Abdullah Aysu
Gıda krizi gündemden inmiyor. Hele seçim arifelerinde, politik gündemin baş köşesine yerleşiyor. Kalkmıyor. “Aç ayı oynamaz” misali, ‘aç insan oy vermez’ endişesi iktidarın uykularını kaçırıyor. Muhalefet de buradan iktidara gidecek yolu aralamaya çalışıyor. Gıda krizinin nedeninin uyguladıkları politikalar olduğunu iktidar biliyor, ama ondan dönemiyor. Peki, hükümetin uyguladığı politika ne, önce ona bakalım. Hükümet, serbest piyasa politikasını icra ediyor. Serbest piyasa politikaları da dünyada ve Türkiye’de tarım ile kan ve gen uyuşmazlığı içinde. Biliniyor. Buna bütün dünya tanık, ama hiçbir ülke karşı çıkmıyor. Arada mızmızlanan ülkeler oluyor, ama sesini tam yükseltemeden onlar da pısıyor.
Neden?
Çünkü serbest piyasanın öznesi küresel şirketler. Küresel şirketler ülkelere kurdurdukları Dünya Ticaret Örgütü-DTÖ ile serbest piyasayı kabul ettirdiler. Kabul ettirmekle kalmadılar, cayılmaması/ vazgeçilmemesi için belirledikleri ticaret normlarını imzalattırdılar. Serbest piyasanın gerçek yüzü işte bu küresel şirketler. Sahte yüzü ise hükümetlerdir. Hükümetlerin uyguladıkları DTÖ anlaşma ve normları sayesinde şirketler dünya ticaretine hâkim durumda. Ticaretin kurallarını (siz kuralsızlığı diye okuyun) şirketler belirliyor. Belirlenen bu belirsizliğe ülkeler uymak durumunda. Ulusal hükümetler neyin nesi, demeyin! Hükümetler, küresel şirketlerin belirlediği politikaların yürütücüsü, kolaylaştırıcısı. Yani küresel şirket politikalarının en az sorunla ilerlemesi için ön açıcılık yapmak, yanılsama yaratmak ile “yükümlü” onlar. Mesela AK Parti Genel Başkanı Tayyip Bey, “Tarım Kredi Kooperatiflerine talimat verdim, marketleri aracılığıyla satışa sundukları ürün fiyatlarını yüzde 30-35 düşürecekler” diyor. Peki TKK marketleri piyasayı regüle edebilecek güçte mi? Hayır! “Et ve süt fiyatlarını yüzde 30-35 oranında düşürmesi için Et ve Süt Kurumu’na talimat verdim” dedi. Et ve Süt Kurumu piyasayı düzenleyebilecek güce sahip mi? Değil! Et ve Süt Kurumu şirket mi? Hayır, kamu kurumu. TKK de çiftçi örgütü, fakat devlet vesayeti altında. Yani devlet yönetiyor. Fiyatlar TKK aracılığıyla düşürülünce zarar ederse zararı kim karşılayacak? Çiftçiler! Bu durumda krizin faturası çiftçilere ödettirilmiş olmayacak mı? Olacak! Markete yaptırılacak indirim oranında çiftçilerin üretim girdisinin fiyatı düşürülse, çiftçi daha ucuza üretse ve sorun kökten çözülse olmaz mı? Olmaz! Çünkü serbest piyasa politikaları (küresel şirketler) çiftçiyi desteklemeyi değil kösteklemeyi öngörüyor. Hükümetler de onu yapıyor.
Bukalemun politikalar bunlar
Çiftçiyi üretemez duruma sokacak, iflas ettirecek politikayı üreticiye finanse ettirmek için TKK ile Et ve Süt Kurumu ürünlerinin fiyatlarını yüzde 30-35 düşürme talimatı veriliyor. İşte serbest piyasada hükümetin gücü, sözü bu iki kuruma geçiyor ancak. Bu iki kurumun da piyasayı regüle etme gücü geçmiş ‘Çadır Tanzim Satışlar’ gibi koca bir sıfır. Ama hükümetin bu indirim politikası yanılsama yaratır mı? Yaratabilir! Çünkü bukalemun politikalar bunlar. Dış güçlere ayrı bir renk (söylem) ile görüntü verir. Halkın karşısına başka bir renk (algı ve oyalama politikası) ile çıkar, bukalemun politikacılar. Haklılar; bukalemun siyaset yapmazlarsa serbest piyasa yürümez. Peki, bukalemun politikalar gıda krizini çözer mi? İhtimal dahilinde bile değil. Çünkü gıda krizi konusunda, sorun sistemde. Kimse boşuna yukarıdan kesmesin. Serbest piyasa talimatla yürümez. Yürüyorsa buyrun yarın ekmekten süte, sütten mercimeğe bilimum gıdaların fiyatını yurt genelinde yüzde 30-35 düşürün. Özel sektöre talimatınız ile bu fiyat politikasına uyulmasını sağlayın. Yapamazsınız! Eğer piyasaya müdahale ederseniz (talimat verirseniz) o zaman uygulanan sistem neoliberal (serbest piyasa) olmaz. Başka bir siyasa olur. O siyasanın adı ne olur derseniz, bilinmez; “doğmamış çocuğa don biçmek” olur. Onun adı uygulandığı/uygulanabildiği zaman konur. Demem odur ki; sistem (serbest piyasa) değişmeden gıda krizi çözülemez! Oyalarsınız, ama oyalamak krizi derinleştirmekten başka işe yaramaz.