Eren Keskin
Aysel Tuğluk ile 1990’lı yılların başından beri arkadaşız. O kadar o çok anımız var ki…
Aysel her şeyden önce çevresinde çok sevilen bir arkadaştı. Çok sakin, herkese saygılıydı. 90’lı yılların başından itibaren, Kürd sorunu çok yakıcı bir şekilde yaşanıyordu. Köyler yakılıyor, kontrgerilla cinayetleriyle insanlar katlediliyor, gözaltında kayıplar yaşanıyordu. İşkence çok yaygın olarak uygulanıyor, cezaevleri siyasi mahpuslar ile dolup taşıyordu. Bizler siyasi davalara, özellikle de Kürd mahpusların davalarına bakan avukatlar sabahtan gece yarılarına dek Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde savunma yapıyorduk.
Saatler boyunca, küçücük bir odada duruşma sıramızı beklerken anılarımızı, hayallerimizi birbirimize anlatıyorduk. Aysel de ben de annelerimize çok düşkündük. Hatta aramızda “bu kadar düşkünlük iyi değil” diye konuşmalarımızı hatırlıyorum. Onları kaybetme fikri, o zaman bile korkunç geliyordu bizlere. En çok hatırladıklarım arasında, annesinin oğlunu kaybettikten sonra çektiği acı ve Aysel’e olan “koruma” refleksiydi. Aysel, bu nedenle yapacağı her işte, her seyahatte annesini düşünürdü. Anılar çok ama en etkileyici olan, 1993’de Lice’ye yönelik operasyon sonrasında, Lice’ye insan hakları heyeti olarak girişimizdi. Lice’ye koruculuk dayatılıyordu. Yaşlı, çocuk ve engelli erkekler dışında, tüm erkekler gözaltına alınmıştı. Kadınlar, yaşadıkları tüm baskılara rağmen öylesine güçlüydüler ki, onların direnişi karşısında gözyaşlarımızı tutamamıştık.
Şimdi de Aysel direniyor.
2016 yılında bir Kürd, sivil siyasetçi kadın olarak diğer arkadaşları ile birlikte tutuklandı. O cezaevindeyken, herkesin bildiği gibi annesi vefat etti ve o çok sevdiği, koruduğu annesinin cenazesine ırkçı bir saldırı gerçekleşti. Saldırganlara hiçbir şey olmadı. Ancak Aysel, bu acının yükünü taşımaya hala devam ediyor.
Aysel, belki de bu büyük acının yükü ile “unutmaya” başladı. O artık bir “demans” hastası. Kocaeli Devlet Hastanesi, uzun incelemelerden sonra “cezaevinde kalamaz” raporu vermiş olmasına rağmen resmi bilirkişi Adli Tıp Kurumu, tıp etiğine aykırı kararını devam ettiriyor.
Aysel bugüne kadar direndi, yine direnir. Ancak Aysel’e bu “vicdansızlığı” yapanlar daima “KÖTÜ” olarak hatırlanacaklar.