Hicri İzgören
Şiirin önemli ve özgün isimlerinden Turgut Uyar doğumunun 90.yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor.”4 Ağustos 1927 Usta şairin doğumu gibi aramızdan ayrılışı da Ağustos’tadır.
Çağrışım gücü yüksek bir şiir onunkisi. Anlam teklikten çokluğa varınca derinlikli, katmanlı bir imge örgüsüyle karşılaşırız. Döneminde yaşanan acılardan olacak genel olarak mutsuz bir profil çizer. Yine de umutsuzluklardan umut damıtmaya meyillidir. Durgun ve dingin görünmesine bakmayın, birkaç dize sonrasında bir dizede fırtına kopacaktır. Olsun. Az daha yürüyün puslu bir sabahın güneş müjdeleyen kırağısı karşılar sizi. Bir durak sonrasında göğe bakmaya davetlisiniz:
“…Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım/İnecek var deriz otobüs durur ineriz/Bu karanlık böyle iyi aferin Tanrıya/Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum/Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun/Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam/Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım/Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda/Beni bırak göğe bakalım”
Yanlış bir yargı olarak İkinci Yeni Şiiri’ne getirilen ‘apolitiklik eleştirisi en çok da Turgut Uyar’da karşılık bulmaz. Bir asker olmasına rağmen resmi görüşün çok ötesinde gerçek olana dairdir. Söz gelimi “Yokuş Yol’a” adlı şiirinde şimdilerde bile yasaklanmaya çalışıldığı kavram ve coğrafi isimleri şiirlerinde rahatlıkla yer alır:
“Güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan/dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar/dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan/Kürdistan’da ve Muş-Tatvan yolunda bir yer kanar/Muş – Tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsan/eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar/sen bir yaz güzelisin, yaprakların ekşi, suda yıkanırsan/portakal incinir, tütün utanır, incirler kanar/bir yolda el ele gideriz, o yolda bir gün usanırsan/padişahlar ve Muşlar kanar, darülbedayiler kanar/Muş – Tatvan yolunda bir gün senin akşamın ne ki/orada her zaman otlar otlar ergenlikler kanar/el ele gittiğimiz bir yolda sen gitgide büyürsen/benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar.”
Evet. Acıdır ki; aradan bunca zaman geçmesine rağmen yara tazeliğini koruyor, kanamaya devam ediyor. El ele verip gitmediğimiz bu çok beklemiş, çok eski bir yerde hala tütün utanıyor, incirler kanıyor.
Şairanelik yer almaz şiirlerinde, şiirselliktir aslolan. Yaşamı da öyle. Yaşamın günü saati hangi zamanı gösterirse göstersin hüzün başucu dublesidir sofralarında. “Bir elinde kadeh / Öbürünü yarasına bastırır.” Çünkü: “Kanın, ateşlerin ve seslerin böyle cömertçe kullanıldığı /Böyle sorumsuzca kullanıldığı bir dönemde / Her kesin hakkı vardır hüzünlenmeye…”
Turgut Uyar’da şiir işçiliği bir kuyumcu titizliğindedir. İlk şiirinden son şiirine öz ve biçim bakımından sürekli bir değişiklik gözlenir. Bu yüzden olacak kendi şiirini İkinci Yeni den sayılmasından pek hoşlanmaz. O, ‘usta ‘yakıştırmasına da karşıdır.’ Belki de asıl ustalık budur; her zaman acemi olmayı bilmek.’
Turgut Uyar şiirinin hammaddesi imgedir…”Günü dolduğunda ölmeyen şiir, çağında da pek yaşamamıştır” dese de yazdıklarının uzun ömürlü olacağını en çok o bilir. Çünkü onun için önemli olan insandaki değişmeyeni aramak, onu yazmaktır…
4 Ağustos 1927’de Ankara’da dünyaya geldi. Babası da subay olan Turgut Uyar, Askeri okullarda okur. Sonraları bu okullarda hiç mutlu olmadığını belirtir.”Asker okullarında hiç mutlu olmadım, mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum.”
Bir dönem Posof ve Ankara’da görev yaptıktan sonra subaylıktan ayrılır. Artık omuzları apoletlerin ağırlığından kurtulmuştur: “Ben severim omuzlarımı bir gün / Sırmaları, apoletleri olmasa da”
Bir süre sivil işlerde çalışır. Sonraki yıllarında sakin, kuytu ve dingin bir yaşam sürdürür. Yine böyle sıcak bir Ağustos gününde kaybettik Onu. Yaşasaydı 95 yaşında olacaktı,
Şimdi şiirlerinde yaşıyor.