Salih Yılmaz
Siyasi anlayışını ve çizgisini üçüncü yol olarak ifade eden HDP’yi daha fazla konuşmak, gündem yapmak ve programını tartışmak gerekiyor. Daha baştan belirtelim ki HDP’yi yanlış çerçevede tartışmak bile onun öneminden ileri gelmektedir. Çünkü Türkiye siyaseti açısından belirleyici konumu her geçen gün daha da artmakta veya görünür olmaktadır. Bu durum artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Herkes HDP’siz bir Türkiye tasavvurunun eksikli ve sorunlu olacağının farkındadır. Tersini arzulayanlar da vardır elbet. HDP kapatılarak bu arzularını yerine getirmek istiyorlar, fakat tam da bundan dolayı HDP’nin siyasetine olan ihtiyaç ve ilgi artmaktadır. Çünkü Türkiye’de halk veya insanlar böyle düşünenlerle aynı tutum içerisinde değildir. Eğer böyle olsaydı, toplumun yaklaşımı AKP-MHP gibi olsaydı, HDP’ye rağbet olmazdı. O zaman kapatma davaları da açmalarına gerek kalmazdı. Çünkü AKP-MHP iktidarı tüm baskı, tutuklama ve özel savaş uygulamalarına rağmen toplumun HDP’ye olan ilgisini bitiremediği için son çare olarak kapatma yöntemine başvurmuştur.
Toplumun HDP siyasetine ilgisinin artmasının başta Kürt meselesinin demokratik çözümü olmak üzere Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük sorunlarıyla sıkı bir bağı vardır. Bundan dolayı HDP şahsında demokrasi güçlerine karşı izlenen politikalar sonuçsuz kalmaktadır. Çünkü HDP’ye olan yönelimler ile Türkiye’de izlenen siyaset ve bunun sonucunda da Türkiye’nin getirildiği çıkmaz eşteştir. HDP üzerinde baskı siyaseti izlenirken ve kapatma davası açılırken, Türkiye’de demokrasi ve özgürlükten yana bir siyaset izlenmiyor. Özgürlükler engellenmekte. Kadınlar, emekçiler ve bir bütün toplum üzerinde baskı artmakta. Yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, kurumsal işleyiş ve denetim ortadan kaldırılmaktadır. Ülke bir bütün mafya ve dolandırıcıların eline geçmiştir. İşte Kürt düşmanlığı sebebiyle HDP üzerinde uygulanan siyasetin sonuçları bu olmaktadır. Fakat bu siyaset toplumun tümü üzerinde bir baskıya yol açtığından, beklenenin tersine bir sonucu ortaya çıkmaktadır. AKP-MHP’nin Kürt düşmanı siyaseti Türkiye’de sorunların artmasına ve derinleşmesine yol açtıkça, toplumun AKP-MHP’den ve onun siyasi çizgisinden uzaklaşması artmaktadır. Bu da HDP’nin üçüncü yol çizgisinin güçlenmesine ve toplumun HDP’ye ilgisinin artmasına yol açmaktadır. Yani HDP’nin güçsüzleşmesi için ortaya konan çabalar HDP’nin güçlenmesini sağlamaktadır. Şüphesiz AKP-MHP bu denklemden hazzetmiyor. Fakat bu denklemi aşamıyor, aşması da mümkün görünmüyor.
Türkiye siyaseti ve geleceği açısından bu derecede önemli hale gelen bir siyaseti doğru tartışma konusunda gayretler olmalıdır. HDP dost ve düşman tarafından çokça tartışılmaktadır. Kürt düşmanı ve anti-demokratik zihniyete sahip olan kesimler HDP’yi öcü olarak gördüklerinden, bunların HDP’yi doğru tartışmaları söz konusu olmaz zaten. Fakat dostların HDP’yi doğru tartışmaları çok önemlidir. Bu onların sorumluluklarının bir gereğidir. Ne var ki bu konuda yetersizlikler yaşanmakta ve bu durum üzücü olmaktadır. HDP’nin yanlış tartışılması hem söz konusu siyasi çizgiye hem de AKP-MHP iktidarına karşı yürütülen mücadeleyi olumsuz etkilemektedir. Halbuki bugüne kadar yürütülen mücadele sonucunda AKP-MHP iktidarı yıkılma noktasına gelmiştir. Bunun olmasında da HDP’nin öncülük ettiği siyasi çizginin, duruşun ve mücadelenin önemli bir yeri vardır. Gerçeklik böyle iken söz konusu hataların yapılması ise bakışla ilgili bir durumun olduğunu göstermektedir. Bir olgunun nasıl anlaşıldığı tümüyle algıdan bağımsız ele alınamaz. Algıdan bağımsız bir olgu ve olgudan ayrı bir algı olmadığı gerçeği burada da işlemektedir.
AKP-MHP iktidarı Kürt düşmanı bir zihniyete sahip ve buna göre bir siyaset izlemektedir. Bu siyaset ise sadece Kürtlere zarar vermekle kalmadı, bir bütün ülkeyi uçurumun kenarına getirdi. Misak-ı Milli denen alanları doğrudan egemenliği altına alarak Ortadoğu, Kafkasya, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgeleri üzerinde hegemonyasını kurmak ve böylece bölgesel bir güç haline gelmek istiyor. Kürt sorunu ve varlığı ise bu hedefin önünde engel olarak durduğundan, Kürt soykırımını gerçekleştirmek en ivedi ve önemli iş olarak görülmektedir. AKP-MHP ittifakına dayalı devlet anlayışının konseptini bu yaklaşım belirlemiştir. Ülkeyi uçurumun kıyısına getiren bu siyasetin AKP-MHP ve devleti yöneten akıl tarafından neden tercih edildiği önemli bir tartışma konusudur. Ancak AKP-MHP ve resmi devlet aklına karşı doğru tutumun, mücadelenin yükseltilmesi olduğu şüphesizdir. HDP de siyaset ve mücadele çizgisini AKP-MHP’nin bu zihniyet ve siyasetine karşı mücadele etmek ve AKP-MHP iktidarını aşmak olarak belirledi. Gelinen aşamada AKP-MHP’nin Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni bastırmak ve HDP’yi güçsüzleştirerek demokratik siyaset alanını tasfiye etmek ve Türkiye’nin demokrasi mirasını ortadan kaldırmak hedefi ile yürüttüğü bu konseptin başarısız olması ve bu konseptin aktörü olan AKP-MHP’nin yıkımın eşiğine gelmesi, HDP’nin ortaya koyduğu siyasetin ve mücadele çizgisinin doğru olduğunu ortaya koymaktadır. Bu önemli bir ölçü ve sonuçtur.
Eğer faşizme karşı mücadele stratejisi doğru görülüyorsa HDP’nin de buna göre ele alınması gerekir. Bunu dikkate almadan HDP’yi ele almak kaçınılmaz olarak yanlışa götürür. Ne yazık ki böyle bir yaklaşım olmaktadır. Bu da HDP’ye ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için yürütülen mücadeleye zarar vermektedir. HDP’ye yönelik yapılan eleştiriler faşizme karşı mücadelenin daha güçlü yürütülmesini sağlamadığı müddetçe yanlış olmaktan kurtulamaz. Dolayısıyla mücadelenin nasıl güçleneceği üzerine yoğunlaşmak gerekiyor. Eğer Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere tüm sorunların çözümü AKP-MHP iktidarının yıkılmasıyla mümkünse, o halde önerilen çözüm yöntemlerinin de bunu sağlamaya yönelik olması gerekiyor.