Kobanê Davası’nın 15’inci duruşması altıncı gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. Savcı tutuklu siyasetçileri ‘Suç işlendiğinin kuvvetli ihtimali olduğu’ gerekçesiyle tutukluluk hallerinin devam edilmesini talep etti
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 21’i tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 15’inci duruşması, altıncı gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülüyor.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın duruşmasına çok sayıda avukat ve izleyici katıldı.
Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Duruşma kimlik tespitinin ardından gelen evrakların okunmasıyla başladı. Evrakların okunmasının ardından savcılık mütalaasını açıkladı. Savcı, siyasi tutuklularının “Örgüt üyesi olduğu” , “Suç işlediğinin kuvvetli ihtimali olduğu” gerekçesiyle tutukluluk hallerinin devam edilmesini talep etti.
Savcılığın mütalaasının ardından söz alan tutuklu siyasetçi Nazmi Gür, mütalaaya itirazlarını dile getirdi. Gür, “Batı yakasında yeni bir şey yok. Biz tutuklu yargılanan herkes için yeni bir belge yok, dinlenilen tanıklardan başka. Hem iddia makamı hem biz çok farklı yerlerden bakıyoruz. Mahkemenin dinlediği tüm tanıklar usulsüz dinlendi. Usulsüz dinlenen tanıklar mütalaaya dahil edildi. Tanıklar birbirini çürüten iddialarda bulundu, beyanlar soyut beyanlar. Hiçbir tanığın doğrudan bilgisi, görgüsüne dayanmıyor. Yargılamanın omurgasını oluşturan tanıklar çelişki ifadeler verdi ama iddia makamı bu ifadeler üzerinden bizim tutuklu halimizin devamına karar verdi. Tanıkların çoğu örgüt mensubu, kendi ifadeleriyle bunu dile getirdiler, kendileri yargılanmıyor, ceza almıyor. Bunların ifadeleriyle bizi suçlamak bir ayağının havada kaldığı saç ayağına benziyor. Bizim kadro olduğumuzu söylüyorsunuz ama kanıt, delil yok sadece yalan tanıkların ifadeleri var” diye konuştu.
Kanıt yok
Çözüm sürecindeki tüm faaliyetleri nedeniyle yargılandıklarını belirten Gür, “Faaliyetlerimiz suç sayılıyor ama biz yalnız değildik ki, yanımızda devlet vardı. Askeri yetkililer, Bakanlar, Cumhurbaşkanı, bürokratlar, milletvekilleri herkes vardı. Bizi yargılıyorsanız isimlerini saydığım herkesi yargılamanız gerekiyor. Çözüm sürecindeki faaliyetlerimizi yeniden yapmamız gerekirse yine gözümüz kırpmadan yaparım. Ülkenin barışını ve huzurunu sağlamak için çaba sarf ettik. Şimdi bizi yargılıyorsunuz. Bizim suç işlediğimize dair hiçbir kanıt yoktur. Kanıt olarak sunulan Tweet, vicdani bir çağrıdır” ifadelerini kullandı.
Tanıkların yalan söylediği ortaya çıktı
Gür, davada dinlenilen tanık Kerem Gökalp’ın PENa KURD üyesi Yazar Nezir Çakan’a yönelik ifadelerin yalan olduğu tespit edildiğini söyledi. Gür, “Nezir Çakan ifadelerin yalan olduğunu kanıtlamak için canla başla çalıştı ve sonunda yalan söylendiğini kanıtlarla ortaya çıkardı. Herkes buna şahit. Peki, Nezir için yalan olduğunu ispatlanan ifadeler neden benim için, neden diğer arkadaşlarım için geçerli kabul ediliyor. İki tane yalancı tanığın ifadelerine inanmanın hukukta yeri yoktur. Hiçbir tanığın ifadesinde kesin kanıt yok. İddianamenin tamamını okuduğunuzda, çoğunun üretildiği ortadadır. İfadelerin çoğu kopyala yapıştır ifadeler. Ayrımcılığa uğruyoruz, hem tutuklu olarak hem yurttaş olarak. Gözaltına alınırken bile hukuksuzluğa uğradık. 2 yıldır özgürlük ve güvenlik hakkımızdan mahrum ediliyoruz, gerekçe ise Kobanê ama ortada kanıt yok. Ayrımcılıktır, bunlar Kürt’se böyle davranalım, muhalif ise böyle davranalım diye bir keyfiyet var. Mahkeme aleyhimize delil topluyor, bu AİHM’e göre de ayrımcılıktır. Mütalaada ‘yargılanma sürecinde değişiklik yoktur’ deniliyor. Nasıl olmaz, o kadar tanık dinlediniz, tanıkların yalan söylediği ortaya çıktı. Daha ne olsun” diye konuştu.
Biz barış için çalıştık
Savcılığın mütalaasındaki “Sanıkların, Türkiye’yi yıpratmaya yönelik çalışmalarını” ifadesine tepki gösteren Gür, “HDP, Türkiye partisidir. Parlamentonun üçüncü büyük partisidir. Biz barış için Türkiye’nin yararı için çalıştık. Kimse HDP’nin Türkiye halkları için çalışmasına engel olamayacaktır. HDP kapatılsa bile yerine açılacak parti yine aynı misyonu yerine getirecektir. Mütalaaya katılmak mümkün değildir, kabul edilemez. Dosyada büyük değişimler oldu ve hepsi de bizim yararımızadır. Savcılığın mütalaasının dikkate alınmamasını talep ediyoruz. Tutuklu yargılanan arkadaşlarımızın tahliyesini talep ediyorum” dedi.
Cezadan onur duyarım
Gür’ün ardından söz alan Gürcan Yorulmaz söz aldı. Yorulmaz, “Savcılık mütalaasında yeni bir şeyin olmadığını söyledi. Evet yeni hiçbir şey yok ama hala tutukluyuz. 15 aydır devam yargılanma devam ediyor. Getirdiğiniz tüm tanıklar bana ilişkin bir şey söylemedi, bunun bir önemi yok çünkü HDP’yi kriminalize etmektir. Esas amaç kapatma davasıdır, o davada bana siyasi yasak isteniliyor. Bana ilişkin hiçbir ifade yokken nasıl ceza vereceksiniz merak ediyorum. Her gelen tanık bir önceki tanığı yalanladı. Gül Tanrıverdi ise tüm tanıkları yalanladı. Bizden örgüt üyeliği çıkaramazsanız. Benden çıkarabileceğiniz tek şey HDP kurucusu olmamdır. Bundan da ceza verecekseniz de onur duyarım. Tutuksuz yargılan arkadaşlarımızla aramızdan fark yok, eğer varsa ortaya koyun ki ona ilişkin konuşalım. Tahliyemi talep ediyorum” diye konuştu.
Daha sonra söz alan avukat Çiğdem Kozan, mütalaanın cezaevlerine tebliğ edilmesini talep etti.
Mahkemeye verilen aranın ardından Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda SEGBİS’le bağlanan Ayla Akat Ata, evrakların kendilerine tebliğ edilmediğini belirtti. Ardından savcı mütalaasını özetledi. Söz alan Ata, “Dosyanın açıldığı tarihle bir algı oluşturmak istenildi. Biz bu olayların arkasında farklı güçlerin olduğunu söylemiştik. 3 gündür Türkiye’de siyasetin tüm mekanizmaları Türkiye’nin yeni provokasyonla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Cemevlerine yapılan saldırılarla karşı karşıyayız, geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Bu saldırılar geçen sene savunmamıza başladığımızda gerçekleşen Deniz Poyraz saldırısıyla bağımsız değildir. 6-8 Ekim’in gerçek failleri dışarıda, özellikle Çözüm süreci nedeniyle cezalandırılmak istenilen bizler içerdeyiz. Savcılığın elinde gizli tanık ifadeleri dışında bir şey yok. Bu tanıkların mahkeme huzurunda yalan söyledikleri ortaya çıktı. Gizli sanık ifadeleriyle mütalaa vermek doğru değildir” diye konuştu.
Yalan ifadeler
Ata, atılan tweetin provokasyon amaçlı olmadığını vurgulayarak, “O dönem ben partimin önünde saldırıya uğradım isteseydim herkesi ayağa kaldırırdım ama böyle bir şey yapmadım çünkü siyasetçi olmak böyle bir şeydir. Kimsenin başına bir şey gelmesini istemezsiniz. İddia makamı dosyaya itirafçı beyanları dosyaya koyuyor. İnsanların yalan beyanlarıyla bizi yargılıyorsunuz. Ben yöneticilik ve üyelik iddialarla yargılanıyorum ama kanıt yok. Ben açıklamalarımın ne anlama geldiğini biliyorum, hepsii barışçıl açıklamalardır. Mitinge çağrı açıklamam var dosyada ama ben o miting davalarında beraat ettim. Burada hala tutuklu yargılanıyorum. Dosyada kişiler ön planda, süreç nasıl gelişti, kim yaptı arka planda. Mesele Kürtler olunca arkasına bakılmıyor, bugün cemevleri için ‘sorumlular ortaya çıksın’ diyenler Deniz Poyraz için demediler. Biz o dönem açıklama yapmıştık ‘Sorumluları biliyoruz’ diye ama siz bize ‘Siz hesap soramazsınız ancak sorumlusu olabilirsiniz’ diyorsunuz 6-8 Ekim için. Bir Tweet meselesi değil ki amaç partimizi kriminalize edilmek isteniliyor. Biz Tweetten öncede bir sürü çalışmak yaptık, kamplara gittik, raporlar hazırladık ve gizli saklı yapmadık ama siz meseleyi Tweetten tutuyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Kasetler istihbaratta
15 Temmuz’da gerçekleşen olaylar nedeniyle kimsenin yargılanmamasına yönelik kararname çıktığını hatırlatan Ata, “Çözüm sürecinde görev alanların da yargılanmaması için kanun çıktı. O kanun geçersiz mi? 15 Temmuz için kararname çıktı ama bizim için kanun çıkarıldı. Biz adaya nasıl gittik? Devletin, istihbaratın izni olmasa gidebilir miydik? Ben örgüte kaset göndermedim. Gizli tanığın bahsettiği kasetler genel kurul çalışmalarımızın görüntüleriydi. O dönem parti binamızın önünde aracım çalındı ve kasetler aracımdaydı. İçişleri Bakanlığıyla konuşmuştuk ve aracımı vermişti. O kasetler istihbaratta yazın size kasetleri getirsinler içinde ne var görürüz. Bakanlık bana aracımı verdi, istihbaratta size kasetleri versin” şeklinde konuştu.
O dönem suç değildi şimdi
Ata, “O dönem Kobane’den gelenler ülke içine yerleştirildi. Bir kısmı hatta Suruç Fen Lisesi bahçesin yerleştirildi. 7 Ekim’e kadar hiçbir olay olmadı. 7 Ekim akşamı Batman’da bir genç öldürüldü daha sonra olaylar başladı. Peki, bu gencin adı neden dosyadan çıkarıldı sayın hakim. Biz bunu soruyoruz, siz de sorun. Türkçe ismini bilmiyorum ama Kürtçesi Alizer olan bir köyde yeni okul yapılmıştı. Okul müdürü bize okulun anahtarını verdi, gelenleri yerleştirelim diye. Valiliği’nde bilgisi vardı. O dönem suç değildi ama şimdi suç. Bu olayın arkasındaki güçler ortaya çıkarılmalı. Bize ceza vermek istiyorsunuz, verin. Siz bize ceza verince siyasetçi kalmayacak mı? Bu ilk bizim başımıza gelmedi, son da olmayacak, herkese yönelik bir hukuksuzluk politikası var. Şimdiki siyasetçiler memnun olabilir süreçten, ülkenin farklı illerine cenazeler gidiyor. Onlar memnun olabilir ama ben memnun değilim, kabul etmiyorum” diye konuştu.
İddianame tebliğ edilmedi
Ardından Dilek Yağlı, mütalaaya ilişkin beyanlarını açıkladı. Yağlı, “Savcı illiyet bağı bulduğunu söylüyor ama aynı zamanda yeni delil yok diyor. İlliyet bağı tanık ifadelerine mi dayandırılıyor? Dayandırılıyorsa hangisine? İddianame dikkate alınacak ise incelenmesi lazım çünkü çelişen ifadeler nasıl dayanak yapılabiliyor” diye sordu. Daha sonra söz alan Selahattin Demirtaş, kendisine iddianamenin tebliğ edilmediğini belirterek daha sonra konuşacağını ifade etti. Figen Yüksekdağ, iddianamenin kendisine 15 dakika önce verildiğini vurgulayarak daha sonra konuşacağını ifade etti.
Heyet daha sonra 4 Ağustos’a kadar duruşmaya ara verdi.