarını yapmaktan geri durmadığı bilinir. Ricat harekâtının komutanı Mustafa Kemal’dir. Kemal, Enver’in maksimalist doktrinine karşı İttihatçılığın minimalist kanadının temsilcisidir. Bu doktrinin özeti, savunulabilecek sınırlar içinde kalmaktan ibarettir. Yayılma kalkışması küçülme riskini artırır. İsmail Saymaz bunu şöyle ifade ediyor: “Suriye’ye gireceğiz diyordunuz; Suriye bize girdi.”
Son şarjörler (SİHA saldırıları ve obüs atışları) hüsran içinde boşaltılmaktayken Kürdistan’ı kurdurmamak için bundan sonra nasıl manevralar yapılacağını hep birlikte izleyeceğiz. Davutoğlu’nun gözyaşları arasında…