Kapitalizme karşı mücadele vermek dışında hiçbir çözüm yok ve dünyayı yeniden keşfe de gerek yok. Kapitalizmin değişim değeri üzerinden yıkıcı aşırı üretim ve tüketim sürecine tek alternatif olan ve sadece kullanım değeri üreten sosyalist üretim biçimini hayata geçirmek zorundayız
Yusuf Gürsucu
Dünya’da kapitalizmin sınırsızca saldırdığı doğal yapılar yerle bir edilirken, yaşamsal kaynaklarımızın ise yakın gelecekte yok olma ihtimali artık çok yüksek. Yaşam için ormanlar, dağlar, soluduğumuz hava, sular, toprak ve mineraller gibi varlıklar kapitalist yağma sonucu azalıp yok oluyor. Yaşanan ekolojik krizin sonuçlarından biri olan iklim değişiminin sonuçları yaşam için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Yakın gelecekte doğal kaynakların korunamaması halinde ya tükenecek ya da kirlenip kullanamaz hale dönüşecekler. Kapitalizm koşullarında doğal kaynakların korunabilme ihtimali ise sıfır! Bu durum kapitalist üretim ilişkilerinden kopup, değişim değeri üzerinden yürüyen üretim süreçlerinin acil olarak terk edilip, kullanım değerlerinin temel alındığı üretim biçimine dönmek artık ertelenemez bir zorunluluktur.
Bazı yaşamsal kaynaklarımızın durumu yok olma sürecine girdiğimizi açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin ormanlar yaşadığımız ekosistemi var eden özelliği ile asla hiçbir gerekçeyle yok edilmemesi gereken varlıklarken, sermayenin pervasızca saldırılarının parçası olan madenler, enerji üretimi, büyük oteller, kerestecilik ve imarlar nedeniyle ya yakılıyor ya da kesilerek katlediliyor. Türkiye’de olduğu gibi güvenlik gibi saçma sapan gerekçelerle ormanlar katledilebiliyor.
Bunlar yetmezmiş gibi yine kapitalizmin neden olduğu iklim değişimlerinden etkilenip devasa boyutlarda yangınlar ortaya çıkarken çözümsüz bir paradoksa neden oluyor. Orman kayıpları sonucu atmosfer ısınırken, bunun sonucunda ormanlar yanıyor. Ormanlar kendine öz ekosistemlere ev sahipliği yaparken, yaşamımız için olmazsa olmaz olan biyo-çeşitlilik orman kayıplarıyla yerle bir ediliyor.
Toprak ve su yaşamın en temel kaynaklarındandır. Ormanlar da bu iki yaşamsal kaynağı var eden çok önemli bir varlıktır. Geleceğimiz için bu iki temel element olan yaşamsal kaynağımız toprak ve su için mücadele etmek zorundayız. Toprak, dağlardan sularla taşınan alüvyonlarla beslenirken, besinlere ulaşabilmemizi sağlayan hayati bir doğal kaynaktır.
Bilim insanları, yakın gelecekte insanların, iklim değişikliği ile birlikte aşırı yağışlarla toprak erozyonlarının artması veya kuraklık nedeniyle tuzlanması sonucu açlıkla yüz yüze kalacağımızı belirtiyorlar. Erozyonla toprağın en verimli kısmı olan üst toprak sellerle denizlere taşınıyor. Toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalırken diğer yandan endüstriyel atıklar ve yine endüstrilerin işgaliyle adeta yok ediliyor.
İnsanlar, bitkiler ve hayvanlar yaşayabilmek için su ve toprakla birlikte temiz havaya muhtaçtır. Kapitalist endüstrilerin yarattığı hava kirliliği bir yanda küremizi aşırı ısıtırken diğer yandan soluduğumuz havayı da kirleterek yaşama adeta kastetmektedir. Fosil yakıtların yakılması, fabrikalar ve madenler gibi endüstriyel tesislerden salınan kirli ve kimyasal zehirli gazlar hava kirliliğinin temel nedenini oluşturur.
Kapitalist üretim süreçlerine son verilmezse oksijensiz kalacağımız bir gerçektir. Atmosferdeki ısınmaya ve kirliliğe çözüm üretmek iddiasıyla yapılan iklim zirvelerinde ise sermayeye yeni birikim alanları yaratmak dışında hiçbir sonuç üretilmemiştir ve kapitalizmin doğası gereği asla bir çözüm üretemeyecektir. İklim zirvelerinde alınan en somut karar, ‘temiz havanın’ diğer yaşamsal kaynaklarımız gibi ticari bir meta haline getirilmesidir.
Diğer yaşamsal kaynaklarımız gibi su da kapitalizmin aşırı üretimleri ve bu üretimleri destekleyen enerji, maden, inşaat faaliyetleriyle yok olma eşiğine gelmiştir. İklim değişikliğinin sonucu olarak yaz kuraklıkları can alırken, kış kuraklıkları ortaya çıkmış ve sular adeta ortadan kaybolmaya, kaybolmayanlar da endüstriyel üretimlere bağlanmıştır. 0.5 litre suyun 3-5 liraya çıktığı günümüzde 0.5 litre sütün fiyatıyla eşitlenmesi dikkat çekicidir.
Günümüzde suya ücretsiz olarak ulaşmak neredeyse imkansız hale gelmiş durumdadır. Sermayenin ticari metaya çevirdiği temiz içilebilir suya dünya da milyarlarca insan ulaşamazken, hayvanlar ve bitkiler ise bizden önce susuzluk sonucu yok oluşa sürüklenmeye başlamışlardır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre dünya da yaşayan 1.8 milyar insan 2025 yılıyla birlikte içme suyuna erişemeyeceği vurgulanırken, kısa bir süreçte tüm insanlık benzer bir duruma savrulacaktır.
Su, hava ve toprak yaşamın ana elementleriyken, olmazsa olmaz bir diğer yaşam kaynağımız güneş ise artık bize fayda değil zarar veren düzeyde yer küreyi ısıtarak yakmaya başladı. Yaşamı ortaya çıkaran ve milyarlarca yıl bize yaşam olanağını sunan bu 4 element bir arada olduğu için yaşayabilmekteyiz. Dünyanın atmosferini aşırı üretimleri sürdürmek amacıyla yoğun karbona boğan kapitalizm, güneşi de elimizden alırken, toprağın yok edilmesi, suların kıtlığı ve havanın kirliliği yaşamın sonuna geldiğimizi göstermektedir.
Gerçek bilim insanlarının bunun mümkün olduğunu ancak mutlaka kapitalizmin yarattığı aşırı üretim ve tüketim modeli olan kapitalizmden hızla çıkmamız gerektiğini acil koduyla belirtmekteler. Yaşamak için az su tasarrufu yapın, havayı kirletmeyin, karbon ayak izi bırakmayın gibi palyatif çözümler sunan kapitalizm, yaşanan süreci insana yıkıp kendi yok edici varlığını tartışma dışı tutmaya çalışmaktadır.
‘İnsan etkinlikleri’ etiketleriyle bizlere sunulan çözüm önerenleri elimizin tersiyle itmek ve kapitalizme karşı mücadele vermek dışında hiçbir çözüm yok ve dünyayı yeniden keşfe de gerek yok. Kapitalizmin değişim değeri üzerinden yıkıcı aşırı üretim ve tüketim sürecine tek alternatif olan ve sadece kullanım değeri üreten sosyalist üretim biçimini hayata geçirmek zorundayız.