PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmelerinin 3 yıldır hukuksuz bir şekilde engellendiğini belirten Asrın Hukuk Bürosu, ‘Gerçek bir demokrasi ve hukuk devletine ulaşmamız için tüm kamuoyunu İmralı’daki insanlık dışı tecride karşı duyarlı olmaya çağırıyoruz’ dedi
Asrın Hukuk Bürosu, 23 yıldır tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 3 yıldır görüştürülmemesine ilişkin yazılı açıklama yaptı. Müvekkilleri Öcalan’ın tam 3 yıldır yasaların ve evrensel hukuk ilkelerinin kendisine tanıdığı haklardan yararlandırılmadığı belirtilen açıklamada, 27 Temmuz 2011’deki avukat görüşünden, 2 Mayıs 2019’da yapılan son avukat görüşünden bu yana görüşmelerin hukuksuz bir biçimde engellendiği vurgulandı.
‘Açlık grevleri mutlak tecritte bir gedik açtı’
Öcalan’la görüşlerin sağlanması için 8 Kasım 2018 tarihinde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşsözcüsü ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve ardından binlerce tutuklunun dahil olduğu süresiz dönüşümsüz açlık grevleri sonucu müvekkilleriyle beş kez avukat görüşü gerçekleştiğini hatırlatan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, “Bu açlık grevleri mutlak tecritte bir gedik açtı” dedi.
İmralı’da hukuk değil siyasi irade uygulaması
Üç aylık bir zaman diliminde gerçekleşen avukat görüşlerinde Öcalan’ın, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollardan çözümüne hazır olduğunu kamuoyuna aktardığını ve açlık grevlerini sonlandırdığını hatırlatan avukatlar, iktidarın üç yıllık tecrit politikasına ilişkin açıklamada şunlara yer verdi: “2 Mayıs 2019’da yapılan avukat görüşmesinden kısa bir süre sonra, 16 Mayıs 2019 tarihinde dönemin Adalet Bakanı bizzat kameraların karşısına geçip, artık İmralı’da avukat görüşü ile ilgili hukuki bir sorunun kalmadığını açıklamıştı. Fakat ne yazık ki 7 Ağustos 2019’daki son görüşmeden sonra yapılan başvurular tekrar reddedilmeye başlanmıştır. Bugüne kadar geçen tam üç yıllık sürede İmralı’da tek bir avukat görüşü dahi gerçekleştirilememiştir. O dönem tecride karşı yapılan açlık grevleri ve sonrasında Adalet Bakanı’nın ilgili açıklaması bile aslında İmralı’da hukukun değil, siyasi iradenin politikalarının belirleyici olduğunu yeterince ortaya koymaktadır.
Yasak yasa ile kılıfa sokuldu
27 Temmuz 2011 tarihli görüşmeden 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe kalkışmasına kadar geçen yaklaşık beş yıllık süre zarfında yapılan haftalık avukat görüşü başvurularının tümü, resmi yetkililerce ‘hava muhalefeti’ ya da ‘gemi arızası’ gerekçeleriyle reddedilmiştir. 15 Temmuz kalkışmasıyla birlikte OHAL’in ilan edilmesinden hemen sonra ise ilk işlerden biri olarak Bursa İnfaz Hâkimliğine İmralı Hapishanesi için avukat yasağı kararı çıkartılmıştır. Daha sonra da hukuka aykırı OHAL kararnameleri ile avukat yasaklamanın önünü açan bir düzenleme yapılarak duruma ‘yasal’ bir hava verilmeye çalışılmıştır. Böylece Türk hukuk sisteminde ilk defa kişilerin avukatla temsil edilme haklarını kısıtlayan – İmralı’da ise fiiliyatta tamamen ortadan kaldıran – bir düzenlemeye yer verilmiştir. İmralı’daki tecrit sisteminin mevcut hukuk sistemini ne kadar olumsuz etkilediğini göstermek adına hatırlatmak isteriz ki; kişilerin avukat hakkını değil ama avukatların müvekkillerinin savunmanlığını yapmasını yasaklamayı amaçlayan düzenleme de 2004 yılında yine müvekkilimiz Abdullah Öcalan hedeflenerek yapılmıştı. İlgili yasa maddesi yürürlüğe girer girmez bir mahkeme kararı ile 15 avukatı Öcalan’ı savunmaktan bir yıl süre ile yasaklanmıştı. Ve daha sonra da bu düzenleme kapsamında Sayın Öcalan’ın bir çok avukatı hakkında sürekli yasaklama kararları verilmeye devam edilmişti.”
Görüşmeye ‘yasak’ engeli
Açıklamada, 2019 yılında dönemin Adalet Bakan’ın “Öcalan ile avukatlarının görüşmesinin önünde hukuki bir engel yoktur” açıklamasını hatırlatan avukatlar, 15 Temmuz 2016’dan hemen sonra İnfaz Hakimliği’nin OHAL’i bahane ederek 6 aylık sürelerle sürekli uzatılan görüşme yasaklarının yaşandığını belirtti. Belirtilen tarihten bu yana bu yasakların otomatik bir şekilde verilmeye devreye konulduğunu aktaran avukatlar, “6 aylık yasaklar gerekçe gösterilerek Müvekkillerimiz Sayın Abdullah Öcalan, Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım ile görüştürülmemekteyiz. Bu yasaklama kararlarının, ‘hukuki kılıf’ olarak Ceza İnfaz Kanununa eklenen ilgili maddede aranan şartların hiç birini yerine getirmediğini de özellikle belirtmek isteriz” dedi.
Keyfi gerekçe!
Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “İmralı tecrit sisteminin nasıl bir hukuksuzluk ve keyfilik demek olduğunu en iyi gösteren örneklerden biri de, Sayın Öcalan dışındaki diğer üç müvekkilimizin İmralı’ya getirildikleri Ocak 2015’ten beri her hafta yapılan başvurulara rağmen avukatlarıyla bir kez dahi görüştürülmemiş olmalarıdır. Oysa İmralı’ya getirilmeden önce tutuldukları ve İmralı Hapishanesi ile yasal olarak sözde aynı statüde olan hapishanelerde, hafta içi her gün mesai saatleri içerisinde herhangi bir süre sınırlaması olmadan avukatlarıyla görüşebilmekteydiler.
Bir ada hapishanesinde ağır tecrit koşullarında tutulan müvekkilleriyle 11 yılda sadece 5 kez görüşebilmiş ve kendilerinden tam 17 aydır hiçbir şekilde haber alamayan avukatları olarak başta Barolar, hukuk ve insan hakları örgütleri olmak üzere tüm kamuoyuna sormak isteriz; ‘Bu normal olarak kabul edilebilecek bir durum mudur? Anayasasında ‘Hukuk devleti’ olduğu yazan bir ülkede, İmralı hapishanesi gibi hiç bir sivilin adım atamadığı bir hapishane olabilir mi? Hukuk sisteminde İmralı tecrit sistemi gibi bir kara delik olağan olarak kabul edilebilir mi? Türkiye toplumu İmralı’daki bu eşi benzeri görülmemiş hukuksuzluklara daha ne kadar sessiz kalacak, gerçekleri daha ne kadar görmezden gelecek?’
Duyarlılık çağrısı
Hatırlatmak isteriz ki hukuk sistemleri böyle ‘istisna’ hallerini uzun süre kaldıramaz ve bu ‘istisna’ halleri bir süre sonra tüm sisteme yayılarak sistemi işlemez bir hale getirir. Bugün Türkiye’de yaşadığımız toplumsal, siyasal ve ekonomik tablo da tam olarak bunun ifadesidir. Barışın toplumsallaşması ve kurumsallaşmış gerçek bir demokrasi ve hukuk devletine ulaşmamız için tüm kamuoyunun artık bu gerçeği görmesini ve haksızlığa, hukuksuzluğa artık yeter demesini bekliyor, herkesi İmralı’daki insanlık dışı tecride karşı duyarlı olmaya çağırıyoruz.”
İSTANBUL