Zeynel Kete
Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde iktidar, günümüzdeki kadar toplumsal yaşamı kontrol altına almamıştı.
Birey, toplum ve doğa bir bütünen iktidar tarafından kontrol ve denetim altına alınmıştır. İktidar sahip olmak istediği her şeyi kontrol ederek, denetim altına almaya çalışır.
Yaşamın tekçi zihniyet tarafından üretilmesi demek, rıza toplumu değerlerinin gittikçe zayıfladığı, komün yaşamı üretecek kadar güçlü olmadığı anlamına gelir. Toplum bütün komün değerleri ile kendini üretemiyorsa, toplumsal hakikati inşa etmekte zorlanıyorsa; evrende olmamız gereken yerde değilsek, kontrol, denetim, baskı, zulüm, her yanı sarmışsa, hakikat ve özgürlük adına toplumu yeniden inşa etmenin, kontrol edilmekten kurtulmanın yol ve yöntemleri de olgunlaşmış demektir.
Türkiye’de iktidar tarafından gözetime konu olan topluluklar, emek, barış, demokrasi güçleri, farklı kimlikler, ağırlıklı olarak Kürtler ve Alevilerin, kısacası demokratik siyasetin öznesi olan güçlerin “makbul olmayan” kesimlerin özgür bir yaşamla ilgili bütün arayışları denetim altındadır. Bu denetim sadece yasama, yürütme ve yargı kurumları tarafından yapılmıyor, modern diye tanımlanan kurumların hepsi rıza toplumu süreklerini kıskaca almıştır. Kendisini iktidarın uzantısı sayan, mevcut siyaset anlayışında mağdur olan bireyler bile devlet adına “ötekileri” kontrol eder duruma gelmiştir. Kriminalize etmek için adeta fahri görevler alınmaktadır.
Türkiye’de Sünni camia Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kayıt altına alınırken, Aleviler son dönemlerde Cemevleri üzerinden hem yerel hem de merkezi iktidar güçlerinin gözetimi ve denetimi altına alınmaya çalışılıyor. Yerelde bu denetim doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde, toplumsal mühendislik projeleri ile, tekçi zihniyetin çıkarları doğrultusunda sürece yayarak, adeta taksitle kayıt altına alınıyor. Ağırlıklı olarak yerel yönetimler, siyasiler, bir kısım iş insanları, bazı ocak evlatları, mülki amirlerin ortak mesaileri ile amaca uygun olarak demirbaş defterine kayıt ediliyor. Aslında demirbaş defterine kayıt etmek; amaca uygun kullanım hakkını kendinde bulmaktır.
Bu belirlemeler ışığında güncele yönelik olarak neler diyebiliriz? Mevcut toplumsal düzen ve iktidarlar kendilerini sürdüremez hale gelince iktidarlarının devamı için yeni arayışlara girerler. Bu arayışlar da sadece baskıcı yöntemler kullanılmaz. İdeolojik olarak hükmetmek için araştırma, inceleme çalışmaları yaparlar. Toplumla ilgili raporlar hazırlanır. Adına “bilim insanı” denilen, iktidarın devamı için alan araştırması yapan kişiler çalışmalara başlar. Son dönemlerde üniversitelerde resmi ideoloji doğrultusunda Alevilik ile ilgili araştırma ve incelemelerin yapılması, tezlerin hazırlanması bu zihniyetin bir sonucudur.
Nahak zihniyet ve bu zihniyetin yasaları tüm insanları tercihleri ve toplumsal hakikatleri ile kabul etmez. Bu ilkenin sonucu olarak bir ayrışmaya, sınıflandırmaya tabi tutar. Nasıl yaşanacağı, hattı ve hududunun ne olacağı ile ilgili sözleşme metinleri oluşturur. Bireyin ve toplumun duygu ve düşüncesi, iktidarlar için yönlendirilir, ruhsal ve zihinsel dünyası tek taraflı sözleşmeye tabi edilir. Sözleşmeye tabi olanlar artık sahip olunan bedenler durumundadır. İktidar, Nahak zihniyet varlığını, birliğini devam ettirmesi için toplumsal ilişkileri, toplumun kabul ve red ölçülerini kendine göre belirleme, kabul ettirme arayışlarına girer, bu siyasetin araçlarını oluşturur. İktidar bütün “ötekiler” içerisinde kendi toplumunu oluşturur, bunu başardığı oranda varlığını devam ettirir. Ama tarihsel hafıza; rıza toplumu süreklerinin iktidara karşı direniş damarının devriye halinde olduğunu göstermiştir. Rıza toplumu sürekleri toplumsal hakikatlerine yüz çevirmedikleri müddetçe varlığını devam ettirirler. Nahak zihniyetin zihin kodlarına göre değişim ve dönüşüme meydan açtıkları oranda kendisi olmaktan çıkarlar. Günümüzdeki Alevi hareketini de bu belirlemeler ışığında değerlerdirmek, demokratik siyasetin öznesi olmanın ipuçlarını da verebilir.
Tekçi zihniyet ve bu zihniyetin temsilcisi olan iktidarlar topluma hükmetmenin, denetim altına almanın araçlarını oluştururlar. Demokratik teamüllere esnek hale gelmeyen resmi ideoloji başta eğitim olmak üzere; yasama, yürütme, yargı, üniversiteler, akademiler, basın, yayın, sinema, kültür sanat etkinlikleri, resmi törenler ve daha birçok araçla Alevilere ve tüm “ötekilere” hükmetmeyi, kontrol etmeyi, denetim altına almayı sürdürdü ve “hükmetmenin kültürü ve geleneği” bugüne kadar canlı bir şekilde devam ettiriliyor.
Nereye bağlı olduğunu bilen insan ya da toplum, “hükmetmenin kültürü ve geleneğine karşı”, direniş kültürü ve toplumsal hakikati ile ilişkilenmenin araçlarını oluşturmuştur.