33 Kurşun kitabının yazarı gazeteci Günay Aslan ile üzerinden 79 yıl geçen katliamı konuştuk:
33 Kurşun şiiri yüzünden Ahmed Arif’in de başına gelmeyen kalmamıştı. Gözaltında polis şefi şiiri uzatıp ‘oku’ demiş ama, o okumamış. Okumadığı için hayalarına elektrik kablosu bağlayıp saatlerce vurmuşlar. ‘Kan işedim ama inat ettim, okumadım’ dedi
Hüseyin Kalkan
Mustafa Muğlalı, Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyet arasında, Ermeni Katliamı ile Kürt Katliamı arasında bir köprüdür. Osmanlı ordusunda subay olan Muğlalı, TC ordusunda generalliğe kadar yükseldi. Ermeni kırımına canı gönülden katılan isimlerden biridir. Adana-Osmaniye dolaylarında soykırımdan kurtulmak için dağa kaçan Ermenileri el geçirmek için istihbarat çalışması yürüttüğü Genelkurmay’ın Ermeni sorununa ilişkin kitabında belgeleri ile anlatılır. Mustafa Kemal’in yeniden düzenlediği Türk ordusuna, 1921’de katıldı. Daha sonra soykırımdan kurtulan ve Islahiye civarındaki topraklarına dönen Ermenileri isyan ettikleri bahanesiyle kırımdan geçirdi. Mustafa Muğlalı’nın Kürtlere yönelik katliamının en önemlisi ise 33 Kürt köylüsünün kurşuna dizilmesidir. Bu konuda bir kitap yazmış ve bir belgesel hazırlamış olan gazeteci Günay Aslan, bu katliama ilişkin gerçekleri gazetemize anlattı.
33 Kurşun olayı hangi siyasi ve toplumsal koşullarda meydana geldi?
33 Kurşun Katliamı, 28 Temmuz 1943 yılında yaşandı. 2. Dünya Savaşı yıllarıydı. Almanya’nın Polonya’yı işgaliyle 1939 yılında başlayan savaş, 1943’te bütün şiddetiyle devam ediyordu. Savaşın yakıcı etkileri bütün dünyada hissediliyordu. 1941 yılında Sovyet Rusya ve İngiltere İran’ı işgal etmişti. Kızıl ordu Azerbaycan ve Kürdistan eyaletlerine yerleşmişti. Kızıl ordunun İran Azerbaycan’ı ve Kürdistan’ı işgal etmesi burada iç dengeleri değiştirmeye dönük bir takım gelişmeleri de tetikledi. Azeriler gibi Doğu Kürdistan Kürtlerinde de bir örgütlenme seferberliği başlamıştı. Dernekler, cemiyetler kuruluyor, siyasal örgütlenmeye giden yolda bir takım gelişmeler yaşanıyordu ki işgalden 4 yıl sonra Kürdistan Demokrat Partisi, 5 yıl sonra da Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurulacaktı.
1943 yılı İran Kürtlerinin Sovyet Rusya ile ilişkilerinin ilerlediği bir yıldı ve Kızıl ordunun orada olması, Kürtleri ulusal özgürlük yolunda teşvik etmesi, Türkiye’yi endişelendiriyordu. Türkiye, İran sınırına yakın Van-Hakkari-Ağrı gibi illerde Kürtlerin etkilenmesinden çekiniyordu. Bu amaçla sınır bölgelerinde halkı sindirmek için çeşitli bahanelerle kitlesel katliam politikası uygulamaya başladı. Bunlardan en önemlisi de 33 Kurşun Katliamı’dır.
Türk devleti bir ulusal politika ekseninde Milli Şef İsmet İnönü’nün talimatıyla o dönem Erzurum’da olan 2. Ordu’nun Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’yı bunun için görevlendirmişti. Muğlalı, 1. Dünya Savaşı yıllarında Teşkilat-ı Mahsusa’nın üyesi olarak özel harp faaliyetleri yürütmüştü. Devlet için özel biriydi ve katliamlar için en uygun askerdi.
Olay nasıl meydana geldi?
Olaydan bir ay kadar öncesi Saray ilçesinde bir hayvan hırsızlığı yaşandı. Saray, İran sınırında bir ilçeydi ve ilçenin tüm sığırları çalındı. Sığırlar İran’a götürülüp orada satıldı. İşte bu kurşuna dizilen köylüler ‘sığır hırsızı’ olarak gözaltına alındılar ancak, gözaltına alındıktan sonra ise ‘casus’ oldukları için sorgulandılar. Sözde bunlar dış güçleri ‘casusluk’ yapıyorlarmış ve bunu bahane ederek mahkemeye bile gerek duymadan köylüleri kurşuna dizdiler.
Dediğim gibi asıl amaç sınır boylarındaki Kürtleri sindirmekti. Gerçek amaç buydu ve bunun için bir kılıf gerekiyordu. Onu da kendilerini uyduruyordu. Zira zamanla şu gerçek ortaya çıktı; sığırları çalanlar o dönem ilçe kaymakamına bağlı bir birim. JİTEM benzeri bir yapı. Sığırları onlar çalıyor, işbirlikçileri kaçakçılara satıyorlar. Parayı da kendi aralarında paylaşıyorlar… Köylüler özel olarak seçilmiş, sınırın her iki yakasında yaşayan Milan aşireti mensubu köylüler. Aşiret güçlü, sindirilmek isteniyor. Kurşuna dizileceklerin listesi de önceden hazırlanmış. İhbarcı ilçenin arzuhalcisi. İsmail Beşikçi hocanın araştırma kitabında da var. Listeyi tabur komutanı yapıyor ve arzuhalciye veriyor. Böyle bir tezgah var… Tipik devlet siyaseti.
Olaydan sonra neler yaşandı?
Olaydan sonra uzun bir sessizlik dönemi yaşandı. Köylülerin kurşuna dizildikleri Sefo Deresi yasak saha ilan edildi. Köylüler kurda kuşa yem edildi. Cesetleri ortada bırakıldı. Bugün de o dereye gitmek yasaktır. Elbette olayın üzerine gidilmedi. Aksine katliam örtbas edilmek istendi. Bu amaçla yalan beyanlar alınıp sahte belgeler düzenlendi.
Ancak, Demokrat Parti’de örgütlenen kimi Kürt şahsiyetleri ile Musa Anter gibi yurtsever aydınların çabası sonucu katliam gündemden düşmedi. Bunların gayretleriyle aradan 6 yıl geçtikten sonra, 9 Eylül 1949 tarihinde Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde Muğlalı dava edildi. Kürt tarafının avukatı DP Milletvekili Osman Şevki Çiçekdağ’dı. Muğlalı’nın avukatıysa Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir başka üyesi CHP Milletvekili Cahit Oral’dı.
Muğlalı mahkemede suçunu itiraf etti. Kendisine verilen emri yerine getirdiğini söyledi. Ona emri Cumhurbaşkanı İsmet İnönü vermişti. İnönü de Muğlalı ve Oral gibi teşkilatın üyesiydi. Üçlü Kürtlere karşı kin ve nefret içindeydi. Fakat mahkeme İnönü’yle ilgilenmedi. Muğlalı’yı önce idama, sonra da 20 yıl hapse mahkum etti. General karardan kısa bir süre sonra cezaevinde hayatını kaybetti. Dosya bu şekilde kapandı ancak, yara kapanmadı.
Biraz Mustafa Muğlalı’nın kişilik ve yaşamından söz eder misiniz?
Mustafa Muğlalı, özel harpçi bir asker. Kontrgerillacı bir general. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışmış. İzmir Menemen’deki Teğmen Kubilay olayında da Divanı Harp Başkanı. Önüne geleni idama gönderiyor. Böyle biri. Cezaevindeyken hastalıktan ölüyor. Mahkemede ise “Kürtlere normal devlet ölçüleri içerisinde davranılamaz” diyecek kadar ırkçı biri. Avukatı tahliyesi için ‘akli dengesi yerinde değil’ raporu almaya çalışırken ölüyor. Yıllar sonra Muğlalı’yı Türkiye’nin gündemine CHP taşıdı. CHP’li belediye Muğla’da bir işhanına onun adını verdi. Sonra Özalp’te köylüleri kurşuna dizilen tabura adı verildi. Devletin partisi devletin Kürtlere katliam yapmış paşasına sahip çıktı.
Demokrat Parti neden bir soruşturma açma gereği gördü?
Demokrat Parti ile CHP arasında, bugünkü AKP-CHP arasında olduğu gibi bir yarış vardı. AKP’nin CHP’ye karşı Dersim’e sahip çıkıyor görüntüsü vermesi gibi Demokrat Parti de İnönü’yü zorlamak için 33 Kurşun Katliamı’nı siyaseten kullandı. Bunda elbette o dönem Demokrat Parti’de olan Kürt vekillerin de etkisi oldu. Ancak mahkeme olayın Muğlalı’dan yukarıya tırmanmasına, İnönü’nün yargılanmasına izin vermedi. Bu yöndeki talepleri reddetti.
33 Kurşun Katliamı devletin inkar ve imhaya dayalı Kürt siyasetinin bir sonucuydu. Dosya buna uygun olarak kapatıldı.
Sen bu konuda bir kitap yazdın ve bir belgesel yaptın. Bu çalışmalardan söz eder misin?
33 Kurşun /Yas Tutan Tarih kitabı, kurşuna dizilen köylülerin geride kalmış yakınlarının anlattıklarından oluşuyor. Onlarla yaptığım röportajları yayınladım. 33 Kurşun’la ilgili kapsamlı bir araştırmayı Beşikçi hoca yapmıştı zaten. Büyük ozan Ahmed Arif de 33 Kurşun destanını yazmıştı. Bana da acılı ailelerle konuşmak kalmıştı. Ben de bunu yaptım. Kitabım yayınlandıktan bir süre sonra Serhat Bucak ağabeyle Ankara’da Ahmed Arif’i ziyarete gitmiştim. Ona, onun 33 Kurşun şiirinden yola çıkarak yazdığım Yas Tutan Tarih /33 Kurşun kitabımı götürmüştüm. Kitabı alırken gülümsedi ve eşi Aynur ablayı işaret ederek‚ “Bunu hanımla birlikte okuduk, hem okuduk hem ağladık” dedi. 33 Kurşun şiiri yüzünden onun da başına gelmeyen kalmamıştı. Bir keresinde gözaltına alınmış. İşkence odasında polis şefi şiiri uzatıp ‘oku bakalım’ demiş ama, o okumamış. Okumadığı için hayalarını elektrik kablosuyla sıkı sıkı bağlayıp saatlerce vurmuşlar. “Kan işedim ama inat ettim, okumadım” dedi.
İşkence sonucu komaya girmiş. Komadayken boş bir araziye atmışlar. Onu orada bir kadın bulmuş, hayatı bu sayede kurtulmuş. O görüşme bana, Ahmed Arif’in yaman bir iradeye, ince bir ruha, oldukça kırılgan, hassas ve yufka bir yüreğe sahip olduğunu gözlemleme fırsatı verdi. Çok etkilendim.
Öte yandan 1990 yılında yayımlanan kitabım çıkar çıkmaz yasaklandı. Ben, kitaba önsöz yazan Apê Musa (Anter) ve Pencere Yayınları sahibi Muzaffer Erdoğdu birlikte yargılandık. 33 Kurşun kitabımdan ötürü bir buçuk yıl hapis yattım. Avrupa’ya çıktıktan sonra da 3 bölüm halinde belgeselini yaptık. Belgesel tarihe kalması açısından önemliydi zira, o zaman konuştuğumuz insanların bazıları artık yaşamıyor… Senaryosunu da bir arkadaşla hazırladık. İmkan olsaydı filmini çekmek isterdim ama artık bizden sonrakiler belki buna ilgi duyar ve yapar diye umut ediyorum. Bu sene katliamın 79’uncu senesi; bundan 79 yıl önce; 28 Temmuz 1943 tarihinde, Van ili Özalp ilçesi Sefo Deresi’nde Türk ordusu 33 yoksul Kürt köylüsünü kurşuna dizdi. O gün kurşuna dizilen yalnızca 33 Kürt köylüsü değildi. 33 candı, 33 umut, 33 sevda, 33 özlem; 33 insandı. Her biri kendi hayatının kahramanıydı… Katledildiler ve Türk devleti 33 Kurşun katliamıyla da yüzleşmedi…
Düşüm, gecelerden kara
Kurşuna dizilenler toplum içinde etkili ve sevilen insanlardı. Amaç gözdağı vermekti. Günay Aslan, bu insanlarla ilgili şunları söylüyor: Kurşuna dizilenler arasında bir ayağı çukurda yaşlılar, bıyıkları yeni terlemiş delikanlılar, evliler, nişanlılar vardı. Babayı evladıyla, abiyi kardeşiyle, damadı kayınpederiyle birbirine bağlayıp kurşunladılar. Bunlar bilinçli bir şekilde, toplum içindeki etkinliklerine göre seçilmiş kişilerdir. Bir dehşet yaratmak için her yaştan ve kanaat önderi diyebileceğimiz aşiret içinde öne çıkmış kişiler seçilmiştir.
Kurşuna dizilen köylülerin isimleri şöyle:
1. Harapsorik köyünden Hasan oğlu Cellat Uzuntaş
2. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Ahmet Uzuntaş
3. Harapsorik köyünden Memi oğlu Ahmet Uyanık
4. Harapsorik köyünden Mehmet oğlu Arap Ali Polat
5. Harapsorik köyünden Timur oğlu Serhenk Özkaplan
6. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Haydar Akalın
7. Harapsorik köyünden Hüseyin oğlu Ömer Akalın
8. Harapsorik köyünden Timur oğlu Mehmet Özkaplan
9. Harapsorik köyünden Hızır oğlu İsmail Şen
10. Harapsorik köyünden Ali oğlu Tatar Gök
11. Harapsorik köyünden Ali oğlu Mısta Ertbaş
12. Harapsorik köyünden Mihi oğlu Beşir Deniz
13. Harapsorik köyünden Cellat oğlu Mustafa Uzuntaş
14. Harapsorik köyünden Yusuf oğlu Aco Çelebi
15. Harapsorik köyünden Aco oğlu Süco Çelebi
16. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Salih Taşçı
17. Milanengiz köyünden Sevinç oğlu Şükrü Taşçı
18. Milanengiz köyünden Hızır oğlu Ali
19. Milanengiz köyünden Ali oğlu Mehmet Taşçı
20. Milanengiz köyünden Kuro oğlu Sultan Özay
21. Milanengiz köyünden Osman oğlu İsa
22. Milanengiz köyünden İsmail oğlu Yusuf
23. Milanengiz köyünden Mehmet oğlu Haydar
24. Milanengiz köyünden Muhtar Ali
25. Milanengiz köyünden Ömer oğlu Seydi
26. Milanengiz köyünden Yusuf oğlu Fındı
27. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Memi
28. Milanengiz köyünden İsa oğlu Paşo
29. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Kazım
30. Milanengiz köyünden Bekir oğlu Ahmi
31. Milanengiz köyünden Ahmet oğlu Hızır Kon
32. Milanengiz köyünden Kuro oğlu ibrahim Özay
33-İsmi tespit edilemedi
*
Yiğitlik inkâr gelinmez
Tek’e-tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
…
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
…
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargıısz
Kirvem, hallarımı aynen böyle yaz
Rivayet sanılır belki
…
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayri eşkiyaya çıkar adımız,
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına……
Kirvem, hallarımı aynen böyle yaz
Rivayet sanılır belki…
Ahmed Arif